Hepinize
selamlar. Bugün sizlere “Kelime Oyunu” etkinliğinin otuz dördüncü yazısını
yayımlıyorum. Umarım bu yazımdan memnun kalırsınız. Nedir bu kelime oyunu
diyenleriniz buraya tıklayarak yaptığım diğer Kelime Oyunu yazısına ulaşıp, Kelime
Oyunu hakkında detaylı bilgiye ulaşabilirler.
Bu seferki
Kelime Oyunu için kelimeleri ben belirliyorum. Bunun için DeepTone’a çok
teşekkürler. ^^
Otuz
dördüncü etkinlik için kedi, yağmur, çekirdek, balık ve dilek
kelimelerini
seçtim. Umarım bu kelimelerle yazacağım yazıdan zevk alırsınız. O zaman daha
fazla uzatmadan yazmaya geçiyorum
Ben, Dileğim ve Kedilerim
Vanessa
Cleo, yaşadığı küçük ve eski köy evinde oldukça güzel zamanlar geçiriyordur.
Simsiyah saçlara, burnunun üstünde bir sürü çile ve oldukça kısa bir boya
sahiptir. Kısa olmasında elbette ki 12 yaşında olmasının büyük bir etkisi olsa
da yaşıtlarına oranla hem daha kısa hem de daha zayıftır. Zayıflığı
fakirliklerinden kaynaklanıyordu ama Vanessa fakirliklerini ya da yemek
bulamayışlarını dert etmiyordu. O mutluydu ve o mutlu olduğu sürece çevresini
de mutlu etmesini bilirdi.
Günlerden
pazartesiydi ve yumurtaları toplama sırası Vanessa’daydı. Her 2 günde bir aile
arasındaki sıralamaya göre tavukların yumurtaları belirlenen kişi tarafından
toplanırdı. Vanessa seke seke, elindeki hasır sepetle kümese doğru yol aldı.
Zıplamasıyla elbisesi uçuşuyor, sanki rüzgâra karışıp rüzgârın gittiği her yere
gidebilecekmiş gibi hissediyordu.
Kümesin
kapısını açtı ve bu hareketiyle tüm tavuklar kaçışmaya başladı. Kahkaha atarak
tavukları kovalamaya başladı. Annesi onu görse sinirden köpürür ve ne kadar
sorumsuz olduğu hakkında söylenip dururdu.
En sonunda
oyalanmayı bırakıp yumurtaları toplamaya başladı. Yavaşça sepetine
yerleştirdiği yumurtaları kırmamaya özen gösteriyordu. En sonunda yumurtaların
hepsini topladı ve kümesi güzelse kilitledikten sonra evine doğru bu sefer
normal bir şekilde yürüyerek yol aldı. Zıplarsa yumurtalar kırılır ve annesinin
sinirli halini çekmek zorunda kalırdı. Ama bugün azar işitecek havasında
değildi. Bugün kendini harika hissediyordu. Öyle ki yan komşuları Henry’nin ne
kadar zayıf olduğu hakkındaki alaylarını duymazdan gelebildi.
Evine
girdiği gibi çarıklarını çıkardı. Mutfaktan enfes kokular geliyordu. Sepetini
tezgâha bıraktı ve annesinin ne yemek yaptığına bakmak için parmak uçlarında
yükseldi.
Parmaklarını
yahniye daldırmak istedi. Deli gibi acıkmıştı. Ama buna kalkışması üzerine
annesine eline bir tane vurdu.
“Kirli
ellerinle yemeği de kirleteceksin. Birazcık hanımefendi ol ve yemeğin olmasını
bekle. Bu kadar bencil olma!”
Vanessa
morali bozularak üst kattaki odasına çıktı. Tahta döşemeler çok ses çıkarıyordu
ama umursamadı.
Gıcırtılı
yatağına oturarak penceresinden esen rüzgâr yüzünden dalgalanan perdesini
seyretti. Odasını seviyordu. Yaşlı ve kalın bir ağaç tarafından kapatılıyordu
belki ama bu daha iyiydi. Ağaca tırmanan kediler Vanessa’nın odasına uğrar,
Vanessa’nın onlar için bıraktığı yemeği yerler ve yatağında kestirirlerdi.
Annesi bunu duysa Vanessa’ya çok kızardı. Nasıl olurdu da o pire yuvalarını
yatağına alırdı?
