Light Pink Pointer

29 Şubat 2020 Cumartesi

Güneşi Söndürmem Gerek 2 | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün Emre Gül’ün yazdığı “Güneşi Söndürmem Gerek 2” kitabının incelemesini sizlerle paylaşacağım. Güneşi Söndürmem Gerek’in 1. Kitabının da incelemesini yapmıştım. Üstünde ufak tefek değişiklikler yaptım. Okumak isterseniz diye linkini bırakacağım. Aynı zamanda bu incelemem spoiler içerebilir. Çünkü 2. Kitabı bu. Neyse anlamışsınızdır :P


O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?

Kerem ile Akın’ın sakladıkları ortaya çıkınca Umut, ne yapacağını bilemez halde bir elinde mantığıyla bir elinde kalbiyle ortada kalakalır. Yürümesi gereken, seçmesi gereken bir yol vardır. Peki, yolun sonu nereye çıkıyor?
Yol arkadaşları Damla ve Göktuğ ile işleri yoluna koymaya çalıştıkça yeni gerçekler ortaya çıkar ve işler çok daha karışık bir hale gelir.

Aynı zamanda Umut kendisine gönderilen maillerin sahibini bulmak için de çabalar. Hayatı tepetaklak olan Umut ne yapacak?

Aşk mı Vicdanı yenecek yoksa Vicdan mı Aşkı?

Bu, mantık ile kalbin savaşı. Bu, boşlukta sürüklenen bir kızın kurtuluş nidalarının kitabı…

Benim düşüncelerim neler?

Bazı arkadaşlarım bana maalesef kitabın sonunu söylediler. Yine de her bir sayfasını heyecanla okudum. Tabii eğer kitabın sonunu bilmeseydim daha iyi bir şekilde okuyabilirdim.

Kitap yine her zamanki gibi akıcı, komik ve merak uyandırıcı. Sonu öyle bir bitti ki okulda olmasaydım ağlayabilirdim.

Kitapta beni rahatsız eden tek şey aşırı argolar, Göktuğ’un ağzının bozukluğu falandı. Buna rağmen sanırım favori karakterim Göktuğ. Aynı zamanda kitabı okurken Umut’a da az sinirlenmedim değil. Ama bunlara rağmen kitap güzeldi. Gençlik romanı olduğu için şıp diye bitti. Kitabın eksileri de olsa artıları o eksileri görmemizi engelliyor. Yani argo vb. şeyler olsa da kitabı beğeniyorsunuz ister istemez. Ki ben de beğendim. 3. Kitabı merakla bekliyor olacağım. Aşırı heyecanlı bitti çünkü. Umuyorum ki en kısa zamanda gelir. Bakalım Emre Gül bize daha ne gibi kapıların anahtarlarını uzatacak.

Hepinize iyi günler diliyorum, sağlıcakla ve sevgiyle kalın!

Alıntılar

“Suçların en büyüğü susmaktır.”

“Başkalarının ne dediği, sen onlara başkaları dediğin sürece umurunda olmasın.”

“-Netlik her zaman korkutur beni.
+Neden?
-Gerçekler insanı seçim yapmaya zorlar çünkü. Az şey bilmek en güzeli.”

“Kalbin cenazesi, gözyaşlarıyla yıkanmadan kaldırılmazmış bedenden.”

“Bir canavar yaratmak için yapılacak en iyi şey insanı zaaflarından vurmaktır.”

“İnsanların doğasında var bu. Her insan bir gün çıkmak üzere dahil olur hayatlarımıza. Sadece zamanlarının dolmasını beklerlerken bizimle oyalanırlar.”

“Bir daha yanmam dediğin yerden tekrar tekrar yanmaktır sevdiğin insanı kaybetmek.”

“Bir gün geriye dönüp baktığınızda mücadele günlerinizin en güzel günleriniz olduğunu göreceksiniz.”

“Gitmek kolaydır. Asıl maharet her şeye rağmen geriye dönebilmektir.”

“En acısı da deli gibi severken ondan uzak durmak zorunda kalmaktır."

“Öldüğünde kalbine gömülmeyi dilediğin insanın gözlerinde cenazenin kaldırılması, acıların en tarifsiz olanıdır.”

