Light Pink Pointer

31 Aralık 2019 Salı

Biri 2020 Mi Dedi?


Hepinize selamlar! Bugün bir kitap incelemesi ile değil bir yeni yıl yazısıyla karşınızdayım. Bu yazımda sizlere 2020’den neler beklediğimi, 2019’umun nasıl geçtiğini ve yaşadığım, benim için unutulmaz olan anılarımı yazmayı planlıyorum. Eee o zaman yazayım hemen!


2019 benim için engebeli bir yol gibi geçti. Yaşanmasını istemediğim birçok şey yaşadım. Şöyle yapsam acaba nasıl düşünürlerle geçti. Bazen kendimden çok başkasının kırılıp kırılmayacağını düşündüm. Bunlar olsun istemezdim. Ama bunlar olmasaydı şu an burada bu konuşma gerçekleşmeyecekti ve ben burada olmaktan hiçbir şekilde pişman değilim. Geçen sene tam bugün bloğuma ilk incelememi yazmıştım. Yani aslında bugün bloğumun 1. yılı. Blogger benim hayatımın dönüm noktalarından birisi diyebileceğim kadar önemli benim için. Çünkü okuduklarımı, izlediklerimi ve hissettiklerimi beni okuyan şahane insanlarla paylaşma fikri gerçekten inanılmaz. İncelemelerimi takdir eden insanları gördükçe daha da mutlu oluyorum. Yazdıkları yorumlarıyla yüzümü güldürten, incelemelerimi okuyan herkese çok  ama çok teşekkür ediyorum! Siz 2019’un bana verdiği en güzel hediyesiniz!

2020’den beklediklerim şeylere geçecek olursak…

Kadına şiddetin ülkemizde daha ağır yargılamalarının olmasını istiyorum. Sadece kadına değil hayvana şiddet konusunda da aynı düşüncelerim geçerli. Hayvana şiddet sadece 2 yıl kadar bir hapis süresine sahip olmamalı. Uzatılmalı bu süre. Kısacası haberlerde karşılaştığımız skandalların son bulmasını istiyorum. Elbette bazı cahil insanlar akıllanmayacaklar, o pis zihniyetleriyle etrafa zarar vermeye devam edecekler ama biz onları engellemedikçe aslında bu devam edecek. Bir farkındalık oluşmasını istiyorum 2020’de.
2020’den bir diğer beklediğim şeyse belki çok klasik olacak ama sağlık, huzur ve mutluluk. Yorucu bir yıl olan 2019’un bana yaşattıklarından sonra 2020’nin bana iyi gelmesini umuyorum. :) 

Hayatımda sahip olduğum, değer verdiğim insanların kırılmalarını ve üzülmelerini istemiyorum. 2020’nin onlar için mükemmel ve umut dolu geçmesini istiyorum.


Gelelim şimdi de beni mutlu eden anılara…


Beni mutlu eden anılarımdan bir tanesi de 8 yıllık en iyi arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlar. Birbirimizde yatılı kaldığımız geceler, destek olduğumuz, çevredekilerin bize dik dik bakmasını sağladığımız o yüksek sesli kahkahalarımız… Hepsi benim için çok ama çok değerli. Onları deli gibi seviyorum!

Aynı zamanda daha sadece 2 ya da 2 buçuk yıldır tanıdığım arkadaşlarım… Sizlere gelecek olursak siz benim için birer aile gibisiniz. Bana destek verdiğiniz her zaman, yanımda olduğunuz her dakika için size teşekkür ederim. Sizi çoooook seviyorum!


Ve siz değerli okuyucularım, bunu tekrardan söylemek istiyorum ki iyi ki varsınız. Hepinize bana kattığınız her şey için minnettarım. Umarım 2020 size iyilik, mutluluk ve daha dilediğiniz birçok harika şeyi peşinden getirir. 

Kısacası burada yazımı sonlandırmam gerekirse, hayatıma giren herkese çok ama çok teşekkür ederim!

Bu geceye birkaç şarkı armağan etmek istiyorum umarım hoşunuza gider!


29 Aralık 2019 Pazar

Geekerella | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Gecenin bir vakti bu kız neden bu kitabın incelemesini yapıyor diye soruyor olabilirsiniz. Ama kitap daha birkaç dakika önce bittiğinden ve benim taze yazılmış bir inceleme yapmak istememden dolayı klavyenin başına geçtim. Neyse amma uzattım! Bugün başlıktan da anlayacağınız üzere Ashley Poston’ın “Geekerella” isimli kitabının incelemesini sizlere yapmak üzere geçtim ekranın karşısına. Umarım yapacağım inceleme hoşunuza gider. Kitap hakkındaki düşüncelerimi merak ediyorsanız incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmına bakabilirsiniz. O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?                             
   
Elle Wittimer, Yıldızalanı adlı film/dizinin delicesine hayranı olan, blog yazan, sıradan, ilgi çekici olmayan, yalnız bir kızdı. Babasının ölümünden sonra üvey annesi ve üvey kız kardeşleriyle kaldığı evinde bir nevi bir Sindirella’ydı. Evin tüm işlerini o yapıyor, üvey kız kardeşleri tarafından küçük görülüp herkesin içinde aşağılanıyordu.

Aynı zamanda Vegan yemekleri satan bir kamyonette çalışıyordu. Bu onun için sıradan bir yaşantıydı. Bir rutindi.


Fakat o günü hiçte normal geçmeyecekti. Hayran olduğu Yıldızalanı filminin oyuncu kadrosunda değişiklik olmuştu ve başrol olarak da bir pembe dizi sanatçısı olan Darien Freeman seçilmişti. Bir hayran olarak bunu kabullenememiş ve sinirlenmişti. Bloğuna bunun hakkında bir yazı yazmış ve düşündüklerini dile getirmiştir. Kısa sürede ona katılan bir sürü hayranın ilgisini çekmişti.