Vanessa kendi kendine söylendi: Annesi biraz daha anlayışlı olsa ne olurdu
sanki? Her şeye kızmasa, biraz mutlu olsa, kızına iyi davransa fena mı olurdu?
Hava iyice
kararmıştı. Yıldızlar ve ay gökte belirmişti. Vanessa penceresine yaslanmış
dışarıyı izliyordu. O sırada odasına oldukça ihtiyar ve iyi beslenmiş bir kedi
girdi. Vanessa gülümsedi ve kediyi okşadı. Yıldızlar gökyüzünde kayarken
istemsiz bir şekilde ağzından şu kelimeler çıktı:
“Keşke ben de senin gibi kedi olabilseydim küçük dostum!”
Vanessa
kediyi biraz daha sevdikten sonra annesinin çağrısı üzerine yemeğe indi. Tüm
aile toplanmış yahnilerini yiyor ve ses çıkarmıyorlardı. Vanessa sessizlikten
nefret ederdi ama nefret ettiği başka bir şey daha varsa o da azarlanmaktı.
Bundan dolayı konuşmaya cesaret edemiyordu.
Yemek
bitince sessizce odasına çıktı. Yatağının yanında duran mumu söndürdü. Uykusu
yavaş yavaş geldi ve bu sessiz gecede yıldızlara iyi geceler dileyerek derin
uykusuna daldı.
…
Güneş
perdelerin arasından süzülüyor, Vanessa’nın yatak örtüsünde raks ediyordu. Vanessa
gözüne kadar ulaşan güneşten rahatsız olup uyandı. Kendine gelmek için gerindi.
Yavaşça yataktan kalkarken kendindeki değişikliği anlaması çok da uzun sürmedi.
Gözleri koskocaman açılmıştı. Ellerinin olması gereken yerde olan tüylü
patilerine baktı. Bağırmak istedi ama evdekileri uyandırmak istemedi. Aynasının
karşısına geçti ve kendine uzun uzun baktı. Sarı, kahverengi ve beyaz tüylere
bezenmiş oldukça minyon bir kediydi. Kuyruğu vardı ve bu ona çok garip
hissettirdi.
Bir anda
odasının kapısı açıldı ve içeri annesi girdi.
“Vanessa?”
Annesi boş
yatağına bakarken bir anda gözleri kedi olan Vanessa’ya takıldı.
“Seni tüy
torbası! Ah Vanessa Ah! Sana kaç defa söyleyeceğim şunları odana alma diye.”
Annesi Vanessa’yı
elindeki süpürgeyle kovalarken Vanessa’nın açık olan camdan kaçmak dışında
başka bir seçeneği yoktu. Camdan ağacın kalın bir dalına sıçradı ve oradan da
aşağıya indi. Ne yapacağını bilmiyor, ağlamak istiyordu.
Koşarak
mahallede gezindi. Çekirdek çitleyen teyzeleri gördü. Onlara yaklaştı. Belki
ona orada yardımcı olabilecek birileri vardır?
Ama yoktu. Teyzeler onu tekmeleyip kaçırdılar. Vanessa içinden söylendi. Bu
nasıl bir muameleydi böyle? Bir canlıya böyle mi davranılırdı? Ne yazıktı!
İlerlemeye
devam etti. O sırada karşısına başka bir kedi çıktı. Kendisiyle konuşmasıyla
şok içinde kabardı.
“Buralarda
yeni olmalısın, seni daha önce hiç görmemiştim.”
Vanessa
sakinleşip cevap verdi.
“Evet öyle.
Kediye dönüştüm. Nasıl oldu bilmiyorum. Bana yardımcı olur musun?”
Kedi
kahkahalarla güldü. Oysa Vanessa ortada komik bir şey göremiyordu.
“Ah siz
insanlar, ne dilediğinizi hiçbir zaman bilmezsiniz. Kendiniz için en iyisini
istediğinizi sanırsınız ama hep kendinizi daha da kötü hale getirirsiniz.”
Vanessa sessiz
kaldı. Umutları git gide tükeniyordu.
“Ben Cliff.
Şapkacı Cliff. Sen kimsin?”
“Vanessa.
Dur bir dakika, şapkacı mı?”
“Elbette. Ah
dur sana kedilerin diyarı olan Whiskerland’den bahsetmedim.”
Vanessa
dinledi. Neler oluyordu böyle?
