Light Pink Pointer

29 Nisan 2020 Çarşamba

Gecenin Hikâyesi Aylema | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere Nagihan Gökçe Kabal’ın yani daha çok bilinen adı ile N.G. Kabal’ın yazdığı “Gecenin Hikayesi Aylema” kitabını inceleyeceğim. Daha fazla sizi bekletmeden incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Maya Efnan, kuzeni Dila ve Babaannesi dışında kimsesi olmayan 18 yaşında bir genç kızdır. 2 ya da 3 kişi dışında samimi olduğu pek kimse yoktur.

Yaşadığı küçük kasabada 2 ayrı grup vardır. Bağımlılılar-yani diğer bir değişle Soğuklar- ve Avcılar. Avcılar genellikle şehri Soğuklardan koruyan bireylerdir.

Maya normal bir günün akşamında geçmeye çalıştığı köprüde düşmek üzereyken bileğinden tutup onu kurtaran kişi tarafından bütün hayatı tepetaklak olur. Bu kişi Ayaz Tolunay’dır. İlerleyen günlerde Maya hiç istememesine rağmen Avcı olarak seçilince Avcıların eğitim gördüğü Akademi’ye gitmek durumunda kalır. Delicesine âşık olduğu Doruk Ilgaz ise Akademi’de önemli bir pozisyona sahiptir. Akademi’de vermek durumunda olduğu bir kararla daha önce kimsenin başına gelmemiş bir şeye imza atan Maya Efnan’ın, hayatının ellerinden kaymasını izlerken verdiği iç ve dış savaşın yanında Avcılar ve Soğuklar’ın da arasında bir rekabet başlayınca işler iyice karmaşık bir hal alır…

Benim düşüncelerim neler?

Objektif bir şekilde bu kitabı eleştireceğim. Kitapta hoşuma gitmeyen çok fazla şey oldu. Okurken bunların üstünde çok durmadım ama kitabı bitirdikten sonra üstüne düşününce rahatsız olduğum şeylerin bir hayli fazla olduğunu fark ettim. Rahatsız olduğum şeylerden bir tanesi diğer okurların da rahatsız olduğu gibi Maya’nın Doruk’a olan “bağımlılığı”. Buna aşk demek istemiyorum çünkü bana kalırsa Maya’nın Doruk’a olan hisleri aşk adı altında artık barındırılamaz. Bu daha çok artık insana zarar veren bir bağımlılık halini almış durumda ve ben bunları kitapta okurken doğruyu söylemek gerekirse aşktan soğudum. Aynı zamanda olay örgüsü bana kalırsa çoğu yerde hızlı geçilmiş. Hızlı geçilen olayların daha uzun anlatılmasını beklerdim.


Maya’nın “kötü kız” havaları da beni rahatsız etti. Kitabın cümlelerinden o kadar depresiflik akıyor ki bir yerden sonra gına geldi açıkçası.  

13-17 yaş arasının genel olarak hoşuna gidebilecek bir kitap ama bana kalırsa kitap o kadar da aman aman harika değildi. Sadece akıcıydı. Başka bir şey söyleyemem. Örneğin şimdi 25 yaşında biri bunu okumaya kalksa büyük ihtimalle yarısına gelemeden bırakır. Çıtır çerezlik bir gençlik romanıydı. Önerir misin deseniz maalesef ki pek önerebileceğimi söyleyemem. Belki okuyanlar benden daha çok beğenmiştir bilemiyorum ama beğenenlere saygım sonsuz elbette.

Bu incelememi okuduğunuz için teşekkür ediyor ve sevgilerimi gönderiyorum!

Bu kitaba puanım: 3/10

Alıntılar

“Güçlü bir karakterin olması hakkında bir şeyler biliyordum. Güçlü biri olduğunuz zaman insanlar ilk önce sizden vazgeçiyorlardı. Güçlü olduğunuz zaman canınızı yakmaktan çekinmiyorlardı. Canınız yanmaz diye düşünüyorlardı ancak güçlü olmanın yalnızca başa çıkmak olduğunu ben çok iyi biliyordum.”

“Karanlığı güneş battıktan sonrası sanmak ne büyük yanılgı, karanlık geceden daha büyükken.”

“Duymak istediğinizi söylemedikleri taktirde doğrular çok da önemli değildir ama insanların çoğu bunu kabullenmez.”

“Büyüleyici güzelliklerin ardında hep keskin acılar gizliydi.”


23 Nisan 2020 Perşembe

The Book Of M | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Peng Stepherd’ın yazdığı “The Book Of M” kitabını inceleyeceğim. Eğer kitabın konusunu biliyorsanız incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmına bakabilirsiniz. Daha fazla uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Günün birinde Hindistan’da bir adamın gölgesini kaybetmesi üzerine tüm olaylar başlar. İlk başta bu gölge kaybetme olayı fazlasıyla havalı ve kutsal bulunsa da sonrasında hesap etmedikleri bir şey ortaya çıkar.