Bir süre sonra Yıldızalanı filminin tanıtımı için bir kostüm yarışması düzenlenir. Elle, bu yarışmanın onun kaderi olduğunu bir şeyleri başarabileceğini ve bir yere ait olabileceğini düşünerek yarışmaya katılmaya karar verir. Ödül ise Darien Freeman ile tanışmak ve paraydı. Elle’in en son isteyeceği şey Darien Freeman ile tanışmaktı ama paraya ihtiyacı vardı. Çünkü üvey annesi ve üvey kardeşleriyle yaşadığı bu evden bir an önce gitmek istiyordu.

Bunun üzerine Elle ilk adımı atmaya karar verir ve çalışmalara başlar. Sizce Elle yarışmaya katılabilecek mi? Bir hayran olarak hayallerini gerçekleştirebilecek mi? Peki ya âşık olursa?
Hepsi ve daha fazlası için Ashley Poston’ın yazdığı “Geekerella” kitabını okumalısınız. Şimdiden iyi okumalar diliyorum hepinize!

Benim düşüncelerim neler?


Geekerella aslında bakacak olursanız Sindirella masalının modern hali denebilir. Ama Sindirella’dan daha harika olduğu kesin! Yazar kitaptaki duyguları cümlelere öyle bir aktarmış ki bazen Elle yerine benim ağlayasım geldi demesem yalan söylemiş olurum. Aynı zamanda kitap bana birçok şey kattı. Mesela şöhretin aslında o kadar da iyi bir şey olmadığını, ekranlarda gördüğümüz kişilerin aslında sıradan mutlu bir yaşantıları olmayabileceği gibi…

Yazarımız da aynı zamanda çok şirin bir kadın. Büyük ihtimalle resmini şu an ekranda görüyorsunuzdur. Kitap bana bir artı daha ekledi: hiçbir şeyin imkânsız olmadığı, birlik ve beraberlik olduğunda her şeyin başarılabileceği gibi daha birçok şey.

Umarım bu incelemem sizin için yararlı olabilmiştir. Fazlasıyla uykum var bu yüzden cümleleri kurarken farklı diyarlara göçtüm. Umuyorum ki bu incelememin akışını bozmamıştır. Aceleciyim ve blog yazılarımı hemen yayınlamak için sabırsızlandığımdan her ne kadar uykum gelse de yazdım bu incelemeyi.

Buraya kadar gelip incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim değerli okurlarım. Tekrardan size iyi okumalar diliyorum!

Alıntılar

“İmkânsız şeyler, ancak denemezsen imkânsızdır.”

“SADECE gökyüzü değil. AYNI gökyüzü. Eğer ikimiz de aynı gökyüzüne bakıyorsak, birbirimizden GERÇEKTE ne kadar uzak olabiliriz ki?”

“Gerçekten denemezsen asla ilerleyemezsin!”

20 Aralık 2019 Cuma

Soğuk Yaz | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün başlıktan da anlayacağınız üzere “Soğuk Yaz” adlı kitabın incelemesini sizlere sunuyorum. Gwen Cole’un kaleme aldığı eser kesinlikle baş döndürtecek kadar güzel. O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçiyorum. Kitap hakkındaki düşüncelerimi incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmından okuyabilirsiniz. O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor

Liseden terk, işi olmayan ve ailesi ile aralarında bir uçurumu andıracak kadar mesafeli bir ilişkisi olan karakterimiz Kale Jackson’ın hayatı hiçte normal değildir. Neden mi?

Çünkü Kale zaman yolculuğu yapabiliyor.

Her ne kadar havalı bir yetenekmiş gibi görünse de bu hiçte havalı bir yetenek değildir. Çünkü Kale bu yeteneğini kontrol edemiyor ve gitmemesi gerektiği zamanlarda hemen ortadan kaybolabiliyor. Ailesine her ne kadar açıklamaya çalışsa da sadece kardeşi Libby ve abisi Bryce ona inanmaktadır. Annesi evi terk etmiştir ve babası da Kale’a hiçbir şekilde inanmıyordur. Aynı zamanda bu yeteneği yüzünden okul okuyamamaktadır çünkü 3-4 günde bir geçmişe gidip ortadan kayboluyordur.

Ama Kale’ın gittiği yer sıradan, sakin bir yer değil.

Kale geçmişe gittiğinde 2. Dünya Savaşı’nın ortasında silahıyla bir asker olarak canlanıyor. Keskin nişancılık yapan Kale, gözünün önünde arkadaşlarının ölümlerine şahit olurken, bir diğer gün sıradan yaşantısına geri dönüyordu. Her ne kadar sıradan denilebilirse… Geçmişten getirdiği fiziksel ve ruhsal yaralarını saklaması her geçen gün daha da zorlaşıyordu.

Kale hayatının ne kadar berbat gittiğini düşündüğü sırada eski komşusu olan Harper, amcasının evine kalıcı olarak yerleştiğinde her şey değişir. Kale için bir umut doğar.

Aşka tutunup şimdiki zamanda kalmaya çalışan bir genç ile annesi tarafından amcasına bırakılmış bir kızın birbirlerinin yaralarına derman olma hikâyesi denebilir. Peki, o yaralar aşk sayesinde iyileşebilir mi?
Hepsi ve daha fazlası için Gwen Cole’un bu eşsiz eserini okumanız gerekiyor. Şimdiden size iyi okumalar diliyorum!

Benim düşüncelerim neler?