“Whiskerland
kedilerin kendilerine ait dünyasıdır. Orada yaşar, orada çalışır ve orada
ölürüz. Tabii çok da eğlencelidir. Siz insanlar gibi para için birbirlerimizin
boğazına yapışmayız. Sizin gibi sadece çalışıp hayatı kaçırmayız. Ben orada
şapkacıyım. Buraya ise insan yemeklerinden araklamaya gelirim. İstersen seni
Whiskerland’e götürebilirim?”
Vanessa’nın
yapacak daha iyi bir işi yoktu. Hem belki biri ona yardım ederdi.
“Çok güzel
olur Bay Cliff.”
Cliff’i
takip etti. Ara sokakta kalan bir balıkçı dükkânının arka duvarındaki delikten
geçtiler.
Whiskerland
neredeyse Vanessa’nın hayal ettiği gibiydi. Fazlasıyla renkli ve fazlasıyla
kedi doluydu. Yavaşça ilerlemeye devam ettiler. Ta ki tabelasında “Cliff’in
Bıyıklı Şapkaları” yazılı tabelaya gelene kadar. İçeri girdiler ve kapının
açılması ile küçük bir çan çaldı.
İçeride
bembeyaz, oldukça zarif ve güzel bir kedi vardı.
“Cliff!
Gelmişsin.”
“Evet, biraz
hızlı oldu. Bir misafir getirdim. Diana bu Vanessa, Vanessa bu da Diana.”
Karşılıklı
olarak selamlaştılar. Biraz sohbet edip sütten ve fare kılından yapılma bir
şarap içtiler. Bu Vaness’nın ilk başta midesini bulandırsa da sonradan kediye
dönüştüğünden mi bilmez hoşuna gitmeye başladı.
“Demek
kediye dönüştürüldün ha?”
“Evet, öyle
oldu. Dün yıldızlar kayarken sanırım kedi olmayı diledim. Ondan oldu bütün
bunlar.”
“Ne gereksiz
bir insan inancı! Kayan yıldıza dilek mi dilenirmiş?” Cliff bu yorumuyla araya
girmişti. İnsanlardan çok çektiği belliydi.
Diana mor
fiyonklu kuyruğunu salladı.
“Ah, sen
Cliff’e aldırma. O hep böyle huysuzdur. En iyisi seni Emrick’e götürelim, o
bunun bir çaresine bakar.”
“Emrick mi?”
Cliff yine
araya karıştı: “Ah o yaşlı bunak hiçbir şey bilmez. Yuvarlak gözlüklerini
takar, daktilosunun başından kalkmaz. Siz de onu büyücü ilan edip başımıza
çıkarıyorsunuz”
Diana daha
fazla Cliff’in yorumlarını dinlemedi ve Vanessa’ya onu takip etmesini işaret
eden bir hareket yapıp dükkândan çıktılar. Vanessa onu takip ederken çevreye de
göz atıyordu. Her yerde renkli renkli dükkânlar, oyuncaklar, tırmalama
tahtaları ve tadım testi yapılması için fareli şaraplar vardı. Vanessa dünyanın
büyüse kapılmıştı çoktan. Bir giysi dükkânının önünden geçerken son moda
tasmaların denemesini yapan canlı mankenleri gördü. Burası nasıl bir dünyaydı
böyle?
En sonunda
otel tarzı bir lobisi olan garip bir apartmana geldiler. Kediler burada
toplanmış kanepe yiyor, uzaktan gelen bir müziğin eşliğinde mırıldanıyor, diğer
bir kedinin tasmasını överken diğer bir kedinin tüylerine ne yaptırdığını soruyorlardı.
Bu kısmı es
geçip direkt olarak merdivenlere yöneldiler. Merdivenleri normal bir tempoda
çıkıp Vanessa’nın tahmin ettiği kadarıyla 4. Katta durdular ve 487. Odayı aramaya
başladılar.
Bulduklarında
ise Vanessa nefesini tuttu. Emrick denen kedinin neye benzediğini çok merak
ediyor, gerekten Cliff’in dediklerinin haklılık payı olabilir mi diye
düşünüyordu.
Diana belli
bir ritimle kapıyı 5 defa çaldı. Bu gizli bir şifre tınısı veriyordu.
Vanessa,
Emrick’i ilk gördüğünde ne düşüneceğini bilemedi. Koskocaman yuvarlak
gözlükleri, ağzında piposu, kafasında melon bir şapka ve koyu renk satenden
ceketiyle filmlerden fırlamış gibi görünüyordu. Açık renk tüylerinin üzerinde
küçük bir ben ve benin etrafında da sarı tüyler uzanıyordu.
