Light Pink Pointer

25 Mayıs 2021 Salı

İnsan Yaratmak | Kitap Yorumu

 Hepinize selamlar. Bugün sizlere Eray Erden isimli genç bir yazar arkadaşımızın kitabını inceliyorum. İnceleyeceğim kitabın ismi “İnsan Yaratmak”. Umuyorum bu incelemem sizler için yararlı olur. O zaman lafı uzatmadan hemen incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Alzheimer hastası olan ana karakterimiz, elinde deri kaplı defteri ve geçmişinden başka hiçbir şeyi olmayan oldukça umutsuz ve masum bir karakterdir. Hayatında ve insanlarda bir şeylerin eksik olduğunu, aslında insanlığın ne olduğunu ve vicdan kavramının ne olduğu hakkında kafasının içinde bir muhakemeye girer. İnsanları düzeltmenin bir yolunu bulmaya çalışır. Bir “insan yaratmaya” çalışır. 

Karşısına çıkan kızıl saçlı ve oldukça güzel olan hanımefendi ile tanışması üzerine ise huzur bulduğunu ve hedefine biraz daha yaklaştığını düşünür. Hâlbuki sonunu bilmediği oldukça zorlu bir yolda ne kadar ilerlemeye devam edebilirdi ki?

Benim düşüncelerim neler?

Kitabı az önce bitirmiş bulundum. Öncelikle yazarımız Eray Erden’i tebrik etmek istiyorum. Genç yaşında böyle güzel cümlelerle bezenmiş ve kaliteli bir eser çıkartmak, yayımlamak gerçekten oldukça zor ve emek isteyen bir iş. Kitaptaki cümleler öyle anlamlı öyle içe işliyor ki yazarımızın oldukça yaş almış ve usta bir kalem olduğunu düşünüyoruz. Bu yönden kendisini çok takdir ediyor, başarılarının devamını diliyor, daha nice kitaplarıyla buluşmayı umuyorum.  


Biraz da karakterler ve kurgu üzerinden konuşalım.

Ana karakterimiz Dilhun’un iç çatışmaları oldukça profesyonel bir şekilde yansıtılmıştı. Öyle ki birçok yerde Dilhun’un düşüncelerine hak verip kendisiyle empati kurdum, kendisiyle kendimi özdeşleştirdim.

İnsanoğlunun zaten yapması gereken şeyleri nezaket sayarak aslında kendilerini ne kadar yardımsever ve iyi bireyler olarak görüşü oldukça yerinde bir şekilde eleştirilmiş, insanlık kavramının ne olduğu üzerine oldukça güzel cümleler kurulmuştu.

Dilhun karakterinin Dilfiruz karakterine olan aşkının kırılganlığı, naifliği ve içtenliği beni o kadar duygulandırdı ki… Keşke böyle aşklar hala günümüzde de mümkün olsa diye düşünmeden edemedim.

Biraz daha açmak gerekirse “İnsan Yaratmak” kitabında anlatılmak istenen şey bana kalırsa toplumu, insanları düzeltmeye çalıştıkça aslında kendimizden eksiliyor ve en sonunda kendi doğrularımızı kaybediyor oluşumuz.

Sonuyla beni şoka uğratan ve oldukça etkileyen bir eser oldu. Süslü cümleler seven ve edebi tadı zirvede yaşamak isteyenler için odlukça ideal bir kitap olduğunu düşünüyorum. Siz “İnsan Yaratmak” kitabını okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla ve seviyle kalın…

Bu kitaba puanım: 10/10

Alıntılar

“Ve ben mutlu olursam ben gülersem bütün dünya güler. Ama ağlarsam tek başıma ağlarım.”

“Neden? İnsan yaşamak için neden ölür? Hatırlayamadıklarımız, bizi neden öldürür?”

“İhtiyarların gözyaşları yokmuş. Onların gözyaşları sözlerinden akarmış…”

“Hatırlamak öldürür insanı… Peki… Öldürmek hatırlatır mı insanlığı?”

“Çünkü, hayal ettiklerim gerçeklerden daha güzel.”

