Light Pink Pointer

19 Temmuz 2021 Pazartesi

Kelime Oyunu #34

Hepinize selamlar. Bugün sizlere “Kelime Oyunu” etkinliğinin otuz dördüncü yazısını yayımlıyorum. Umarım bu yazımdan memnun kalırsınız. Nedir bu kelime oyunu diyenleriniz buraya tıklayarak yaptığım diğer Kelime Oyunu yazısına ulaşıp, Kelime Oyunu hakkında detaylı bilgiye ulaşabilirler.

Bu seferki Kelime Oyunu için kelimeleri ben belirliyorum. Bunun için DeepTone’a çok teşekkürler. ^^

Otuz dördüncü etkinlik için kedi, yağmur, çekirdek, balık ve dilek
kelimelerini seçtim. Umarım bu kelimelerle yazacağım yazıdan zevk alırsınız. O zaman daha fazla uzatmadan yazmaya geçiyorum

Ben, Dileğim ve Kedilerim

Vanessa Cleo, yaşadığı küçük ve eski köy evinde oldukça güzel zamanlar geçiriyordur. Simsiyah saçlara, burnunun üstünde bir sürü çile ve oldukça kısa bir boya sahiptir. Kısa olmasında elbette ki 12 yaşında olmasının büyük bir etkisi olsa da yaşıtlarına oranla hem daha kısa hem de daha zayıftır. Zayıflığı fakirliklerinden kaynaklanıyordu ama Vanessa fakirliklerini ya da yemek bulamayışlarını dert etmiyordu. O mutluydu ve o mutlu olduğu sürece çevresini de mutlu etmesini bilirdi.

Günlerden pazartesiydi ve yumurtaları toplama sırası Vanessa’daydı. Her 2 günde bir aile arasındaki sıralamaya göre tavukların yumurtaları belirlenen kişi tarafından toplanırdı. Vanessa seke seke, elindeki hasır sepetle kümese doğru yol aldı. Zıplamasıyla elbisesi uçuşuyor, sanki rüzgâra karışıp rüzgârın gittiği her yere gidebilecekmiş gibi hissediyordu.

Kümesin kapısını açtı ve bu hareketiyle tüm tavuklar kaçışmaya başladı. Kahkaha atarak tavukları kovalamaya başladı. Annesi onu görse sinirden köpürür ve ne kadar sorumsuz olduğu hakkında söylenip dururdu.

En sonunda oyalanmayı bırakıp yumurtaları toplamaya başladı. Yavaşça sepetine yerleştirdiği yumurtaları kırmamaya özen gösteriyordu. En sonunda yumurtaların hepsini topladı ve kümesi güzelse kilitledikten sonra evine doğru bu sefer normal bir şekilde yürüyerek yol aldı. Zıplarsa yumurtalar kırılır ve annesinin sinirli halini çekmek zorunda kalırdı. Ama bugün azar işitecek havasında değildi. Bugün kendini harika hissediyordu. Öyle ki yan komşuları Henry’nin ne kadar zayıf olduğu hakkındaki alaylarını duymazdan gelebildi.

Evine girdiği gibi çarıklarını çıkardı. Mutfaktan enfes kokular geliyordu. Sepetini tezgâha bıraktı ve annesinin ne yemek yaptığına bakmak için parmak uçlarında yükseldi.

Parmaklarını yahniye daldırmak istedi. Deli gibi acıkmıştı. Ama buna kalkışması üzerine annesine eline bir tane vurdu.

“Kirli ellerinle yemeği de kirleteceksin. Birazcık hanımefendi ol ve yemeğin olmasını bekle. Bu kadar bencil olma!”

Vanessa morali bozularak üst kattaki odasına çıktı. Tahta döşemeler çok ses çıkarıyordu ama umursamadı.

Gıcırtılı yatağına oturarak penceresinden esen rüzgâr yüzünden dalgalanan perdesini seyretti. Odasını seviyordu. Yaşlı ve kalın bir ağaç tarafından kapatılıyordu belki ama bu daha iyiydi. Ağaca tırmanan kediler Vanessa’nın odasına uğrar, Vanessa’nın onlar için bıraktığı yemeği yerler ve yatağında kestirirlerdi. Annesi bunu duysa Vanessa’ya çok kızardı. Nasıl olurdu da o pire yuvalarını yatağına alırdı?
Vanessa kendi kendine söylendi: Annesi biraz daha anlayışlı olsa ne olurdu sanki? Her şeye kızmasa, biraz mutlu olsa, kızına iyi davransa fena mı olurdu?