Gölgesini kaybedenler, anılarını ve bildikleri her şeyi unutmaya başlarlar.

Bu olay tüm dünya geneline yayılmışken Ory ve karısı Max eskiden dolu olan ama bu olay sonrasında bomboş kalan bir otelde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Şu ana kadar gölgelerini koruyabilmişlerdir. Peki, bu çok uzun sürecek mi?

Max ve Ory’i bekleyen tehlikeli bir yolculuk vardır. Bu yolun sonu nereye gitmektektedir?

Aşk, bu korkutucu olayı durdurabilecek mi? Aşk, hatıralara tutunmaya yardım edebilecek mi?

Benim düşüncelerim neler?

“The Book Of M” kitabına başlarken fazlasıyla umutluydum. Çünkü neredeyse herkes bu kitabı beğenmişti. Ama ben kitabı o kadar çok sevmedim. Sevdim ama öyle aman aman sevmedim. Normal bir kitaptı benim için. Kurgusu çok hoştu. Ama nedeni bilinmezdir ki bence birtakım eksikler vardı. Bu eksikleri yazarın ilk kitabı olmasına bağlasak bile yine de rahatsız olduğum şeyleri sizinle paylaşmak istiyorum.

Özellikle kitabın ilk kısmında bulunan +18 içerikler kitabı kötü kılmış. Neyse ki yazar bu durumu çok uzatmamış. Aynı zamanda betimlemelerde eksiklik olduğunu düşünüyorum. Karakterleri kitap boyunca kendi kafamdan uydurmak durumunda kaldım çünkü kitabın neredeyse hiçbir yerinde karakterlerin dış görünüşünü pek bilemiyoruz. Sonlara doğru az da olsa bir fikrimiz oluyor ama yine de karakterlerin daha iyi tanıtılmasını beklerdim. 

Kitabın iyi yönlerinden bir tanesi de kitabı birçok karakterin gözünden okuyoruz ve bu karakterlerin yolları bir şekilde kesişiyor. Bu çok hoştu. Birden fazla gözle olaylara bakmak gibiydi. Bana kalırsa bir yazarın ilk kitabına göre gayet hoştu. Ben mi beklentimi çok yüksek tuttum bilemiyorum ama hayal kırıklığına az da olsa uğradım. Yine de beğendiğim bir kitap oldu.

Bu kitaba puanım: 6/10

Umuyorum ki bu incelememi beğenirsiniz. Siz daha önce “The Book Of M” kitabını okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?

Kendinize çok iyi bakmanız ve huzurla kalmanız dileğiyle!

Alıntılar

“Sahip olmadığın bir şeyi özleyemezsin, öyle değil mi?”

“Bir hatıranın beyinden silinmesi ile kalpten silinmesi arasında fark var. Anılar, senin için ve olduğun kişi için ne kadar fazla anlam ifade ederse, kalp de unutmakta o kadar zorlanıyor.”

“Cahilin hakaretine kulak asılmaz.”

19 Nisan 2020 Pazar

Cinder | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar! Bugün sizlere Marissa Meyer’ın yazdığı “Cinder" kitabını inceleyeceğim. Umuyorum ki beğenirsiniz. Sizi daha fazla bekletmeden incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Cinder, üvey annesi Adri ve 2 üvey kız kardeşi Peony ve Pearl ile yaşamaktadır. Ama Cinder normal biri değildir. Cinder bir Sayborg’tur. Yani yarı insan yarı robot gibi bir şeydir. Sayborg olduğu için de sürekli yalnız ve dışlanmaktadır. Üvey kardeşleri ve üvey annesi Adri’de Cinder’ı köle gibi çalıştırmaktadırlar.

Tüm dünyayı istila eden veba hastalığı Cinder’ın yaşadığı Doğu Ulusları’nı yani Yeni Pekin’i de avucuna almıştır. Aynı zamanda Ay’da yaşayan ve çeşitli yetenekleri olan bu kimselere Aylılar denmektedir. Aylılar, dünya için büyük bir tehlikedir. İnsanlar ve androidlerin bulunduğu bu gelecekte aslında görüldüğü gibi birçok sıkıntı hâkimdir.

Sıradan bir mekanik ustası olan Cinder bu kadar olayın içerisinde ne yapacak. Aşkı, bu problemlerin üstesinden gelebilecek mi? Yoksa aşkın da aşamayacağı şeyler var mı?

Benim düşüncelerim neler?