“Ben inanıyorum, bekliyorum. Güzel günleri inanarak bekliyorum. Bekledikçe de daha çok inanıyorum. Herkesin bir gün mutlu olacağına, kendini bulacağına inanıyorum. En azından ben kendimi arayacağıma inanıyorum. Bugünün pişmanlıklarıyla kapatsam da gözlerimi, yarına ‘iyi ki’lerle uyanacağım, biliyorum. Her “Keşke yapmasaydım” dediklerime sarılıp uyuduğumda, ‘”İyi ki de ‘keşke’lerim var” deyip uyanacağım günlere, inanıyorum…”

“Ben duygularımı özledim! Hissetmeyi özledim.”

“Mutluysan mı delirdin bu dünyada, yoksa çaresizsen mi?”

“Yine sessiz, kalabalıklar arasında kimsesizim. İnsan var evet; ama bir görseniz, insan demeye bin şahit ister. Böyle miydi diyorum kiminle göz göze gelsem. Böyle miydi benim dünyam? Ben bunlarla mı yaşamak zorundaydım? Kimin gözleri gerçek, kimin sahte hiç bilemiyorum. Bir görseniz bakışları, hiçbirinde ışık yok gibi. Hepsi karanlığa gömülmüş, ama öyle bir karanlık ki; ışığın olmamasından çok hoşnutlar gibi. Madem bu kadar mutlular hayattan, her şey güzelse dünyada, neydi bu acı duygusu. Bir tek bana mı yüklenmişti bu darbe?”

“Hayat bir hatıradır. Unutursan ölürsün.”

“Hiçbir şeyden haberi olmayanlar zaten konuşmayı çok severdi.”

“Unutmak ve unutulmak benim en güzel yeteneğimdi.”

“Keşke benim elimde olsa da sadece güzel anılar biriktirebilsem aklımda. Ama aklım bana acımıyor. İnadına inadına en kötü dakikaları kazıyordu beynime.”

“İnsanlardan kaçmaya çok ama çok ihtiyacım vardı. İnanın bana o kadar iyi geliyor ki… Düşünerek dışarı çıktığınızda; başkası nasıl bakıyor, o gözler ne demek istiyor diye kafanıza taka taka deli oluyorsunuz. Biraz zaman, biraz yalnızlık… Ne büyük ilaç! İnsan insan kaçıyor işte, ne tuhaf!”

“Gerçekten ne diyorlardı bir cesede? Onu bile kötüleyebilirler. Ama öldüğü için ‘iyi insandı’ derlerdi. Sonuçta ölmüş, kalp kırmaya gerek yoktu. İnsanlar yaşayanların kalbini öldürmeyi severdi sadece, insandı işte.”

“Çünkü insana yukarıdan bakarsanız tanrı, aşağıdan bakarsanız bir aptal, karşıdan bakarsanız kendinizi görürsünüz. Aynaya bak.”

 

22 Mayıs 2021 Cumartesi

8 Dakika: Yok Olmak Sadece Bir Başlangıçtı! | Kitap Yorumu

 Hepinize selamlar. Bugün sizlere Blogger’da kitaplar hakkında yorumlarını dile getiren oldukça değerli bir arkadaşımız olan İrem Can’ın çıkardığı “8 Dakika” isimli kitabını inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. İrem Can’ın bloğuna ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Ne anlatıyor?

İngiltere’de başarılı bir gazeteci olan Melisa, herkesin ona seslendiği adıyla Mel, Profesör Backer’ın kendisine verdiği doğum günü hediyesi üzerine “Korunaklı Şehir” olarak bilinen İzlanda’daki bir yere araştırma yapmak üzere seyahat eder. “Korunaklı Şehir” bir efsane olarak geçse de Melisa bu efsanenin arkasındaki sırrı ortaya çıkarmaya kararlıdır. Ama karşılaşacağı engeller hayatını kökünden değiştirecektir ve sonunu göremediği bu
maceraya doğru engellenemez bir şekilde çekilecektir…

Benim düşüncelerim neler?
Öncelikle İrem Can adına çok mutlu olduğumu belirtmeliyim. Blogger’da yazılar yayımlayıp sonrasında kitap bastıran arkadaşlarımızı desteklememiz gerektiğini düşünüyorum.

Kitabın konusu hoştu. 97 sayfalık kısa bir kitaptı. Yolculukta yanına alıp kahve eşliğinde okumalıktı.

Yazım yanlışları ve çoğu yerde cümleler devrikti. Ama ilk kitabı olduğu için zamanla düzeleceğini düşünüyorum.