Hava iyice kararmıştı. Yıldızlar ve ay gökte belirmişti. Vanessa penceresine yaslanmış dışarıyı izliyordu. O sırada odasına oldukça ihtiyar ve iyi beslenmiş bir kedi girdi. Vanessa gülümsedi ve kediyi okşadı. Yıldızlar gökyüzünde kayarken istemsiz bir şekilde ağzından şu kelimeler çıktı:
“Keşke ben de senin gibi kedi olabilseydim küçük dostum!”

Vanessa kediyi biraz daha sevdikten sonra annesinin çağrısı üzerine yemeğe indi. Tüm aile toplanmış yahnilerini yiyor ve ses çıkarmıyorlardı. Vanessa sessizlikten nefret ederdi ama nefret ettiği başka bir şey daha varsa o da azarlanmaktı. Bundan dolayı konuşmaya cesaret edemiyordu.

Yemek bitince sessizce odasına çıktı. Yatağının yanında duran mumu söndürdü. Uykusu yavaş yavaş geldi ve bu sessiz gecede yıldızlara iyi geceler dileyerek derin uykusuna daldı.

Güneş perdelerin arasından süzülüyor, Vanessa’nın yatak örtüsünde raks ediyordu. Vanessa gözüne kadar ulaşan güneşten rahatsız olup uyandı. Kendine gelmek için gerindi. Yavaşça yataktan kalkarken kendindeki değişikliği anlaması çok da uzun sürmedi. Gözleri koskocaman açılmıştı. Ellerinin olması gereken yerde olan tüylü patilerine baktı. Bağırmak istedi ama evdekileri uyandırmak istemedi. Aynasının karşısına geçti ve kendine uzun uzun baktı. Sarı, kahverengi ve beyaz tüylere bezenmiş oldukça minyon bir kediydi. Kuyruğu vardı ve bu ona çok garip hissettirdi.

Bir anda odasının kapısı açıldı ve içeri annesi girdi.

“Vanessa?”

Annesi boş yatağına bakarken bir anda gözleri kedi olan Vanessa’ya takıldı.

“Seni tüy torbası! Ah Vanessa Ah! Sana kaç defa söyleyeceğim şunları odana alma diye.”

Annesi Vanessa’yı elindeki süpürgeyle kovalarken Vanessa’nın açık olan camdan kaçmak dışında başka bir seçeneği yoktu. Camdan ağacın kalın bir dalına sıçradı ve oradan da aşağıya indi. Ne yapacağını bilmiyor, ağlamak istiyordu.

Koşarak mahallede gezindi. Çekirdek çitleyen teyzeleri gördü. Onlara yaklaştı. Belki ona orada yardımcı olabilecek birileri vardır?
Ama yoktu. Teyzeler onu tekmeleyip kaçırdılar. Vanessa içinden söylendi. Bu nasıl bir muameleydi böyle? Bir canlıya böyle mi davranılırdı? Ne yazıktı!

İlerlemeye devam etti. O sırada karşısına başka bir kedi çıktı. Kendisiyle konuşmasıyla şok içinde kabardı.

“Buralarda yeni olmalısın, seni daha önce hiç görmemiştim.”

Vanessa sakinleşip cevap verdi.

“Evet öyle. Kediye dönüştüm. Nasıl oldu bilmiyorum. Bana yardımcı olur musun?”

Kedi kahkahalarla güldü. Oysa Vanessa ortada komik bir şey göremiyordu.

“Ah siz insanlar, ne dilediğinizi hiçbir zaman bilmezsiniz. Kendiniz için en iyisini istediğinizi sanırsınız ama hep kendinizi daha da kötü hale getirirsiniz.”

Vanessa sessiz kaldı. Umutları git gide tükeniyordu.

“Ben Cliff. Şapkacı Cliff. Sen kimsin?”

“Vanessa. Dur bir dakika, şapkacı mı?”

“Elbette. Ah dur sana kedilerin diyarı olan Whiskerland’den bahsetmedim.”

Vanessa dinledi. Neler oluyordu böyle?