Kitap aşırı güzeldi. Son sayfalara kadar elimde olsa pankartlarla “Prens Kai!” diye gezecektim. Karakterler çok hoş. Cinder gönlümde taht kurmayı başardı. Geleceğimizin Cinderella’sı olarak düşünülebilir Cinder. Olayların gidişatı başarılı bir şekilde işlenmiş.

Cinder kitabını okumak benim için büyük bir zevkti. Cinder karakterinin kendi ayakları üstünde durmaya çalışması ve elinden geleni yapması çok hoşuma gitti.

Kitap çok akıcı ve yalın bir dili var. Okurken zorlanmıyorsunuz. Kapakta bulunan Cinder yazısının parlatılması sanki büyülü bir peri masalı girişini hissettirdiği için ayrı bir bakmaya doyamadım kitaba.

Siz Cinder kitabını okudunuz mu? Siz neler hissettiniz okurken? Beğendiniz mi?

Umuyorum ki incelememi beğenirsiniz. Kendinize çok dikkat etmeniz ve sağlıkla kalmanız dileğiyle!

Bu kitaba puanım: 9/10

Son Yazılarıma bakmak isterseniz: 

https://depresifpatates.blogspot.com/2020/04/parasite-film-yorumu_18.html

*


18 Nisan 2020 Cumartesi

Parasite | Film Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün belki de çoğunuzun izlediği ve Nobel ödülü alan bir filmi sizlere inceleyeceğim. Yönetmenliğini ve senaristliğini Bong Joon-ho’nun yaptığı “Parasite” filminin içine hadi hep beraber dalalım!

Ne anlatıyor?

Aşırı derecede fakir olan bir ailenin çocuğu olan Ki-woo günün birinde arkadaşının yurtdışına çıkması üzerine, arkadaşının İngilizce öğretmenliği yaptığı zengin aileye kendisi öğretmen olarak gitmeye başlar. Ama Ki-woo ve aklındakiler yaptığı iş kadar masum değildir. Ailedeki hiçbir birey çalışmamaktadır bu yüzden de Ki-woo evlerine gittiği zengin aileyi bir plan üzerine kandırarak tüm ailesini tanımıyormuş gibi davranarak işe aldırır.
Peki, bu olanların gidişatı normal bir şekilde mi ilerleyecek? Planları hayatın cilvelerine aldırmadan kusursuz bir şekilde mi işleyecek? İşte orası tam bir gizem…

Benim düşüncelerim neler?

Film çok iyiydi. Sonlara doğru tüylerim diken diken oldu. Kimsenin masum olmadığı, hayatta kalma çabası olarak adlandırabileceğimiz bu film efsaneydi.

Parasite’ı Normalde internette izleyecek site bulamamıştım. Dün şansa televizyonda vardı. Ben açtığımda ilk 12-13 dakikası geçmişti ama babamın anlatımıyla o 12-13 dakikalık açıklığı kapattım.  Hayat şartlarının insanı olumsuz etkileyip onları değiştirmesini temel alan harika bir filmdi bence. Oyunculuklar çok iyiydi. Oyuncular sanki rollerini gerçekten de yaşıyorlarmış gibiydi. Film üzerinde uğraşıldığı çok belli.

Siz Parasite’ı izlediniz mi? Sizce film nasıldı?

Umuyorum ki bu incelememi beğenirsiniz. Kendinize çok iyi bakın sağlıcakla kalın! 

Bu arada Youtube'dan çok güzel bir fragman buldum bakmak isterseniz diye incelememin en sonuna bıraktım.

Bu filme puanım: 8/10

Oyuncular

Cho Yeo-jeong

Park So-dam

Choi Woo-shik

Jeong Ji-so

Song Kang-ho

Lee Sun-gyu

Park Myung-hoon

Jang Hye-jin

Lee Jeong-eun

Jeong Hyun-joon

Park Keun-rok

Andreas Fronk


15 Nisan 2020 Çarşamba

Alaycı Kuş | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Suzanne Collins’in yazdığı “Açlık Oyunları“ serisinin 3. Devam kitabı olan “Alaycı Kuş” kitabını inceleyeceğim. Umarım beğenirsiniz. Eğer “Açlık Oyunları” ve “Ateşi Yakalamak” kitaplarını okumadıysanız bu incelememi okumanızı önermem. Öğrenmek istemeyeceğiniz şeyler öğrenebilir ve heyecanınız kaçabilir. “Açlık Oyunları” ve “Ateşi Yakalamak” kitapları için yaptığım incelemelere göz atmak isterseniz diye linklerini size bırakıyorum.

Açlık Oyunları kitabı için yaptığım inceleme:https://depresifpatates.blogspot.com/2020/04/aclk-oyunlar-kitap-yorumu.html

Ateşi Yakalamak kitabı için yaptığım inceleme:
https://depresifpatates.blogspot.com/2020/04/atesi-yakalamak-kitap-yorumu.html

Ne anlatıyor?