Kitap kapağındaki görsel oldukça güzel ama yayınevi keşke dergi kapağı gibi değil de daha düzgün bir şekilde ayarlasaymış kapak yapısını.

Kitabın sonu merakta bırakacak bir şekilde bittiği için devam kitabı çıkar diye düşünüyorum. Umuyorum ki de çıkar.

Dediğim gibi Blogger’da yazılar yayımlayıp sonrasında kitap bastıran arkadaşlarımızı desteklememiz gerektiğini düşünüyorum bundan dolayı da İrem Can’ın kitabını alıp heyecanla bugün başlayıp bugün içerisinde bitirdim.

Umuyorum daha nice kitaplar yazar ve kendisini olabilecek en iyi şekilde geliştirir. Biraz geç olsa da hayırlı olsun diyeyim buradan kendisine. Ellerine ve emeğine sağlık!

İncelememi okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla ve sevgiyle kalın. İrem Can’ın bloğuna da uğramayı unutmayın!


Bu kitaba puanım: 7/10


20 Mayıs 2021 Perşembe

Yuri!!! on Ice | Anime yorumu

 Hepinize selamlar. Bugün sizlere MAPPA tarafından hazırlanan bir spor animesi olan “Yuri!!! on Ice” ı inceliyorum. Umuyorum bu incelememden hoşnut kalırsınız. O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Katsuki Yuri, küçük yaşlardan beri artistik paten yapmaktadır ama en son katıldığı yarışmada neredeyse berbat denecek bir performans gösterdikten sonra artistik patenle arasına bir soğukluk girer.

Çocukluğundan beri idolü olan ve kendisinden sadece 4 yaş büyük olmasına rağmen beş kez dünya şampiyonu olan Victor Nikiforov ise Katsuki Yuri’nin küçüklüğünden beri büyük bir hayranı olduğu Rus bir artistik patencidir.

Günün birinde Katsuki Yuri’nin sıradan bir günde çalışmak için buz pistine gitmesi ve orada Victor Nikiforov’un artistik paten yarışmalarında yaptığı koreografiyi yaparken gizlice çekilen videosunun internete sızdırılması ile bu video sosyal medyada patlar. Normal olarak bu video Victor’a da ulaşır. Videoyu gören Victor, Yuri’nin içinde parlamayı bekleyen bir başka Yuri olduğunu fark eder ve ani bir kararla bulunduğu yerden Japonya’ya, Katsuki Yuri’nin yanına, uçakla gider. Yuri’ye bundan sonra kendisinin koçu olacağını ve kendisine önlerinde duran Grand Prix Olimpiyatları’nda altın madalyayı kazanmasında yardımcı olacağını söyler. Bunun üzerine küçüklüğünden beri Victor’a hayran olan Yuri için her anlamda yeni bir dönem başlamış olur.

Benim düşüncelerim neler?

Animenin isminin “Yuri on Ice” olması bana kalırsa her anlamda çok hoş çünkü özgüvensiz ve kendini yetersiz hisseden Yuri’nin buz üstünde ne kadar da farklı, asi ve kendinden emin oluşunu izliyoruz.

Kimi yerlerinde haykırarak güldüğüm oldukça sevimli bir animeydi. Shounen-ai diyebileceğimiz bir türdü. Victor ve Yuri’nin birbirlerini tamamlayışlarını aşkla izledim. Given tarzı animeleri sevenlerin büyük bir ilgiyle izleyeceklerini düşünüyorum Yuri on Ice’ı.

Bunun dışında müzikleri de oldukça hoştu. Birkaç tanesini sizin için aşağıya bırakacağım.

Paten kayarken hissedilen o duygular, müzikler ve çizimlerle kendisini benim gözümde oldukça yükseklere taşıyan bir anime oldu. Öyle ki art arda bir sürü bölüm izlememe ve gözlük takmama rağmen gözlerim ağrımadan büyük bir zevkle izledim. Umuyorum ki filmi de en kısa süre içerisinde gelir.