Kitap tek kelimeyle efsaneydi. Güvenin ne kadar önemli olduğunu, hiçbir şey için geç olmadığını ve sevginin her şeyin üstesinden gelebileceğine inanmamı sağladı.

Soğuk Yaz, sakin bir olay örgüsüne sahip. Akıcı ve her sayfası insanda merak uyandırıyor. Okudukça okuyasınız geliyor. Gwen Cole eşsiz bir yetenek ve Soğuk Yaz da eşsiz bir eser. Hayatın zorluklarına karşı pes etmemeyi öğreten bu kitaba adeta âşık oldum. Umarım siz de benim kadar çok seversiniz bu kitabı diyor ve alıntılar bölümüme geçiyorum.

Alıntılar

“İnsanlar hata yapmaz, karar verirler.”

“Önüne bakmak için duygularının dışarı çıkmasına izin vermen gerek. Yoksa bir gün, sen istesen de istemesen de ortaya çıkarlar.”

“Bence insanlar bazı şeyleri gereğinden fazla karmaşıklaştırmaktan hoşlanıyor.”

“ ­­–En iyisinin olacağını ummanın kötü bir yanı yok.
–Bazen oluyor, hiçbir şey istediğin gibi olmadığı zamanlarda. İyimser olmak daha fazla hayal kırıklığı yaratıyor.”

“İnsanın canı yanarken affetmesi daha kolay. Canımızın yanmasının geçeceği umuduyla affediyoruz.”

“Fakat sahte de olsa umutlanmak, hiç umut olmamasından daha iyi. Son ana kadar hiçbir şey için geç değil.”

“Hepimiz büyük şeyler başarmak için doğmuyoruz ama hepimizin birer rolü var, büyük ya da küçük.”

O zaman burada yazıma bir nokta koyayım. İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum ve tekrardan iyi okumalar diliyorum. Kendinize çok iyi bakın değerli okuyucularım!

11 Aralık 2019 Çarşamba

Güneşi Söndürmem Gerek | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün kitaplarını çok sevdiğim bir yazar olan Emre Gül’ün “Güneşi Söndürmem Gerek” adlı kitabının incelemesini yapmak üzere geçtim bilgisayarımın başına. Umarım hoşunuza gider bu incelemem. Kitap hakkındaki düşüncelerimi merak ediyorsanız incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmına bakabilirsiniz. O zaman hiç vakit kaybetmeden incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?

Umut adındaki kadın ana karakterimiz, yaptığı büyük bir hatadan dolayı kendini fazlasıyla sorumlu tutmaktadır ve kendine fazlasıyla yüklenmektedir. Arkadaşları Göktuğ ve Gökçe’nin yardımıyla toparlanmaya çalışsa da bu iş oldukça zordur. Umut’un iki seçeneği vardır. Ya bu yaşadığı durumun içinde boğulacak ya da hayatına devam etmeye çalışıp mutluluğu bulmaya çalışacaktır. Üniversiteye geçen Umut’un hayatına bir sürü insan dahil olur. Peki, o bir sürü insanın sakladıkları bir olayları varsa? Umut yine de mutlu olabilecek miydi? Umut yakınlarıyla ilgili öğrendiği acı gerçeklerden sonra da hayatına devam edebilecek mi? Peki, ya araya aşk girerse? 


Bu soruların cevapları için hemen kitabı okumalısınız! Şimdiden size iyi okumalar diliyorum!

Benim düşüncelerim neler?

Kitap fazlasıyla güzeldi. Okurken kimi yerlerinde kahkahalara boğuldum, kimi yerlerinde “Acaba sonra ne olacak?” diye heyecanla sayfaları çevirdim. Akıcı, komik ve bağımlılık yapıcı bir kitap. “Nar” adlı ilk eseriyle tanıdığımız Emre Gül, yine bir şaheser yaratmış. "Nar", "Bal", "Kar" adlı kitaplarını nasıl bir çırpıda okuduysam bu kitabı da bir çırpıda bitirdim. Okuduğum gençlik romanlarından en güzeli diyebileceğim kadar harika bir kitaptı. Çok beğendim. Umarım sizde Emre Gül’ün yazdığı bu sayfalarda kaybolmaya hazırsınızdır!

Alıntılar

“Hislerinden kaçma, derler çoğu zaman. Acılarından korkma, üzerine git. Ben çareyi onları yazmakta buldum; kaçtığımı sandılar. Yazmak benim için bir kaçış yolu değildi hâlbuki. Aksine kaçmam gerekenlere karşı dik duruşumdu. Sözcüklere sarılıştı benimkisi. Korkularıma cesurca dur deyişti.”

“Yaşanılan her acı kalbin kapılarını biraz daha kapatır, derler. Kalbime damla damla düşen acılarım günden güne etkisini gösteren güçlü bir zehirdi. Az kalmıştı. Biliyordum bu zehrin er ya da geç vücudumu yok edeceğini. Hazırdım… Her şeye.”

“Çoğunlukla vakit geçireceğim odamın sisli bir görüntüsü olsun istemiştim, hayatı temsil edebilsin diye. Çünkü biliyordum ki hayatımızın her an her yerinde canımızı yakacak, sanki önümüzü göremeyeceğimiz kadar umutsuzluğa düşebileceğimiz anılarımız olacaktı.”

“Dipte olduğunu hissettiğin her an aynaya bak. Hala yansımanla yüzleşmeye cesaretin varsa, kendinle savaşın bitmemiş demektir.”

“Yaslanacak bir omuz aradığında değil, başını dik tutmak zorunda kaldığında anlayacaksın gerçekten kaybettiğini.”

“Bana kalırsa aşk; sevdiğin kişi öldüğünde seni de ölüme sürükleyen bir şey değildir. Aksine aşk, yaşamayı gerektirir.”