Vanessa
direkt olarak bu kediye saygı duyduğunu hissetti. Öyle bir havası vardı ki
insan kedi fark etmeksizin onu dinleyesi geliyordu.
“Diana! Seni
hangi rüzgâr attı böyle?”
“Sorma
Emrick, içeride konuşalım müsaitsen?”
Böylece
içeri geçtiler ve Emrick kendilerine şarap doldurdu. Ama şarap Vanessa’nın umurunda
değildi. Yeterince fareli şey görmüştü. Bunun yerine oturduğu yerden odayı
incelemeye başladı.
Oda oldukça
karışıktı. Yazı masasının üstünde bir daktilo, kalem kutusu ve bir sürü kâğıt
vardı. Ne olduğu belirsiz bir sürü peçete de etrafa saçılmıştı. Bu görüntü
kendisinin hasta olduğu zamanı anımsattı.
Tek kişilik
yatağın yanındaki şifonyerde bir fanus duruyor, içinde ise turuncu bir balık
yüzüyordu. Balık ağzını açıp kapıyor, fanusun içinde usulca yüzüyordu. Bir sürü
hediyelik eşya, kıyafet ve niceleri yatağın karşısındaki boşluğa yığılmıştı. Bu
karışıklığın içinde radyo, uzaylı antenlerinden oluşmuş bir taç ve daha garip
bir sürü renkli şey göze çarpıyordu ama Vanessa nihayetinde odaya bakmayı kesti
ve bakışlarını Emrick’e odakladı.
“Sorun
nedir, Diana? Ve bu hanımefendi de kim?”
“Tanıştırayım,
bu Vanessa. Vanessa, bu da Emrick.”
Karşılıklı
olarak tanışma faslını geçtiler ve Diana, Vanessa’nın başına gelenleri
anlatmaya koyuldu.
“Vanessa yanlış
dileği sonucu kediye dönüşmüş. Nasıl normale döneceğini bilmiyor. Şansa
kendisini Cliff bulmuş. Ya başka kediler bulsaydı onu? Ah kim bilir neler-“
“Anlıyorum,
Diana. Dur da Mone’nin düşüncelerini soralım.”
“Mone mi?”
Vanessa bu
sefer kimle tanışacağını merak ediyordu ama odada kimse yoktu ki? E o zaman
Mone kimdi?
Fanustan
gelen ses ile Vanessa yerinden sıçradı. Tek korkan kendisiydi. Diğer herkes
sanki balığın konuşması çok normalmiş de Vanessa anormalmiş gibi tepki vermişlerdi.
“Olanlar
için genç Vanessa adına üzüntümü belirtmek isterim öncelikle. Bakalım durumu
neymiş. Hanımefendi bana yaklaşabilirler miydi acaba?”
Vanessa
titreyerek yaklaştı. Balığın şaşı ve büyük gözleri kadar öpücük atıyormuş gibi
bir şekle sahip dudağı da kendisini korkutuyordu. Bunlara rağmen Balık Mone’ye
yaklaştı.
Balık
hareketsiz bir şekilde Vanessa’ya baktı. Öyle ki Vanessa balığın ölüp
ölmediğinden şüphe etti.
“Görüyorum.
Biraz isyankâr, biraz dalgalı bir ruh. Ah canım çocuğum, nedir seni böyle üzen,
bu dileği dilemeye iten? Değer miydi bunlara?”
“Düzelemez
miyim yani?” Vanessa’nın sesi detone olmuştu. Ağlamak üzereydi. 12 yaşındaki
bir çocuk için çok fazla şey yaşamıştı gün içerisinde.
“Hayır hayır
korkma, her şeyin bir çözümü var elbet. Ama senin için uygun iksiri hazırlamam
ancak yarın mümkün olabilir. Bu süreçte sevgili Diana’nın ve Cliff’in sana
yardımcı olacaklarına eminim. Yarın tekrar gelin.”
Bunun
üzerine Mone’ye de Emrick’e de teşekkür ettiler ve odadan ayrıldılar. Vanessa
dilini tutamadı ve tekrar soru sormaya döndü.
“Neden bana
Emrick yerine Mone müdahale etti?”