Katniss Everdeen 13. Mıntıka hakkında bildiklerinin tamamen yalan çıkması üzerine isyanın Alaycı Kuş’u olur. Kıvılcımları ateşe döndüren Katniss, Başkent’i yoldaşlarıyla birlikte devirmeye çalışırken kimseye güvenmemesi gerektiğini en zor yollardan öğrenir. Peki, Katniss Başkent’i devirebilecek mi ve bu yolda nelerle karşılaşacak?

Benim düşüncelerim neler?

Son sayfalarda öylesine üzüldüm ki hafiften gözlerimin dolmasına engel olamadım. Genelde serilerin son kitabında ister istemez duygulanırım. Bende böyle bir huy var. Sanki bir devir kapanıyormuş gibi hissederim. Açlık Oyunları serisi benim için özel serilerden bir tanesi oldu. Tek rahatsız olduğum şey Katniss’in birtakım saçma hareketleriydi. Hep Peeta ile hem de Gale ile yaşadığı şeyler beni rahatsız etti. Bunun dışında her şey harikaydı.

Bu incelemem biraz kısa oldu bunun için affınıza sığınıyorum. Alaycı Kuş’u bugün 200 sayfadan fazla okuyarak bitirdiğimden ve online sınava girdiğimden gözlerim fazlasıyla ağrıyor. Bu yüzden de incelememi biraz kısa tuttum. Göz numaram biraz yüksek malum bu yüzden biraz kısa oldu. 

Bu incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Kendinize çok iyi bakmanızı diliyor sevgiler gönderiyorum!

Bu kitaba puanım: 8/10

12 Nisan 2020 Pazar

Ateşi Yakalamak | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Suzanne Collins’in yazdığı “Açlık Oyunları” kitabının devam kitabı olan “Ateşi Yakalamak” kitabını inceleyeceğim. Eğer “Açlık Oyunları” kitabını okumadıysanız bu incelememi okumaya devam etmenizi önermem. Çünkü bu incelemem spoiler içerir.  Aynı zamanda “Açlık Oyunları” kitabının incelemesini de yapmış bulunmaktayım. Bakmak isterseniz diye linkini bırakayım size.


Daha fazla sizi bekletmeden incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Açlık Oyunları’ndan canlı bir şekilde kurtulan Peeta ve Katniss’i çok daha zorlu bir yolculuk beklemektedir. Başkan Snow, Katniss’in ister istemez kıvılcımlarını yarattığı bir isyanın başlamaması için Katniss’i tehdit etmektedir. Ama elbette ki olaylar Başkan Snow’un istediği gibi gelişmez. Tabii şans Peeta ve Katniss’ten de pek yana değildir. Çeyrek Asır Oyunları olarak bu sefer Açlık Oyunları’nın bir ikincisine sıra gelince Başkan Snow, Çeyrek Asır Oyunları’nda mıntıkaların eski galiplerinin yarışacağını söyler. Böylece Katniss mıntıkasının tek kız galibi olaraktan Peeta ile bir kez daha arenaya katılmak durumunda kalır. Peki Katniss, Başkan Snow’un istediklerini mi yapacak yoksa bu kıvılcımları birer ateşe mi dönüştürecek?

Benim düşüncelerim neler?

Bugün kendime serbest zaman tanıdığım için tüm gün boyunca “Ateşi Yakalamak”ı okudum. Bitirdiğimde ise ağzım bir karış açık halde kalakaldım. Çünkü öyle bir bitti ki sonu 3. Kitabı elime almam ile tekrardan koltuğuma kurulmam bir oldu.  Suzanne Collins’in kaleminden söz etmeme gerek yok, yeteneğinin hepimiz farkındayızdır diye düşünüyorum. Yalın diliyle ve cezbedici kurgusuyla kitabı elimden düşüremedim doğrusu.

Beğenerekten okuduğum bu kitabı siz de okudunuz mu? Okuduysanız bu kitap size ne hissettirdi?

Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Kendinize dikkat etmeniz ve sağlıkla kalmanız dileğiyle mutlulukla kalın!