“Sonu gelmiş hikâyeye ancak geri dönüp göz atabilirsin, yazılmış sonu değiştirmeye ne senin ne de elinde tuttuğun kalemin gücü yeter.”

“Ruhun yaşı olmaz derler. Oysaki yaşanan her acı ruhun yeni yaş günüdür. Ruhun sancıdığı her gün biraz daha büyür insan. Biraz daha öğrenir başını dik tutması gerektiğini.”

“Asıl canavarlar yatağın altında değil, içinde uyuyanlardır.”

“Geçmişinde takılıp kalarak geleceğini inşa edemez, arkana bakmaktan önünde parlayan ışığı göremezsin. Çünkü aynı anda iki yerde olman mümkün değil. Ya geçmişinde boğul ya da geleceğinle ışılda!”

“Geçmişinin çığlıkları; seni geleceğinin sesine sağır etmeden, arkana bakmadan yürümeye başla.”

“Gün doğumu mudur yıldızların katili, yoksa onlara sahip çıkamayan gökyüzü mü?”

“Yalanlara sığınan insan, rüzgârlı havada sönmemek için direnen cılız mum ışığına benzer. Er ya da geç söneceğinden habersiz çırpınır durur…”

“Canını yakan şeylere karşı koymadığın zaman canın bile sana acımaya başlar.”


Umarım bu incelemem hoşunuza gitmiştir. Özet kısmı biraz kısa oldu kusura bakmayın. Hafta içi malum, yoğunum biraz. Yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ediyor ve sevgiler gönderiyorum değerli okuyucularım!

DÜZENLEME 09.02.2020
Aslında bu düzenlemeyi daha önce yapmak istiyordum ama ancak şimdi yazabildim. Kitabı daha önce okuduğumda gerçekten çok sevmiştim. Ama şimdi üzerinde düşününce olumsuz birçok yönünün olduğunu da fark ettim. İçinde geçen argolar, Göktuğ'nun ağzının bozukluğu, Umut ile Kerem'in olduğu (spoiler vermemek için bu bölümü söylemeyeceğim) bir bölüm gibi. O zaman sevmiştim ama şimdi düşününce çokta "Aman tanrım mükemmel!" diyebileceğim bir kitap olmadığına kanaat getirdim. Çerezlik bir kitaptı elbette ama yine de düşününce birçok artısı ve birçok eksisi olduğunu söylemek isterim. Klasik üstünlük kurmaya çalışan bir erkek ve masum kız kitabı değil kesinlikle. Öyle anlaşılmasın lütfen. Ama eğer genelde edebi eserler okuyan ve gençlik kitabı okumayı sevmeyen biriyseniz almanızı pek önermem. "Gözlük", "4N1K" , "Ölüme Fısıldayan Adam" , "AHALİ" , "Nar" kitaplarını okuduysanız büyük bir ihtimalle seversiniz bu kitabı da. Ama ilk okuduğumda dediğim "Mükemmel, çok güzel, bayıldım!" diyebileceğim bir etkisi kalmadı üstünde düşününce. İlk okuduğumda sonu aşırı derecede heyecanlı bittiği için kitabı çok sevmiştim. 2. Kitabı da devamında neler olduğunu merak ettiğim için, komik ve eğlenceli olduğu, akıcı olduğu için alacağım. Kötü bir kitap değil ama ilk bu incelemeyi yazdığımda söylediğim gibi mükemmel de değil. Okuması eğlenceli ve dediğim gibi akıcı bir roman. Ağır edebiyat eserlerinin yanında çerezlik olsun diye okunabilir iyi bir kitap.
Sevgiler!

2 Aralık 2019 Pazartesi

Sen, Ben Ve Yıldızlar | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün Katie Khan’ın kaleme almış olduğu “Sen, Ben Ve Yıldızlar” adlı kitabın incelemesi ile karşınızdayım. Kitap hakkındaki düşüncelerimi incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmından okuyabilirsiniz. O zaman hemen incelememe geçeyim ve kitap hakkındaki değerlendirmelerimi sizlere sunayım!

Ne anlatıyor?

Ortadoğu ve Amerika’nın nükleer bir savaş nedeniyle yok olmasından dolayı her üç yılda bir dünyanın farklı ülkelerine taşınmanızı gerektirecek, bireyselliğin ön planda tutulması amaçlanacak yeni bir ülke oluşturulur. Bu ülkenin ismi ise Avrutopya’dır.

Bir sürü kurala sahip olan Avrutopya’nın kurallarından biri de Sevgililik Kuralıdır. Biriyle evlenmeniz, çocuk sahibi olmanız için neredeyse 35-38 yaşınızı doldurmanız gerekmektedir. Çünkü Avrutopya az önce de bahsettiğim gibi bireyselliği ön planda tutan bir ülkedir o yüzden bu Sevgililik veya diğer bir değişle Aşk Kuralı bu ülkede önemli bir kuraldır.

Her şey gayet sistemli ve gayet normal gidiyordu.

Ta ki her şey bozulana kadar.

Carys ve Max isimli iki genç birbirlerine delicesine âşıklardır. Daha fazlasıyla genç olduklarından ve Avrutopya kurallarından dolayı sevgili olamamaktadırlar. Bu iki âşık gizlice bir ilişki yaşarlar. Ama sürekli tekrarladığım gibi Avrutopya’da aşk yasak olduğundan aşkı yaşamaları için yıldızlara ulaşmaları gerekmektedir.

Ulaştılar da.

Büyük bir sıkıntı eşliğinde.