“Emrick
sadece sıradan bir yazar. Mone’yi sahiplendiğinde onda farklı bir şey olduğunu
hissetmiş. Eve gelince de Mone’nin konuşmasıyla ve geleceği gördüğünü iddia
etmesiyle bu kanıtlanmış oldu. Emrick ilk başta buna inanmasa da hem konuşan
bir balığın varlığı gerçekken neden buna inanmayayım diye düşündüğünden hem de Mone
Emrick’e birkaç yıl içinde hastalanıp öleceğini söylediğinden Emrick buna inanmayı
seçti. Bunun üzerine Emrick kalan sayılı yıllarında Mone’nin bu yeteneğini
kullanıp çevresindekilere yardım etmeye karar verdi. Ama burada olan burada
kalır. Çünkü kediler bir balıktan yardım almayı kabullenemezler. Bundan dolayı
büyücü ve şifacı olarak Mone değil Emrick’in ismi verilir. Tabii Cliff bunu
bilmediği için onun sadece yaşlı bir bunak olduğunu düşünüyor. Çok da haksız
sayılmaz ha?”
Diana buruk
bir şekilde gülümsedi. Beraber Cliff’in dükkânına gittiler. Cliff bunu
bekliyormuş gibi üst kattaki odasında bulunan iki yatağın yanına bir de
üçüncüsünü eklemişti. Hepsi yataklarına yerleştiler ve gecenin karanlığında
mırıltılar eşliğinde uyumaya başladılar.
Ama Vanessa
uyuyamıyordu. Bu gece uyuyabileceğini de zannetmiyordu. Diana çoktan uyumuştu,
derin mırlamalarından anlaşılıyordu. Bundan dolayı şansını Cliff’ten yana
kullandı.
“Cliff?”
“Efendim?”
“İnsanları
neden sevmiyorsun?” bu soruyu rastgele sormamıştı elbette. Cliff sürekli
insanları eleştiren cümleler kuruyordu.
“Kendilerine
bile saygısı olmayan varlıkları neden seveyim ki?”
“Ama iyi
insanlar da var.”
Cliff
gülümsedi. 12 yaşındaki umutları olan ve yaşama sevinciyle dolu bu küçük kıza
gerçekleri söylemeye gönlü el vermedi. Bundan dolayı konuşmasına şu şekilde
devam etti:
“Evet,
elbette var. Ama benim karşıma çıkmadılar daha galiba.”
“Eğer
acıkırsan ve bir şeye ihtiyacın olursa çekirdek çitleyen kadınların
ilerisindeki ev benim. Oradaki ağaca tırmanır, 2. Kattaki odama girersin.”
Cliff
koskocaman gülümsedi. Öyle ki gözleri kısıldı ve küçük bir mırıltı çıkardı.
“Sağol
evlat, elbette gelirim. Sen belki kedi olmadığın için buraya tekrardan
gelemezsin ama ben sana buradan bir şeyler getiririm.”
Vanessa da
Cliff gibi gülümsüyordu. Düşünmeden edemedi: Buranın yetişkinleri insanlar
dünyasındakinden ne kadar da daha vicdanlı daha merhametliydi! Belki saçma bir
düşünceydi ama buraya geldiği için pişman değildi. Cliff ve Diana gibi
arkadaşları olduğu için kendini çok mutlu hissetti.
Ertesi gün
Diana ile yola koyuldu. Odaya girdiler ve Mone’den iksiri aldılar. Yeşil ve simli,
tıpkı lağım gibi kokan berbat bir içkiydi. Bundan dolayı Vanessa burnunu
kapatarak bir dikişte bitirmeye özen gösterdi.
Etkisini 20
dakika sonra göstereceğinden hemen oradan ayrıldılar. Vanessa Mone ve Emrick’e
veda edip onlara bolca teşekkür etti. Ardından Cliff’in dükkânına uğradılar ve
onunla da vedalaştılar. Cliff gitmeden önce Vanessa’ya bir şapka hediye etti. Vanessa
bunu ömür boyu saklayacağına söz verdi.
Diana
kendisini balıkçının arkasındaki duvara ulaştıklarında uğurladı. Beraber
kucaklaştılar ve ayrıldılar. Vanessa’nın aklında bir şey vardı. Bundan dolayı
çöplüğü karıştırdı. Aradığını bulup asla çekirdek çitlemekten vazgeçmeyen ve
dedikodu kendilerinde bol bulunan kadınların yanına gitti. Onu görmediler
şansa. Böylece Vanessa ağzındaki fareyi üstlerine fırlatıp tüydü oradan.
Arkasından gelen bağırışları duyunca kıkırdadı. Bu tüm kediler için bir
intikamdı ve intikam ister sıcak yensin ister soğuk, ağızda harika bir tat
bırakıyordu.