Bu kitaba puanım: 9/10


11 Nisan 2020 Cumartesi

Açlık Oyunları | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bu aralar düzenli bir şekilde kitap okuyorum. Yaklaşık 2 ya da 3 gün arayla kitaplarımı bitiriyorum. Bu durumdan fazlasıyla memnunum. Umuyorum ki nazar değmez ve böyle devam eder nisan ayı. :)

Okuduğum kitaplar arasına dün bitirdiğim efsane bir kitabı daha eklemek benim için büyük bir onurdur. Bu efsane kitap Suzanne Collins’in yazdığı “Açlık Oyunları” kitabından başka bir kitap değil! Sizi daha fazla bekletmeden incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Kuzey Amerika’nın yok olması üzerine Kuzey Amerika’nın yerine Panem denilen şehri kurarlar. Panem şehri 12 tane mıntıkadan oluşmaktadır. Bir zamanlar Panem’in Başkent’ine isyan eden bu mıntıkalar yenilgiye uğrayınca Başkent’e bağımlı hale gelirler. Başkent’te bu günlere tarihte Kara Günler adını verir ve bu günlerin unutulmaması için Açlık Oyunları’nı her yıl düzenler. Açlık Oyunları, Başkent’in istediği her şeyi yapabileceği ve mıntıkaların ona bağımlı olduklarını gösterme şeklidir. Hatta 13. Mıntıka bu isyan nedeniyle yok olmuştur.

Açlık Oyunları, bir arenada mıntıkalardan seçilen gençlerin birbirlerini öldürdüğü, aç kaldığı ve tüm Başkent’in sinsiliklerine karşı ayakta kalmaya çalıştığı bir sistemdir.

Katniss Everdeen, 12. Mıntıka’da annesi ve kardeşiyle sefalet içinde yaşamaktadırlar. Katniss en yakın arkadaşı Gale ile mıntıkalarının sınırı olarak çizilen tellerin arkasında yasa dışı avlanma yaparak ve bu avlarını satarak geçinmektedirler. Açlık Oyunları’na gidecek olan 1 erkek ve 1 kızın seçiminin yapılacağı gün, yani hasat günü, gelip çatmıştır. Tüm mıntıkalar meydanlarda toplanır ve kurada kimin adının çıkacağını öğrenmek için beklemeye başlar. Kura sonucu Katniss’in 12 yaşındaki kardeşi Prim çıkınca Katniss daha önce pek kimsenin yapmadığı bir şey yaparak kardeşi Prim yerine gönüllü olur. Böylece Katniss, Açlık Oyunları’na gidecek olan 12. Mıntıkadan ilk kişi olur. 2. Kura gidecek olan erkeği belirler. 2. Kurada çıkan kişi ise Katniss’in hayatını kurtaran ve sonsuza kadar ona minnettar kaldığı kişi olan Peeta Mellark seçilir.

Peki, Katniss tüm olanları yok sayıp tüm mıntıkalardaki yarışmacıları öldürüp hayatta kalabilecek mi? Aşk, ellerin kana bulanmasını engelleyebilecek mi? Daha da önemli bir soru, Katniss hayatta kalabilecek mi?

Benim düşüncelerim neler?

Açlık Oyunları’nı daha önce okumama rağmen geçen ay devam kitaplarını sipariş etmem üzerine 1. Kitabı bir daha okudum. İyi ki de okumuşum çünkü çoğu şeyi unutmuştum.

Açlık Oyunları kitabını 2. Kere okumama rağmen aynı heyecanla, aynı sevgiyle okudum. Kurgu o kadar başarılı ki insanın okudukça okuyası geliyor. 2 günde de bitirdim bu efsane kitabı. Karakterin duygularını fazlasıyla iyi anladığım bu kelimelerde gezinmek benim için büyük bir şerefti.

Tadına doyum olmaz bir kitaptı benim için. Siz Açlık Oyunları’nı okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?

Umarım bu kitap yorumumu beğenirsiniz. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla ve sevgiyle musmutlu kalın!

Bu kitaba puanım: 9/10

Alıntılar

“Bir şeyleri yok etmek yapmaktan çok daha kolaydır.”

8 Nisan 2020 Çarşamba

Kumarbaz | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Okuyan Muggle’ın bloğunda gördüğüm ve incelemesini beğenerekten istettiğim bir kitabın incelemesini paylaşacağım. İnceleyeceğim kitap başlıktan da anlayacağınız üzere Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin “Kumarbaz” kitabından başka bir kitap değil. Daha fazla uzatmadan incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Aleksey İvanoviç, Rus bir ailenin yanında öğretmendir. Ama bu ailenin içi hafiften karışıktır. Ailenin başı bir nevi babası olan General, onun üvey kızı Polina, borçlu oldukları Des Grieux, İngiliz olan Bay Astley, para için General ile evlenecek olan Matmazel Blanche ve ölüp kendilerine miras bırakacaklarını düşündükleri de bir babaanne ile olay örgümüz ilerliyor.

Aleksey İvanoviç ise küçümsenen ve alay edilen bir tiptir. Hırslıdır ve kendisiyle alay edip onu küçük gören Polina’ya delicesine âşıktır. Polina’ya olan aşkını ona kanıtlamak için elinden ne geliyorsa yapar.