Carys ve Max’in uzay gemisi hasar görür ve uzay boşluğuna düşerler. Hava tüplerinde sadece 90 dakikalık havaları kalmıştır. Bu iki genç âşık uzay boşluğunda bir yandan süzülürken bir yandan da bu zorlu durumdan nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Bu o kadar da kolay değildi çünkü eski anılarının verdiği özlemle de bu iş fazlasıyla zorlaşıyordu. Carys ve Max bir yandan anılarından oluşan havuzlarında yüzerlerken bir yandan da zamana karşı yarışıyorlardı.
 Oksijenleri bittiğinde ne olacaktı? Kurtulabilecekler miydi?

Hepsi ve daha fazlası için Katie Khan’ın “Sen, Ben Ve Yıldızlar” kitabını okumalısınız! Şimdiden size keyifli okumalar diliyorum!

Benim düşüncelerim neler?

İlk başta şunu söylemeliyim ki kapak tasarımına bayıldım. Hatta ilk gördüğümde o kadar sevdim ki baya baya kitaba içim ısındı. Genel olarak kitaba gelen yorumları da okuduğumda bir hoşnutluk vardı. Aldım bende kitabı. Okumak için sabırsızlanıyordum ama ne var ki kitap beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Ya ben çok beklentimi yüksek tuttum ya da kitapta gerçekten bir takım eksikler var. Öncelikle kitapta birçok yerde küfür kullanılıyor. Bu pek sorun teşkil etmiyor diyorsanız aynı zamanda kitapta ağza alınmayacak uygunsuz bir bölüm vardı. Artı 18 içerik diyerek olayı size izah edeyim. O sayfaları direkt atladım, okumadım bile. Aynı zamanda kitabın ilk sayfaları boyunca uzay hakkında birçok terim kullanılıyor ve içimizden “Bu ne yahu!” diyoruz. Ama ilerleyen sayfalarda olay örgüsü ilk sayfalara göre açık ara farkla güzel gidiyor. Kitabın son sayfaları ise en güzeliydi. Gerçekten sonunu iyi bağlamış.

Beklentilerimi pek karşılamadı açıkçası kitap. Yani fena değildi okunur mu okunur ama 2. Kere tekrar okur muyum diye sorarsanız… Bilmem cevabını alısınız.

Umarım siz benden daha çok bu kitabı seversiniz diyeyim ve burada incelememi sonlandırayım. Yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum ve kucak dolusu sevgiler gönderiyorum!

Alıntılar
“Elimizde yeterince şey var o yüzden uğruna savaşacak hiçbir şeyimiz yok ve bu bizi mutsuz ediyor.”

“Sanırım bir şeye sahip olunamayacağı söylenince onu istemeye başlamak insanın doğasında var.”

“Toplum ne kadar iyi işlerse işlesin, her zaman sorunlu insanlar olacaktır.”

“Ama bir birey olmak aynı zamanda kendin için neyin doğru olduğunu da bilmek anlamına geliyor.”

15 Kasım 2019 Cuma

Notalarla Yolculuk | Mim


Hepinize selamlar! Bugün çok güzel bir mimle daha karşınızdayım. Tabii beni mimleyen kişi de bir o kadar güzel. Beni mimleyen deep’e çok ama çok teşekkür ederim. Onun sayesinde bu mükemmel etkinliklerden birine daha katılmış oldum. Bu arada mimi başlatan Sevdiğim Günlük’e de çok teşekkürler o olmasa mim de olmazdı.

 Bugünkü paylaştığım mimin konusu dinlemeyi en çok sevdiğimiz 2 şarkının bizde uyandırdığı hisler ve anıları yazmak. Doğrusu bu biraz zor bir seçim olacak çünkü çoğu dinlediğim şarkı bana efsane şeyler hissettirir. Örneğin yağmurlu bir geceyi, karla kaplanmış yolları ya da sahibinin kucağında kıvrılan bir kediyi… Bu yüzden seçeceğim şarkılar bana vermek istedikleri duyguları en belirgin hissettiren şarkılar olacaklar. Daha fazla uzatmadan hemen şarkıları yazmaya geçeyim!

1-SEDEF SEBÜKTEKİN- KAYBOLUYORUM (SÜT)

Sedef Sebüktekin “Şarkılara Fısıldayan Kadın” tabirini kullanabileceğim bir şarkıcı. Sesi o kadar huzur verici ve rahatlatıcı ki kendimi hayalden hayale geçerken buluyorum. Peki, bu şarkı bana hangi anılarımı hatırlatıyor? Hemen başlayayım anlatmaya. Bu şarkı bana yaz ayının akşamlarını hatırlatır. Teyzemle canlı müzik dinlemek için sokaklara çıkışımızı, beraber sabahlara kadar izlediğimiz Netflix dizilerini/filmlerini, birbirimize anlattığımız komik olan her şeyi hatırlatır bu şarkı bana. Neden mi? Sedef Sebüktekin’i tanımamı sağlayan kişi teyzemdi zaten. O yüzden Sedef Sebüktekin ismini duyunca direkt aklıma gelen kişi çılgınlar çılgını teyzemdir. Beraber geçirdiğimiz onca şeyin hakkını asla ödeyemem. Beraber büyüdük biz teyzemle, teyze yeğenden çok abla kardeş gibiyiz. Aynı tişörtlerden alıp giyinerek sokaklardaki tüm gözleri üzerine çeken birer abla kardeş. Birbirlerine hiçbir sırrını çekinmeden söyleyebilen birer abla kardeş. Ve en önemlisi;

Ne olursa olsun sürekli birbirlerini destekleyen birer abla kardeşiz biz.  Dediğim gibi teyzemin hakkını asla ödeyemem ama sadece yaptıkları için değil. Beni Blogger’la tanıştıran kişi de kendisi. O olmasaydı kesinlikle kendimi geliştirip böyle mutlu olacağım yazılar yazmazdım. Onu çok ama çok seviyorum. O yüzden bu şarkının yeri bende ayrıdır.