“Whiskerland kedilerin kendilerine ait dünyasıdır. Orada yaşar, orada çalışır ve orada ölürüz. Tabii çok da eğlencelidir. Siz insanlar gibi para için birbirlerimizin boğazına yapışmayız. Sizin gibi sadece çalışıp hayatı kaçırmayız. Ben orada şapkacıyım. Buraya ise insan yemeklerinden araklamaya gelirim. İstersen seni Whiskerland’e götürebilirim?”

Vanessa’nın yapacak daha iyi bir işi yoktu. Hem belki biri ona yardım ederdi.

“Çok güzel olur Bay Cliff.”

Cliff’i takip etti. Ara sokakta kalan bir balıkçı dükkânının arka duvarındaki delikten geçtiler.

Whiskerland neredeyse Vanessa’nın hayal ettiği gibiydi. Fazlasıyla renkli ve fazlasıyla kedi doluydu. Yavaşça ilerlemeye devam ettiler. Ta ki tabelasında “Cliff’in Bıyıklı Şapkaları” yazılı tabelaya gelene kadar. İçeri girdiler ve kapının açılması ile küçük bir çan çaldı.

İçeride bembeyaz, oldukça zarif ve güzel bir kedi vardı.

“Cliff! Gelmişsin.”

“Evet, biraz hızlı oldu. Bir misafir getirdim. Diana bu Vanessa, Vanessa bu da Diana.”

Karşılıklı olarak selamlaştılar. Biraz sohbet edip sütten ve fare kılından yapılma bir şarap içtiler. Bu Vaness’nın ilk başta midesini bulandırsa da sonradan kediye dönüştüğünden mi bilmez hoşuna gitmeye başladı.

“Demek kediye dönüştürüldün ha?”

“Evet, öyle oldu. Dün yıldızlar kayarken sanırım kedi olmayı diledim. Ondan oldu bütün bunlar.”

“Ne gereksiz bir insan inancı! Kayan yıldıza dilek mi dilenirmiş?” Cliff bu yorumuyla araya girmişti. İnsanlardan çok çektiği belliydi.

Diana mor fiyonklu kuyruğunu salladı.

“Ah, sen Cliff’e aldırma. O hep böyle huysuzdur. En iyisi seni Emrick’e götürelim, o bunun bir çaresine bakar.”

“Emrick mi?”

Cliff yine araya karıştı: “Ah o yaşlı bunak hiçbir şey bilmez. Yuvarlak gözlüklerini takar, daktilosunun başından kalkmaz. Siz de onu büyücü ilan edip başımıza çıkarıyorsunuz”

Diana daha fazla Cliff’in yorumlarını dinlemedi ve Vanessa’ya onu takip etmesini işaret eden bir hareket yapıp dükkândan çıktılar. Vanessa onu takip ederken çevreye de göz atıyordu. Her yerde renkli renkli dükkânlar, oyuncaklar, tırmalama tahtaları ve tadım testi yapılması için fareli şaraplar vardı. Vanessa dünyanın büyüse kapılmıştı çoktan. Bir giysi dükkânının önünden geçerken son moda tasmaların denemesini yapan canlı mankenleri gördü. Burası nasıl bir dünyaydı böyle?

En sonunda otel tarzı bir lobisi olan garip bir apartmana geldiler. Kediler burada toplanmış kanepe yiyor, uzaktan gelen bir müziğin eşliğinde mırıldanıyor, diğer bir kedinin tasmasını överken diğer bir kedinin tüylerine ne yaptırdığını soruyorlardı.

Bu kısmı es geçip direkt olarak merdivenlere yöneldiler. Merdivenleri normal bir tempoda çıkıp Vanessa’nın tahmin ettiği kadarıyla 4. Katta durdular ve 487. Odayı aramaya başladılar.

Bulduklarında ise Vanessa nefesini tuttu. Emrick denen kedinin neye benzediğini çok merak ediyor, gerekten Cliff’in dediklerinin haklılık payı olabilir mi diye düşünüyordu.

Diana belli bir ritimle kapıyı 5 defa çaldı. Bu gizli bir şifre tınısı veriyordu.

Vanessa, Emrick’i ilk gördüğünde ne düşüneceğini bilemedi. Koskocaman yuvarlak gözlükleri, ağzında piposu, kafasında melon bir şapka ve koyu renk satenden ceketiyle filmlerden fırlamış gibi görünüyordu. Açık renk tüylerinin üzerinde küçük bir ben ve benin etrafında da sarı tüyler uzanıyordu.