Bir gün Polina açıklayamadığı bir nedenden dolayı Aleksey İvanoviç’ten yardım ister. Polina’nın isteği Aleksey’in onun için kumar oynamasıdır. Aleksey ilk başta diretse de sonrasında kumar oynamaya gider ve bu kazanma tutkusu alır başını gider.

Bu, parasıyla birlikte aşkını da kumar masasına yatıran bir adamın hikâyesi… 

Benim düşüncelerim neler?

İlk başta olay örgüsünü yakalamakta zorlandım. Aslında tam olarak zorlanmak denmez. Yani olayları anlıyordum ama tamamıyla bir bütün oluşturmakta zorlanıyordum. Ama kitap bitince tüm taşlar cuk diye kafama oturdu. Kitap fazlasıyla akıcıydı. Dili hiçbir şekilde yormuyor. Kelimelerin özenle seçildiği çok belli.

Etkileyici bir hikâyeydi. Hırsın gözü kör ettiği ve kazanma tutkusunun her şeye galip geldiği bu romanı kesinlikle okumalısınız. Okuduğum ilk Dostoyevski kitabıydı. Bazı yerleri pek iyi bulmadım ama onun dışında gayet de okunabilir bir kitaptı.

Okursanız umarım siz de çok beğenirsiniz bu kitabı. Kendinize çok ama çok iyi bakın sağlıcakla ve sevgiyle kalın!

Bu kitaba puanım: 6/10

Alıntılar

“İyi de eğer ona duyduğum aşktan rahatsız oluyorsa, neden kendisine bundan söz etmemi yasaklamıyordu?”

“Kazanç ve çıkar tutkusunun her zaman çirkin olup olmadığı apayrı bir sorun”

“Başkalarının önünde ezilip büzülmeden, gönlünün dilediği gibi davranmaktan daha güzel bir şey yoktur. Hem insan ne diye kendi kendini aldatsın ki? Boş kafalılara özgü yersiz bir çaba bu.”

5 Nisan 2020 Pazar

Fil Saati | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar selamlar selamlar! Bugün sizlere Mor Düşler Kitaplığı’nın harika önerisi üzerine çok güzel bir kitabı inceleyeceğim. Tuğba Sarıünal’ın kaleme aldığı “Fil Saati” adlı kitabı sizi daha fazla bekletmeden incelemeye geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Annesi ve babası katil olarak suçlanan ve bundan dolayı yurda yerleştirilen Eren Saygın daha 8 yaşında olmasına rağmen yaşadığı olaylardan dolayı fazlasıyla hayat deneyimi edinmiş bir çocuktur.

Güneş ise bir psikologdur. Tek başına yaşayan bir çocuk psikoloğu.

Güneş bir gün kitap satan bir mağazaya girer. Orada Dünya isimli bir adamla tanışır ve sohbete dalar. Adamın teklifi üzerine bir yerlerde oturup laflamaya gitmek üzere mağazadan çıkarlarken Dünya, Güneş’in gözlerinin önünde bir silah ile vurulur.

Bu olay yüzünden sorguya alınan Güneş, komiser Merih tarafından sorgulanır. Aynı zamanda olay yerinde bulunan kurşundan anlaşıldığı üzere bu olay Eren’in babasının cinayet işlediği kurşunla aynıdır. Yani Eren’in babası Dünya’yı vurmuştur.

Aynı zamanda kurbanlarını öldüren Eren’in babası arkasından bir takım ipuçları, bilmeceler bırakıyordu. Polis olayın iyice derinlerine inmeye başlayınca aslında bu olayın hiç de normal biri tarafından yapılamayacağını anlar ve bildikleri şeyleri unutarak yol almaları gerektiklerini kavrarlar…

Benim düşüncelerim neler?

Kitap tek kelimeyle efsaneydi! Her bir sayfasını “Sonra ne olacak?” diyerek çevirdim. 2 günde bitti kitap. Kitap fantastik, bilimkurgu ve polisiye havasındaydı. Türkiye’den bu tür kitaplar çıkması beni çok mutlu ediyor. Tuğba Sarıünal ise eşsiz bir yetenek. Kitabı okumaya başladığınızda yazarın kurgu üzerine çok düşündüğü ve her şeyi planlı bir şekilde yaptığı anlaşılıyor. Yani kitabın her bir sayfası emek kokuyor.

Kitabın dili zorlamıyordu ve fazlasıyla akıcıydı. Bilimsel açıklamalar bile beni sıkmadı. Sonundan anladığım kadarıyla devam kitabı gelebilir. Yani umarım gelir.

Beni böyle harika bir kitapla tanıştıran Mor Düşler Kitaplığı’na çok teşekkür ediyor ve buradan ona öpücükler ve sevgiler gönderiyorum. Umarım bu büyük bir zevkle okuduğum kitap için yaptığım incelemeyi beğenirsiniz. Kendinize çok iyi bakın musmutlu kalın!