Aynı zamanda teyzemin de bloğu var. Ulaşmak isterseniz diye bırakıyorum şuraya: korkuthatun


2-BTS- THE TRUTH UNTOLD

BTS’in vokal olan dört üyesi Jungkook, Jin, Taehyung ve Jimin’in söylediği bu şarkı ilk dinlediğimde gözlerimin dolmasını sağlamıştı. O kadar derinden söylüyorlar ki şarkıyı insan kendini uzay boşluğunda süzülüyormuş gibi hissediyor. BTS yaşadığı zorluklara rağmen ayakta kalmayı başaran mükemmel bir grup. Yaşadıkları zorlukların üstesinden gelerek birçok insana pes etmemeyi, gayret etmeyi ve başarının azme dayandığını gösteriyorlar. Bu yüzden BTS bana gayret etmeyi, mutluluğun yakın olduğunu ve asla umutsuzluğa kapılmamam gerektiğini hissettirirler. Bu şarkı hakkındaki anılarıma gelirsek…

Her kendimi mutsuz hissettiğimde bu şarkıyı dinlerim aslında. Ama aklıma gelen en belirgin anı 1 yıl önceki ölen kedim oluyor. 4 yıldır benimle kalan, gözlerimin önünde büyüyen kedim… İlk zamanlarda yokluğu fazlasıyla anlaşılıyordu. Evde yürüyen, bana sürtünen, karşılıksız sevgisini hissettiren bir canlı yok. Ben yattığımda yanıma gelen, ayaklarıma yaslanarak yanımda yatan biri yok artık. Onun için her şeyi yaptık ailecek. Maddi manevi her şeyi ama maalesef ki onu 14 Kasım 2018’de kaybettik.

Bir kavanozum var. Dertlerimi, sıkıntılarımı, mutluluklarımı her şeyimi kedime mektup yazarmış gibi yazıp o kavanozun içine atıyorum. Birkaç ay önce bunu yapmayı bıraktım neden bilmiyorum ama bunu yapardım. Bu bana iyi hissettirirdi.

Bu seçtiğim iki şarkı bana bu duyguları tattırıyorlar. Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Tekrardan beni mimleyen deep’e çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşça kalın!

Bir de 3 kişiyi mimlemeliymişiz. O zaman hemen mimleyeyim!





Deep'in Yazdığı Mime Ulaşmak İçin Buraya Tıklayabilirsiniz: Deep'in Mimi


Aklından Bir Sayı Tut | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün, incelediğim diğer kitaplardan biraz daha farklı bir kitabın incelemesini sizlerin huzurunda paylaşacağım. Bu kitap ise John Verdon’un kaleme aldığı “Aklından Bir Sayı Tut” adlı eseri. O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçeyim. Kitap hakkında düşüncelerimi incelememin en sonunda bulabilirsiniz!

Ne anlatıyor?

Bir katil, tüm kurbanlarının evlerine mektuplar gönderir. Ama bu mektuplar elbette ki sıradan mektuplar değildir. Bu mektuplar düzgün bir el yazısıyla birlikte kırmızı mürekkep eşliğinde yazılmıştır.

Ünlü bir yazar olan Mark Mellery, sıradan bir hayat sürerken posta kutusunda iki mektup bulur. Mektupların kimden geldiği belli değildir. Mellery mektubu açar. Ve okumaya başlar. Mektupta bir şiir yazılıdır. Ama bu şiir normal bir şiir değildir. Mellery’nin tüm sırlarını bildiğini alttan alttan iddia eden, onu çok iyi tanıdığını söyleyen ve açıkça bir şekilde tehdit kokan bu mektup karşısında Mellery afallamıştır. Daha da kötü olan bir şey vardır. Mektubu gönderen kişi yani katil, Mellery’i çok iyi tanıdığını kanıtlamak için aklından bir sayı tutmasını ister ve bu sayının 1 ile 1000 arasında olması gerektiğini belirtir. Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Posta kutusundaki ikinci zarfı da açar. Ve bundan sonraki hayatında asla unutamayacağı o yazıyı görür:

2. mektupta 658 sayısı yazmaktadır.

Ve bir şiir daha yazılıdır.

Mellery fazlasıyla panik olur. Kim onun ne düşündüğünü bilecek kadar iyi tanıyabilirdi ki?

Eski bir dedektif olan, tüm cinayet vakalarını çözen, zekâsıyla nam salmış ve aynı zamanda üniversiteden de arkadaşı olan David Gurney yani Dave aklına gelir. Ondan yardım alma fikri çok iyi gözükse de Gurney emekli bir dedektifti. Yardım etmeyebilirdi de.

Ama tam tersi oldu. Mellery, Gurney’e ulaştı ve acilen yardım etmesi gereken bir konu olduğunu belirtti. Böylece Gurney merakına yenik düşüp Mellery ile buluştu. Mektupları okuduğunda ise kimin böyle bir numara yapabileceğine, bunu nasıl becerdiğine şok içerisinde anlam vermeye çalışır. Böylece Gurney, ister istemez bu olayın içine bataklık misali çekilmiş olur. Mellery fazlasıyla çaresizdi. Gurney’e de pek bir seçenek kalmıyordu…

Benim düşüncelerim neler?