Herkesin eksiklerini kapatacağı ve kendini sonunda tamamlanmış hissedeceği, kendisini bulacağı bir kişinin karşımıza çıkacağını oldukça sevimli bir şekilde izlediğimiz bu anime hakkında siz neler düşünüyorsunuz?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Kendinize çok iyi bakmayı unutmayın, bol animeli kalın…


Bu animeye puanım: 10/10


 




18 Mayıs 2021 Salı

Psycho-Pass | Anime Yorumu

Hepinize selamlar. Bugün sizlere Prodiction I.G tarafından hazırlanan Gen Urobuchi tarafından yazılan ve Naoyoshi Shiotani ve Katsuyuki Motohiro tarafından yönetmenliği yapılan “Psycho-Pass” i inceliyorum. Umarım bu incelememden memnun kalırsınız. Uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Teknolojinin oldukça geliştiği ileriki yıllarda artık insanların tercihlerini ve nasıl mutlu yaşayacaklarını Sybil Sistemi isimli bir sistem kontrol etmekte. Sybil Sistemi tabii ki sadece bundan ibaret değil. Bünyesinde bulundurduğu Psycho-Pass isimli sistemle çalışıyor daha çok. Psycho-Pass ise insanların psikolojik durumunu renk kategorisiyle ölçen bir sistem.  Bu psikolojik analiz kişinin potansiyel suçlu olup olamayacağını ölçerek daha mutlu ve suç katsayısı düşük bir toplum oluşturma amacı güder. Tabii ki kişi eğer yüksek bir potansiyel suç katsayısına sahipse kişi infaz edilebilir yani öldürülebilir. 

Bu sistem insanlar arasında tabakalaşmaya neden olurken aynı zamanda tüm yetkinin makinelerde toplanmasına ve adalet duygusunun göreceli bir kavram olmasına sebep olmakta.

Tabii ki her potansiyel suçlunun sonu uzun soluklu ve neredeyse iyileşmesi imkânsız terapilerle ya da ölümlerle sonuçlanmıyor.

Sybil Sistemi tarafından belirlenen bazı potansiyel suçlular, Hükümet’in Cinayet Masası bölümünde dedektiflerin yanına infazcı olarak atanabilmekte. İnfazcıların görevi ise renk tonları zaten kirli ve suç katsayıları zaten yüksek olduğundan dedektiflerin suç katsayısını koruyup diğer suçluları etkisiz hale getirmektir. Kısacası elini kana bulayan taraf daha çok infazcılardır. Bu durum suçluların diğer suçluların psikolojisinden anlayıp soruşturmaya yardımcı olmasını sağlamakla beraber toplumu suçlulardan temizlemeye yardımcı oluyorlar.

Her şeyinize karar veren bir sistem düşünün. Kariyerinize, neyle mutlu olup olmayacağınıza, kararlarınıza kısacası her şeyinize karar veren ve toplumun suç katsayısını düşürmeyi amaç edinen ama içten içe ters bir etki bırakan bir sistem düşünün. İşte, Sybil Sistemi ile yönetilen bu dünyaya hoş geldiniz.

Benim düşüncelerim neler?

1. Sezonu özellikle 17. Bölümden sonra o kadar güzel ve heyecanlıydı ki insan 2. Sezon için ümitlenmeden edemiyor. Ama okuduğum birkaç yorum 2. Sezonun hayal kırıklığı yarattığından bahsediyordu. Bundan dolayı çok da umutlanmamaya çalıştım ama elbette ki o kadar güzel ilerliyordu ki umutlanmadan edemedim. Ve ben de biraz hayal kırıklığına uğradım. 2. Sezon kesinlikle kötü değildi ama 1. Sezonun yanında bana kalırsa biraz sönük kalmıştı. Hatta öyle ki bir yerden sonra “Kaç dakika kaldı, ne zaman bitecek?” demeye başladım. Ama dediğim gibi 2. Sezona kötü demek kesinlikle haksızlık olur.

Onun dışında “Psycho-Pass” izlediğimizde anlıyoruz ki gelecekte biz teknolojiye değil teknoloji bize sahip oluyor artık.  Bu durumun da yarattığı zorlukları ve eziyeti, insan psikolojisinin hilelerini ve kırılganlığının efsane bir şekilde yansıtıldığını düşünüyorum. Adalet kavramının göreceliğini ve ne olursa olsun doğrularımızdan sapmamamız gerektiğini anlatan çok güzel bir yapımdı.

İnsanların gün geçtikçe teknolojiyle beraber yozlaşması ve duyarsız hale gelmesi, öyle ki birbirlerine dahi yardım etmekten korkacak düzeye gelmesi çok üzücü ve kaygılandırıcı.