Bu kitaba puanım: 10/10

Alıntılar

“Her kaybedişten bir arayış doğmaz ama her buluş başka bir yokluğun habercisidir. İnsan çoğu zaman dünyanın hâkimi, bazen de küçük bir anın eseridir.”

“Yokluk insanın kendi değerlerine has olmadığında çabucak unutulur, başkasının sahip olamadıkları başkasının ismi kadar yer etmezdi beynimizde.”

“İnsan erken yaşlarda dünyayı, orta yaşlarda kendini, ilerleyen yaşlarda da kendi dünyasını keşfederdi.”

“Ruhunla süpür sevgilinin kapısının önünü. Ancak o zaman aşkı bulursun.”

“Hıyarların, hamhalat heriflerin işi değildi. Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil, çok kişilikti. Bütün dünyayı düşman belleyip Leyla’yı sevmek değil, Leyla’da bütün insanlığı sevmekti.”

“Ateşin önünde üç kelebek vardı. Birincisi ateşe yaklaştı ve ‘Ben aşkı bilirim…’ dedi. İkincisi ateşe kanadını değdirdi ve ‘Ben aşkın nasıl yaktığını bilirim…’ dedi. Üçüncüsü kendini ateşe attı ve kül oldu. Aşkın ne olduğunu ondan başkası bilmiyordu.”

“İnsanoğlunun en büyük korkuları bilinmezlikten beslenir.”

“Zamanla değişmiyoruz belki de zamanla daha fazla kendimiz oluyoruz sadece.”

4 Nisan 2020 Cumartesi

Sonsuz + Bir | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Amy Harmon’ın yazdığı “Sonsuz + Bir” kitabını yorumlayacağım. Umarım bu incelememi beğenirsiniz. O zaman daha fazla sizi bekletmeden incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?

Bonnie Rae Shelby, ünlü bir country müzik sanatçısıdır. Sesi sanki bülbül şakıyormuş kadar güzel, yüzü ise nurdan yaratılmış kadar kusursuzdur. Ancak Bonnie Rae yaşadığı hayattan hiç mutlu değildir. Babaannesinin baskılarından ve artık patlak veren birçok olaydan sonra Bonnie’nin tek isteği ölmektir. Böylece babaannesinin çantasını alıp kendine özel soyunma odasından kaçar.

Bulunduğu şehirdeki bir köprünün üzerinden atlamayı planlarken onu durdurmak üzere bir yabancı yanına gelir. Bu yabancının adı ise Infinity Finn Clyde’dır. Finn bir matematik dâhisidir. Bonnie’yi ikna edemeyince arabasına doğru yürür ama içi hiç rahat etmez. O yüzden arabanın kaputuna oturup beklemeye başlar. O sırada Bonnie sislerin içinden çıkarak Finn’in yanına gelir ve Finn’in nereye doğru gideceğini sorar. Finn cevap verir. Bonnie’nin bir amacı yoktur. Nereye gideceğini bilmiyordur. Bu yüzden Finn’e onunla gelmek istediğini söyler ve bu ikili yola koyulduğunda aslında sadece bu yola değil başka şeylere de baş koyduklarından habersiz adrenalinle sarılmış yolculuklarına başlarlar.

Benim düşüncelerim neler?

Kitap bana fazlasıyla sıkıcı geldi doğrusu. Okurken eziyet çektim adeta. Aynı zamanda yazar kitabın içine o kadar çok +18 içerik eklemiş ki kitabı yarım bırakma dürtüme karşı koymakta zorlandım ama kitabı yarım bırakmadım. Sonunu nasıl bağlayacağını merak ettim çünkü yazarın. Doğrusu bu kitap benim için bir hayal kırıklığı oldu. Herkes Amy Harmon’ın kalemini çok övüyordu ama ben bu kitabı hiçbir şekilde beğenemedim maalesef. Belki de diğer romanları güzeldir bilemiyorum ama bu romanı benim için dediğim gibi tam bir hayal kırıklığıydı.

334 sayfanın çoğunu “Ne zaman bitecek acaba?” diyerek okudum. O 334 sayfa sanki 1120 sayfaymış gibi geldi.

Umarım incelememi beğenmişsinizdir. Daha önce hiç “Sonsuz + Bir”i okudunuz mu? Ya da Amy Harmon’ın başka bir kitabını? Okuduysanız sizin düşüncelerinizi merakla bekliyor olacağım. İncelememe burada nokta koyuyorum. Bu incelememi okuduğunuz için teşekkür ediyor, sağlıkla ve sevgiyle kalmanızı diliyorum!