Polisiye kitaplar çok tercihim değildi açıkçası bu zamana kadar. Genelde polisiye türünde kitaplar okumayı değil polisiye tarzı filmler izlemeyi severim. Death Note tarzı animeler gibi. Okulumuz bu kitabı bize önerdi ve bende okumaya başladım. Kitap bazı yerlerde bana fazlasıyla bunaltıcı geldi. Olayı fazlasıyla uzatmışlar ve bu beni birazcık sıktı. Ama bazı yerlerde yazar o kadar heyecanlandırıcı cümleler kurmuş ki kitabı elimden bırakasım gelmedi öyle zamanlarda. Ama kitabın beni asıl etkileyen kısmına gelelim. Kitabın son sayfaları.
Katille artık burun buruna oldukları sayfalar. Fazlasıyla heyecanlıydı. Okurken kalbim sanki beynimde atıyordu. O kadar güzel hissettirmiş ki bu duyguyu son sayfalarda, insan keşke diğer sayfalarda da bu kadar güzel hissettirmiş olsaydı diye yakınıyor. Elbette arada harika olan bölümleri vardı ama çoğunlukla biraz sıkıcıydı. Veya pek benim tarzım değildi diyelim. Aynı zamanda kitapta kullanılan argo sözcükleri de pek uygun bulmadım. Özetleyecek olursak, bu kitaba on üzerinden bir puan verecek olsaydım kitaba 4 veya 5 verirdim.

Eğer polisiye romanları seviyorsanız belki de kitaba bayılacaksınız. Kitapta zekice kurgulanmış olay örgülerinden, yazarın kitap üzerinde fazlasıyla emek verdiği anlaşılıyor. Umarım siz bu kitabı benden daha çok beğenirsiniz diyelim o zaman ve yazımı burada noktalayayım. İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Bir sonraki incelememde görüşmek üzere hoşça kalın sevgili okuyucularım! Kitap için de şimdiden size iyi okumalar diliyorum!

Alıntılar

“Hayatlarımızdaki en büyük acı, kabul etmediğimiz hatalarımızdan gelir. Bizim asıl kimliğimizle uyuşmayan hatalardır. Bize öyle zıtlardır ki, onlara bakmaya katlanamayız. Bir vücutta iki insan oluruz, birbirine katlanamayan iki insan. Yalancı ve yalancılardan nefret eden. Hırsız ve hırsızlardan nefret eden. Bu savaşın verdiği acıya benzer başka bir acı yoktur. Bu acı bilinç seviyemizin üzerine çıkar. Ondan kaçarız ama bizimle koşar. Nereye kaçarsak kaçalım savaşı beraberimizde götürürüz.”

“Hayatın amacı diğer insanlara elimizden geldiği kadar yaklaşmaktır.”

“Yalnız geçen hayat boşa geçen bir hayattır.”

5 Kasım 2019 Salı

Hakkımda Bilmediğiniz 11 Şey | Mim


Hepinize selamlar! Bugünkü yazımı ayrı bir heyecanla yazıyorum açıkçası. Çünkü kediliyurtodası beni çok güzel bir konuda mimlemiş. Bu mim sayesinde size kendimi daha çok tanıtabileceğime inandığım için fazlasıyla hoşuma gitti. Beni mimlediği için de kediliyurtodasına buradan çok teşekkür ediyorum. O zaman daha fazla uzatmadan yazıma geçeyim!

Kediliyurtodası’nın gönderdiği mime ulaşmak için bu linkin üzerine tıklayabilirsiniz! : Kedili Yurt Odası Mim


1-Kendinde Sevmediğin Özelliğin Nedir?

Sanırım insanlara fazlasıyla güvenmem. O insanla yeni tanışmış olsam da veya her ne kadar benimle samimi olmasa da o kişiye hemen güvenebilirim. Bundan dolayı çeşitli problemler yaşadım elbet ama bu huyumdan neredeyse artık vazgeçtim diyebilirim. Herkese güvenilmeyeceğini anlamam fazla uzun sürmedi. Çok yakınım olsa bile sınırsız güven olmamalı insana. Her şeyin fazlası zarar 

2-En Büyük Takıntın Nedir?

Takıntım yok sanırım.  :)


3-Kimsenin Bilmediği Bir Sırrın Var Mı?

Kimsenin bilmediği bir sırrım yok çünkü illaki güvendiğim kişilerden birine söylemişimdir. Beni rahatsız eden bir şeyse hele bu sır, kesinlikle çözüm üretmeme yardım ederler. O yüzden bir sırrım yok. :)

4-Hayattaki En Büyük Başarın Nedir?

Hayattaki en büyük başarım sanırım gerektiği durumlarda olgunca düşünebilmem. Geçmişte yaşadığım deneyimler beni olgun düşünebilen bir birey haline getirdi. Eskiden en küçük problemde pes ederken şimdi üstünde gayretlice düşünebiliyorum, çözümler üretebiliyorum. Daha da önemlisi geçmişte yaptığım hatalara sürekli dönüp durup takılırdım. Şimdi ise o hatalarım olmasaydı buralara kadar gelemeyeceğimin farkındayım. Hatalarım beni ben yapıyor. Onlara sıkıca sarılıp geçmişimi sevmeye, geleceğime emin ve dişlerimi gösterecek şekilde gülümseyerek adımlarımı atıyorum.  Bence bunlar hayatımdaki en büyük başarılarım.

5-Seni En Mutlu Eden Şey Ya Da Şeyler Nedir?

Pek de şaşırılmayacağı ve bloğumun temasından da anlaşılacağı üzere kitap okumak ve film izlemek. Ama bunların dışında sevdiğim insanlarla zaman geçirmek, dertleşmek, sohbet etmek yanında kahkahalar atabileceğim insanlarla zaman geçirmek. Bir de yağmur yağarken pencereleri açıp yağmurun kokusunu burnuma çekip akciğerlerimin en ücra köşelerine kadar doldurmak. Kalın, yünlü kıyafetlerim eşliğinde. :)

6-En Sevdiğin Ünlü Kim?