Vanessa direkt olarak bu kediye saygı duyduğunu hissetti. Öyle bir havası vardı ki insan kedi fark etmeksizin onu dinleyesi geliyordu.

“Diana! Seni hangi rüzgâr attı böyle?”

“Sorma Emrick, içeride konuşalım müsaitsen?”

Böylece içeri geçtiler ve Emrick kendilerine şarap doldurdu. Ama şarap Vanessa’nın umurunda değildi. Yeterince fareli şey görmüştü. Bunun yerine oturduğu yerden odayı incelemeye başladı.

Oda oldukça karışıktı. Yazı masasının üstünde bir daktilo, kalem kutusu ve bir sürü kâğıt vardı. Ne olduğu belirsiz bir sürü peçete de etrafa saçılmıştı. Bu görüntü kendisinin hasta olduğu zamanı anımsattı.

Tek kişilik yatağın yanındaki şifonyerde bir fanus duruyor, içinde ise turuncu bir balık yüzüyordu. Balık ağzını açıp kapıyor, fanusun içinde usulca yüzüyordu. Bir sürü hediyelik eşya, kıyafet ve niceleri yatağın karşısındaki boşluğa yığılmıştı. Bu karışıklığın içinde radyo, uzaylı antenlerinden oluşmuş bir taç ve daha garip bir sürü renkli şey göze çarpıyordu ama Vanessa nihayetinde odaya bakmayı kesti ve bakışlarını Emrick’e odakladı.

“Sorun nedir, Diana? Ve bu hanımefendi de kim?”

“Tanıştırayım, bu Vanessa. Vanessa, bu da Emrick.”

Karşılıklı olarak tanışma faslını geçtiler ve Diana, Vanessa’nın başına gelenleri anlatmaya koyuldu.

“Vanessa yanlış dileği sonucu kediye dönüşmüş. Nasıl normale döneceğini bilmiyor. Şansa kendisini Cliff bulmuş. Ya başka kediler bulsaydı onu? Ah kim bilir neler-“

“Anlıyorum, Diana. Dur da Mone’nin düşüncelerini soralım.”

“Mone mi?”

Vanessa bu sefer kimle tanışacağını merak ediyordu ama odada kimse yoktu ki? E o zaman Mone kimdi?

Fanustan gelen ses ile Vanessa yerinden sıçradı. Tek korkan kendisiydi. Diğer herkes sanki balığın konuşması çok normalmiş de Vanessa anormalmiş gibi tepki vermişlerdi.

“Olanlar için genç Vanessa adına üzüntümü belirtmek isterim öncelikle. Bakalım durumu neymiş. Hanımefendi bana yaklaşabilirler miydi acaba?”

Vanessa titreyerek yaklaştı. Balığın şaşı ve büyük gözleri kadar öpücük atıyormuş gibi bir şekle sahip dudağı da kendisini korkutuyordu. Bunlara rağmen Balık Mone’ye yaklaştı.

Balık hareketsiz bir şekilde Vanessa’ya baktı. Öyle ki Vanessa balığın ölüp ölmediğinden şüphe etti.

“Görüyorum. Biraz isyankâr, biraz dalgalı bir ruh. Ah canım çocuğum, nedir seni böyle üzen, bu dileği dilemeye iten? Değer miydi bunlara?”

“Düzelemez miyim yani?” Vanessa’nın sesi detone olmuştu. Ağlamak üzereydi. 12 yaşındaki bir çocuk için çok fazla şey yaşamıştı gün içerisinde.

“Hayır hayır korkma, her şeyin bir çözümü var elbet. Ama senin için uygun iksiri hazırlamam ancak yarın mümkün olabilir. Bu süreçte sevgili Diana’nın ve Cliff’in sana yardımcı olacaklarına eminim. Yarın tekrar gelin.”

Bunun üzerine Mone’ye de Emrick’e de teşekkür ettiler ve odadan ayrıldılar. Vanessa dilini tutamadı ve tekrar soru sormaya döndü.

“Neden bana Emrick yerine Mone müdahale etti?”