Bunun dışında 1. Sezonda gönlümüzde özel birer yer kaplayan bazı karakterlerin 2. Sezonda olmayışları beni çok üzdü.

Karakterlerin alıntı yaptıkları cümleler çok güzeldi. Öyle ki dinlerken bu alıntıları yapan kişileri araştırmadan edemedim.

Sistem ve adaletin ağır bir şekilde eleştirinin merkezinde tutulduğu bu polisiye tarzı animeyi çok severek izledim. Kandan ve cinayet tarzı şeylerden rahatsız olmuyorsanız izlemenizi öneririm. Belli bir yaşın üstündeki kişilerin izlemesi daha uygun olur diye düşünüyorum.

Benim düşüncelerim bunlar. Siz “Psycho-Pass” i izlediniz mi? İzlediyseniz sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın bol animeli ve sağlıklı kalın…

Bu animeye puanım: 9/10

 


8 Mayıs 2021 Cumartesi

Anohana: Ano Hi Mita Hana no Namae o Bokutachi wa Mada Shiranai | Anime Yorumu

 Hepinize selamlar. Bugün sizlere Netflix'ten izlediğim ve A-1 Pictures tarafından 2011’de ilk bölümü yayımlanan “Anohana” ya da tam adıyla “Ano Hi Mita Hana no Namae o Bokutachi wa Mada Shiranai” isimli animeyi inceleyeceğim. Umarım incelemem size yararlı olur. O zaman daha fazla uzatmadan incelemeye geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Jinta Yadomi, Meiko Honma, Naruko Anjo, Yukiatsu, Tetsudou Hisakawa ve Chiriko Tsurumi çok yakın arkadaşlardır. Öyle yakındırlar ki gruplarının bir ismi bile vardır.  Grubun ismi “Barış Fedaileri”dir.

Günün birinde Barış Fedaileri yine toplanmıştır ama o günün hayatlarının
dönüm noktası olacağından habersizlerdir. Aralarından bir kişinin onlara sonsuza kadar veda edeceğini bilmiyorlardır...

Meiko Honma’nın ölümünden sonra Barış Fedaileri dağılmıştır ve bir daha bir araya gelmemişlerdir. Ta ki Meiko Honma, yani herkesin ona seslendiği adıyla Menma, Jinta’ya hayalet olarak görünene kadar…

Menma kendisinin bir dileği olduğunu ve bu dileğinin gerçekleştirilmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine Barış Fedaileri tekrardan toplanır ve Menma’nın dileğini gerçekleştirmek için ellerinden geleni yaparlar.

Benim düşüncelerim neler?

Çok kısa bir animeydi. Hemen bitti. Ama iyi ki öyle uzun soluklu bir anime değildi. Oldukça güzel ve yerinde bitirilmişti.

İlk izlediğimde hoşuma gitmeyen diyaloglar ve hareketler olduysa da “Anohana”yı çok sevdim.  Öyle ki son bölümde gözyaşlarıma teslim olup ağladım.

Menma’nın ölümünün ardında aslında Barış Fedaileri’nin geçmişi geride bırakamayışlarını ve eksik kalışlarını izliyoruz. Her karakterin Menma gittikten sonra yaşadığı şeyleri ve hissettiklerini izlemek o kadar duygusaldı ki…

Çok sevdiğim sözler de oldu diyaloglar arasında. Özellikle anne ve babaların çocuklarına ne kadar değer verdiğini anlatan sözler çok ama çok derinden etkiledi beni.

Birinin ölümünün ne kadar büyük travmalara sebep olabileceğini ve geçmişi geride bırakmanın ne kadar zor olduğunu doruk noktalarında izlediğimiz bu dram türündeki anime kesinlikle çok güzeldi. Dediğim gibi birkaç hoşuma gitmeyen sahne ve diyalog oldu. Netflix’in içeriklerinden haberdar olanların neden bahsettiğimi anladığını düşünüyorum. Çok aman aman şeyler değildi ama yine de çok hoşuma gitmediğini söylemeden geçemeyeceğim.

İzlerken kimi yerlerinde güldüğüm kimi yerlerinde ağladığım bu anime kesinlikle benim için unutulmaz oldu.

Siz “Anohana”yı izlediniz mi? İzlediyseniz sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla ve bol bol anime izleyerek kalın…

Bu animeye puanım: 7/10