Aslında sevdiğim bir grup var. Bangtan Sonyeondan yani BTS. Fazlasıyla sevdiğim ve şarkılarını açıp çılgınlar gibi dans edebileceğim tek şarkıcı olabilirler. Dans etmeyi normalde pek sevmem ama BTS şarkılarında delirip dans etmek ayrı oluyor tabii. Yaklaşık olarak 2 yıldır ARMY’im ve bu beni çok mutlu ediyor. :)

7-Şansa İnanır Mısın? Şans Getirdiğini Düşündüğün Eşyan Var Mı?

Şansa inanıp inanmamam aslında yerine göre değişiyor. Mesela inanmama konusunda şöyle bir örnek verebilirim kendimce, hayatımıza giren hiçbir kimse hayatımıza şans eseri girmez. Bana kalırsa o kişinin hayatımıza girme sebeplerinden biri onun hayatımıza bir şeyler katacağı ve bizim de onun hayatına bir şeyler katacağımız. İyi ya da kötü o bireyden bir şeyler öğreneceğiz ve belki de onun verdiği küçücük bir tavsiye hayatımız boyunca yüzümüzü güldürtecek. Hatta belki de o kişi tam da aradığımız kişidir. Beraber zaman geçirebileceğimiz, iyi günde ve kötü günde yanında olabileceğimiz, hayata beraber atılabileceğimiz kişidir. Yani o kişi aslında bir nevi mükemmel bir kitabın en değerli sayfalarıdır benim için. Bulunmayı bekleyen bir cevherdir. O yüzden böyle güzel, iyi yürekli insanlarla tanışmak, karşılaşmak benim için şans değil birbirini bulma olayıdır.

 8-Hayalindeki Meslek Ve Nedeni?

Aslında iki meslek arasında çoğunlukla kararsız kalıyorum. Bunlardan biri avukat olmak diğeri ise psikolog olmak. Avukat olmak istememin sebebi adaletsizliğe, ayrımcılığa, eşitsizliğe karşı hemen devreye girmem sanırım. Ülkemizdeki en güzel örneği sanırım kadına şiddet. Kadına şiddet konusunda çalışmalar yapıp ülkemizde bu tür olayların kurbanı olan kadınlarımızı savunmak, haklarını korumak isterdim.
Psikolog olmak istememin sebebi ise insanların problemlerine çözüm bulmayı ve insanları dinlemeyi severim. O insanların problemlerini çözüp onların yüzünü gülümsetebilmek hayalim. Karşımdaki kişinin güvenini kazanıp ona yardımcı olabilmek gerçekten mükemmel bir şey. Umarım istediğim iki meslekten birine sahip olurum. 

9-Kafan Bozukken Yaptığın Şeyler Nelerdir?

Genellikle mutsuzsam veya sinirliysem kendimi uykuya veririm veya kitap okuyup o anki ruh halime göre müzikler dinlerim. Çünkü dinlediğimiz o şarkıları söyleyen şarkıcılar da adeta şarkıyla bütünleşiyorlar. Sanki o şarkıda geçen her şeyi yaşamışlar gibi duygularla söyleyip bizim de o duyguyu hissetmemizi sağlıyorlar. Birçoğu da belki de besteledikleri o şarkılardaki her bir cümleyi teker teker yaşamıştır. O cümleler belki de hayatında hep bir iz olarak kalmıştır.  Bilemeyiz. Ama bildiğimiz tek şey o şarkıların bizde muazzam duygular uyandırdığıdır. Kitaplar da öyle. Her bir sayfası bir yaşanmışlık kokuyordur. O yüzden kafam bozukken bu tür faaliyetleri tercih ediyorum.

10- En Sevdiğin Film Ya Da Dizi?

En sevdiğim film… Aslında sevdiğim bir sürü film var ama aralarından bir tercih yapacak olsaydım sanırım  “Aynı Yıldızın Altında” , “Sierra Burgerss Is A Loser” veya “Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu” adlı filmleri seçerdim. Evet, bir tercih yapmadım üç tercih yaptım ama ne yapayım hepsi çok güzeller. Seçemiyorum. Hepsini izlemenizi öneririm hatta 2 tanesinin incelemesini yapmıştım. Hemen bırakayım linkini.

“Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu” adlı filme yaptığım inceleme için bu linke tıklayabilirsiniz: Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu İncelemesi 

“Sierra Burgerss Is A Loser” adlı filme yaptığım inceleme için yazının üzerine tıklayabilirsiniz: Sierra Burgerss Is A Loser İncelemesi 

11-Kendine Hangi Sorunun Sorulmasını İsterdin Ve Cevabı Ne Olurdu?

Heyecanla okuyup heyecanla bitirdiğim kitabın sorulmasını isterdim. Buna cevap olarak da Marie Lu’nun “Genç Elitler” adlı serisi derdim.

“Genç Elitler” adlı kitabın incelemesini de yapmış bulunmaktayım, incelemeye ulaşmak isterseniz yazının üzerine tıklayabilirsiniz: Genç Elitler İncelemesi

Beni mimleyen kediliyurtodası’ndan gördüğüm kadarıyla 5 kişiyi mimlemek zorunluymuş. Kimler mimlendi veya kimler yazdı bilmiyorum ama bende birkaç kişiyi mimleyeyim o halde.


Şemsiyenin Altındaki Kız: http://semsiyeninaltindakikiz.blogspot.com/


Umarım bu yazım hoşunuza gitmiştir.  Mimlediğim kişilerin de cevaplarını çok merak ediyorum. Tekrardan beni mimlediği için kediliyurtodası’na teşekkür ediyorum. Bir sonraki incelememde görüşmek üzere sevgili okuyucularım!