“Emrick sadece sıradan bir yazar. Mone’yi sahiplendiğinde onda farklı bir şey olduğunu hissetmiş. Eve gelince de Mone’nin konuşmasıyla ve geleceği gördüğünü iddia etmesiyle bu kanıtlanmış oldu. Emrick ilk başta buna inanmasa da hem konuşan bir balığın varlığı gerçekken neden buna inanmayayım diye düşündüğünden hem de Mone Emrick’e birkaç yıl içinde hastalanıp öleceğini söylediğinden Emrick buna inanmayı seçti. Bunun üzerine Emrick kalan sayılı yıllarında Mone’nin bu yeteneğini kullanıp çevresindekilere yardım etmeye karar verdi. Ama burada olan burada kalır. Çünkü kediler bir balıktan yardım almayı kabullenemezler. Bundan dolayı büyücü ve şifacı olarak Mone değil Emrick’in ismi verilir. Tabii Cliff bunu bilmediği için onun sadece yaşlı bir bunak olduğunu düşünüyor. Çok da haksız sayılmaz ha?”

Diana buruk bir şekilde gülümsedi. Beraber Cliff’in dükkânına gittiler. Cliff bunu bekliyormuş gibi üst kattaki odasında bulunan iki yatağın yanına bir de üçüncüsünü eklemişti. Hepsi yataklarına yerleştiler ve gecenin karanlığında mırıltılar eşliğinde uyumaya başladılar.

Ama Vanessa uyuyamıyordu. Bu gece uyuyabileceğini de zannetmiyordu. Diana çoktan uyumuştu, derin mırlamalarından anlaşılıyordu. Bundan dolayı şansını Cliff’ten yana kullandı.

“Cliff?”

“Efendim?”

“İnsanları neden sevmiyorsun?” bu soruyu rastgele sormamıştı elbette. Cliff sürekli insanları eleştiren cümleler kuruyordu.

“Kendilerine bile saygısı olmayan varlıkları neden seveyim ki?”

“Ama iyi insanlar da var.”

Cliff gülümsedi. 12 yaşındaki umutları olan ve yaşama sevinciyle dolu bu küçük kıza gerçekleri söylemeye gönlü el vermedi. Bundan dolayı konuşmasına şu şekilde devam etti:

“Evet, elbette var. Ama benim karşıma çıkmadılar daha galiba.”

“Eğer acıkırsan ve bir şeye ihtiyacın olursa çekirdek çitleyen kadınların ilerisindeki ev benim. Oradaki ağaca tırmanır, 2. Kattaki odama girersin.”

Cliff koskocaman gülümsedi. Öyle ki gözleri kısıldı ve küçük bir mırıltı çıkardı.

“Sağol evlat, elbette gelirim. Sen belki kedi olmadığın için buraya tekrardan gelemezsin ama ben sana buradan bir şeyler getiririm.”

Vanessa da Cliff gibi gülümsüyordu. Düşünmeden edemedi: Buranın yetişkinleri insanlar dünyasındakinden ne kadar da daha vicdanlı daha merhametliydi! Belki saçma bir düşünceydi ama buraya geldiği için pişman değildi. Cliff ve Diana gibi arkadaşları olduğu için kendini çok mutlu hissetti.

Ertesi gün Diana ile yola koyuldu. Odaya girdiler ve Mone’den iksiri aldılar. Yeşil ve simli, tıpkı lağım gibi kokan berbat bir içkiydi. Bundan dolayı Vanessa burnunu kapatarak bir dikişte bitirmeye özen gösterdi.

Etkisini 20 dakika sonra göstereceğinden hemen oradan ayrıldılar. Vanessa Mone ve Emrick’e veda edip onlara bolca teşekkür etti. Ardından Cliff’in dükkânına uğradılar ve onunla da vedalaştılar. Cliff gitmeden önce Vanessa’ya bir şapka hediye etti. Vanessa bunu ömür boyu saklayacağına söz verdi.

Diana kendisini balıkçının arkasındaki duvara ulaştıklarında uğurladı. Beraber kucaklaştılar ve ayrıldılar. Vanessa’nın aklında bir şey vardı. Bundan dolayı çöplüğü karıştırdı. Aradığını bulup asla çekirdek çitlemekten vazgeçmeyen ve dedikodu kendilerinde bol bulunan kadınların yanına gitti. Onu görmediler şansa. Böylece Vanessa ağzındaki fareyi üstlerine fırlatıp tüydü oradan. Arkasından gelen bağırışları duyunca kıkırdadı. Bu tüm kediler için bir intikamdı ve intikam ister sıcak yensin ister soğuk, ağızda harika bir tat bırakıyordu.