Bu kitaba puanım: 3/10

Alıntılar

“Para bir şeyleri kolaylaştırıyor. Hatta hayatını bile değiştirebilir fakat insanları değiştirmez.”

“Hayat ve ölüm arasındaki tek fark bazen umuttur.”

“Çaresiz insanlar kötü seçimler yapar.”

1 Nisan 2020 Çarşamba

The Miracle | Dizi Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere çok ama çok beğendiğim bir mini kore dizisinin incelemesini yapacağım. Bu mini kore dizisinin adı başlıktan da görmüş olduğunuz üzere “The Miracle”.

Normalde şu anlık bir diziye başlamayı düşünmüyordum ama “The Miracle” aklımın bir köşesinde vardı. Kendi kendime “Şu an bir k-drama’ya başlamayayım daha sonra başlarım. Kore dizilerinin bir bölümü bile çok uzun oluyor bitiremezsem de rahat etmem. En iyisi ertelemek” diyerekten sadece bölüm sayısına bakmak için arama motoruma girdim. Bölüm sayısının yanında merakımdan dizinin kaç saatlik olduğuna bakayım derken dizinin her bölümünün 12-15 dakika arası değiştiğini gördüm. Eee ben hiç durur muyum? “Ben bunu hemen bitiririm ki!” diyerek başladım izlemeye ve bugün de bitirdim. Bu minnoş diziyi de sizinle paylaşmak üzere hop hemen klavyenin karşısındaki yerime kuruldum. Daha fazla sizi bekletmeden incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Kwon Shi Yeon kilolarından dolayı insanlar tarafından küçük görülmekte, hakaretlere uğramakta ve kendisiyle sürekli alay edilmektedir. Hatta öyle ki bir müzik grubunda yer alan ve fazlasıyla güzel olan ikizi Kwon Shi Ah tarafından bile hakaret görmekte ve küçümsenmektedir. Bir gün evlerinden kaçan köpeğini sokaklarda ararken bir kadını yerde baygın görür ve kadını sırtına alıp yardım etmeye koyulur. Kadın bu yardımı karşılıksız bırakmak istemez ve Kwon Shi Yeon’u dükkânına çağırır. Shi Yeon çekinerekten dükkâna girer. Bu dükkân elbette sıradan bir dükkân değildir. Dükkân bir Tarot Dükkânı’dır. Kadın, Shi Yeon’a bir dilek tutmasını söyler ve bu dileği gerçekleştireceğini de belirtir. Shi Yeon içinden “Shi Ah olmayı çok isterdim” diye geçirir. En sonunda kadın Shi Yeon’un eline bir kolye tutuşturuverir ve Shi Yeon da dükkândan ayrılır. O sırada biraz ilerledikten sonra bayılır. Shi Yeon bayıldığı anda ikizi Shi Ah da bayılır. Böylece hastaneye kaldırılırlar. Hastaneye kaldırılan ikizler uyandıklarında ise çok ama çok esrarengiz bir şeyle karşılaşırlar.

Shi Yeon, Shi Ah’ın; Shi Ah’ta Shi Yeon’un vücudunda uyanır.

İkili ne yapacağını bilemez bir halde çözüm yolları bulmaya çalışırken aşka da yelken açarlar ve olaylar gittikçe arap saçına döner…

Benim düşüncelerim neler?

İlk öncelikle dizinin farkındalık açısından çok ama çok iyi olduğunu düşünüyorum. İnsanların dış görünüşleriyle alay edip onları ezmenin ne kadar berbat ve iğrenç bir şey olduğu dizide rahatça hissettirilmiş. İnsanların dış görünüşünün altında altından bir kalp olduğunu unutan hatta bunu görmezden gelip insanların hayatını zehir eden bireylerden bir kere daha nefret ettim. Kwon Shi Yeon öyle sevimli öyle tatlı bir karakter ki… Dizi boyunca Shi Yeon’a sarılasım geldi.

Dış görünüşün hiçbir öneminin olmadığını kanıtlayan bu diziye tek kelimeyle bayıldım. Tek sorunu bence sonu daha tatmin edici olabilirdi. Dizinin sonu sanki böyle hemen çekilip bitirmek için çekilmiş gibiydi. Bir de olay örgüsünün hafiften hızlı olduğunu düşünüyorum ama bu hızı mini dizi olmasına vererek pek de takmıyorum. Bunların dışında dizi bir harikaydı!
Umarım bu dizi yorumumu beğenmişsinizdir. Kendinize çok iyi bakın sağlıcakla ve sevgiyle musmutlu kalın!

Bu diziye puanım: 9/10

Oyuncular

Yoon Hwa Hong

Donghyun

Yang Hak-jin

Kim Na-hyun

Kim Ji-Sung