Odasına
uzanan ağaca tırmandı. Odasına girdi ve dönüşüm için bekledi. İnsan bedenine
bürünürken kendisini sarıp sarmaladı. Bu bedeni özlemişti. Cliff’in şapkası
şimdi avuç kadar kalmıştı. Özenle masasının en güzel köşesine yerleştirdi
şapkayı. Bu onun için tüm hediyelere bedel mükemmel bir hediyeydi.
Tam o sırada
odasının kapısı bir anda açıldı. Annesinin gözleri kıpkırmızıydı. Titriyordu ve
solgun görünüyordu. Bir günde sanki 4 kilo vermiş gibiydi.
“Vanessa!”
Koşarak
Vanessa’yı kucakladı. Sımsıkı sardı onu.
“Nerelerdeydin
böyle? Seni o kadar merak ettik ki! Ah Tanrım, sana şükürler olsun!”
Vanessa da
annesine sarıldı. Bir bahane bulup ailesine yutturdu. Birbirlerine sımsıkı
sarıldılar. O sırada Cliff’in camdan onları gülümseyerek izlediğinden
habersizlerdi.
Bundan sonra
ne ailesi Vanessa’ya daha öncesinde davrandıkları gibi davrandılar ne de Vanessa
bir daha ne istediğini bilmeden dilek diledi. Böylece mutlu mesut yaşadılar.
Tabii bu mutlu yaşama Cliff ve Diana da arada uğrayarak daha da mutluluk
ekliyorlardı.
SON
Okuduğunuz
için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin lütfen, sevgiyle ve saygıyla
kalın…
heeeey oleeeey akşam gelcam okumayaaaa, ben de akşam yazcam, yine güzel bişi yazmışsındır seeen :) bak uygun oldukça sen her zaman hep beş kelime verebilirsin tamam mıııı :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim! Akşama bekliyorum, bakalım beğenecek misin? Arada veririm 5 kelime çok eğlenceliymiş! :)
Silyaa yine çok minnoş şeker gibi ve masal gibi bir hikaye. vanessa ve dileği hehe çok tatlıydı, kedi oluşu, whiskerland ismi ne güzel buluş, diğer kediler, diana, cliff, fare şarabı hahahaaa :) bilge şaşı balık :) dönüşü, teyzelere fare atmasıııı :) hepsi iyiydi. ya sen hem iyi hikaye yazıyon hem de iyi masalcısın ki yaaa :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim deep. Bunları senden duymak çok gurur verici. Whiskerland bir anda ortaya çıktı ehehe. ^^
Silistediğin zaman beş kelime verirsin kiiii :) bu hafta şimdilik ilkay yazdı, bir de sessiz gemi yazcak işallah :)
YanıtlaSilTamamdır o zaman ben sana yazarım. Akşama da diğer arkadaşlara uğrarım. :)
Silheey baksan yaa, dün akşam konuştuk, ilkay ile, bak onun kelime oyunu 34 yazısında, haftaya o vercek kelimelerii, senin kelimeler de kelime oyunu 36 olsun tamam mıııı :) ayyy işallah hep böyle bol bol kelime ver tamam mııı, zamanın uygun olduğunda heyoooo :)
YanıtlaSilAaa daha iyi o zaman İlkay'ın kelimelerinden sonra benimkini kullanırız. Bol bol kelimeli yazılarımız olsun. Diğer yazıda görüşmek üzere o zaman! :)
Sileveeey çok keyifli ve heyecanlı yaaa işte heyooo hayat güzeel :)
SilÇok teşekkür ederim. Vanessa'nın da senin gibi hissettiğini bilmeni isterim. Çokça sevgiler. :)
YanıtlaSilyaaa bu yazıyı yazdığın günden beri bekliyorum okumak için açmıştım yani hiç kapatmadım ancak şimdi fırsatım olduu :) çok çok sevdim ya sanki miyazaki animeleri gibi olmuş öyle hayal ettim okurken renkleri ve çizgileri :) balığa bayıldım çok güzel bir tasvir olmuş elbette diğerleri de öylee ^^
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim! Yorumun çok mutlu etti. Okurken gülümsemeden edemedim. :)
SilYazarken özellikle bu havayı yaratmasını, sevimli bir kurgu olmasını istemiştim. Başarabilmişsem ne mutlu bana! :)
Tekrardan bu güzel yorumun için teşekkür ederim. <3