Odasına uzanan ağaca tırmandı. Odasına girdi ve dönüşüm için bekledi. İnsan bedenine bürünürken kendisini sarıp sarmaladı. Bu bedeni özlemişti. Cliff’in şapkası şimdi avuç kadar kalmıştı. Özenle masasının en güzel köşesine yerleştirdi şapkayı. Bu onun için tüm hediyelere bedel mükemmel bir hediyeydi.

Tam o sırada odasının kapısı bir anda açıldı. Annesinin gözleri kıpkırmızıydı. Titriyordu ve solgun görünüyordu. Bir günde sanki 4 kilo vermiş gibiydi.

“Vanessa!”

Koşarak Vanessa’yı kucakladı. Sımsıkı sardı onu.

“Nerelerdeydin böyle? Seni o kadar merak ettik ki! Ah Tanrım, sana şükürler olsun!”

Vanessa da annesine sarıldı. Bir bahane bulup ailesine yutturdu. Birbirlerine sımsıkı sarıldılar. O sırada Cliff’in camdan onları gülümseyerek izlediğinden habersizlerdi.

Bundan sonra ne ailesi Vanessa’ya daha öncesinde davrandıkları gibi davrandılar ne de Vanessa bir daha ne istediğini bilmeden dilek diledi. Böylece mutlu mesut yaşadılar. Tabii bu mutlu yaşama Cliff ve Diana da arada uğrayarak daha da mutluluk ekliyorlardı.

SON

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin lütfen, sevgiyle ve saygıyla kalın…

 

12 yorum:

  1. heeeey oleeeey akşam gelcam okumayaaaa, ben de akşam yazcam, yine güzel bişi yazmışsındır seeen :) bak uygun oldukça sen her zaman hep beş kelime verebilirsin tamam mıııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim! Akşama bekliyorum, bakalım beğenecek misin? Arada veririm 5 kelime çok eğlenceliymiş! :)

      Sil
  2. yaa yine çok minnoş şeker gibi ve masal gibi bir hikaye. vanessa ve dileği hehe çok tatlıydı, kedi oluşu, whiskerland ismi ne güzel buluş, diğer kediler, diana, cliff, fare şarabı hahahaaa :) bilge şaşı balık :) dönüşü, teyzelere fare atmasıııı :) hepsi iyiydi. ya sen hem iyi hikaye yazıyon hem de iyi masalcısın ki yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim deep. Bunları senden duymak çok gurur verici. Whiskerland bir anda ortaya çıktı ehehe. ^^

      Sil
  3. istediğin zaman beş kelime verirsin kiiii :) bu hafta şimdilik ilkay yazdı, bir de sessiz gemi yazcak işallah :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamamdır o zaman ben sana yazarım. Akşama da diğer arkadaşlara uğrarım. :)

      Sil
  4. heey baksan yaa, dün akşam konuştuk, ilkay ile, bak onun kelime oyunu 34 yazısında, haftaya o vercek kelimelerii, senin kelimeler de kelime oyunu 36 olsun tamam mıııı :) ayyy işallah hep böyle bol bol kelime ver tamam mııı, zamanın uygun olduğunda heyoooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa daha iyi o zaman İlkay'ın kelimelerinden sonra benimkini kullanırız. Bol bol kelimeli yazılarımız olsun. Diğer yazıda görüşmek üzere o zaman! :)

      Sil
    2. eveeey çok keyifli ve heyecanlı yaaa işte heyooo hayat güzeel :)

      Sil
  5. Çok teşekkür ederim. Vanessa'nın da senin gibi hissettiğini bilmeni isterim. Çokça sevgiler. :)

    YanıtlaSil
  6. yaaa bu yazıyı yazdığın günden beri bekliyorum okumak için açmıştım yani hiç kapatmadım ancak şimdi fırsatım olduu :) çok çok sevdim ya sanki miyazaki animeleri gibi olmuş öyle hayal ettim okurken renkleri ve çizgileri :) balığa bayıldım çok güzel bir tasvir olmuş elbette diğerleri de öylee ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ederim! Yorumun çok mutlu etti. Okurken gülümsemeden edemedim. :)
      Yazarken özellikle bu havayı yaratmasını, sevimli bir kurgu olmasını istemiştim. Başarabilmişsem ne mutlu bana! :)
      Tekrardan bu güzel yorumun için teşekkür ederim. <3

      Sil