“Yalnızlık ruhun infazıdır.”

“Yanlış kararların sunduğu mutluluk, güçlü bir alkoldür. Etkisi geçtiğinde geriye yalnızca baş ağrısı kalır.”

“Güneşin gözyaşları yıldızlardır. Ve her gece güneşin gökyüzüne aşkını resmeder bu yıldızlar.”

25 Şubat 2020 Salı

Frambuazlı Hayat | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar! Bugün çok ama çok değerli olan birinin kitabının incelemesini sizlerle paylaşacağım. Bu kişi kim mi?


DeepTone’un yazdığı “Frambuazlı Hayat” kitabıyla karşınıza çıktım. Umarım incelememi beğenirsiniz. Geçeyim hemen incelememe!

Ne anlatıyor? / Benim düşüncelerim neler?

Kitap; sanat, kültür, insan, yaşam ve bunun gibi konular üzerinde duruyor. Bilgilendirici, kimi yerlerinde sıcacık gülümseten ve kimi yerlerinde “Aaa ben de bunu çok yaşıyorum.” Dedirten bir kitap.

Kitabın dili çok iyiydi. Hiçbir şekilde sıkılmadım. Olabilecek en iyi şekilde açıklanmış bence. Başka birinin kaleminden okusaydım büyük bir ihtimalle anlamazdım ve sıkılırdım. Oysa DeepTone, herkesin anlayabileceği bir şekilde kaleme almış. Bu da kitabı hoş ve akıcı kılıyor. Kitabın sonlarına doğru kendi şirin dilini kullanarak da sayfalara sevimlilik katmış.

“Bulutlarda Asılıyız Hepimiz” isimli bölüme tek kelimeyle bayıldım! Aynı zamanda diğer sayfalarda verdiği film ve şarkıcıları araştıracağım, dinleyeceğim.

Sanat bölümü bilgilendiriciydi. Fransız sineması olsun, normal sinema olsun hepsini ilgiyle okudum.

Kitap bir çırpıda bitti. Bir çırpıda bitmesinde elbette Deep’in ne tepki vereceğini merak etmemin de etkisi var. :) Ona bu sürprizi söylememek için biraz kendimi zor tuttum. Şükürler olsun ağzımdan bir şey kaçmadı :) Uzun zamandır kitabı almayı düşünüyordum ve sonunda aldım!

Kitap çok güzeldi. Hepimizi ucundan ya da bütün olarak ilgilendiren sorunları da kaleme almış DeepTone. Bu güzel kitabı kaçırmayın derim. Hepimizin çeşitli konularda bilgilenmesi ve birkaç konudan haberdar olması bu kitap sayesinde mümkün!

Umarım incelememi ve “Frambuazlı Hayat” kitabını seversiniz. Kendinize çok iyi bakın sağlıcakla ve sevgiyle huzur içinde kalın!

Alıntılar

“Derin duygular sessizlikte ortaya çıkar.”

“Mutluluğuyla ilgi çekemeyenler mutsuzlukla ilgi çekmeyi sever bazen.”

“Bence insan mutluluk adına bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmaya 
çalışarak yaşamamalı. İnsan ulaşmış olduğu yeri mutluluğa çevirmeli, yani mutluluk için hedef edinirsen, o hedefe ulaştığında mutluluk kalmaz, çünkü odak nokta o değildir. Hayatta direkt mutluluğun kendisi hedef alınmalı.”

“Hiçbir şeyden heyecan duymayınca insan yaşarken ölüyor aslında.”

“İnsanları yöneten en büyük güç korkudur.”




24 Şubat 2020 Pazartesi

Karantina | Kitap Yorumu


Hepinize merhabalar! Bugün Beyza Alkoç’un kaleme aldığı “Karantina” kitabını sizlere tanıtacağım. Düşüncelerimi merak ediyorsanız “Benim düşüncelerim neler?” kısmına bakabilirsiniz. Umarım severek okursunuz! Hemen geçiyorum bu kitabı incelemeye.

Ne anlatıyor?

Zeynep Akay ismindeki ana karakterimiz yeni okuluna kayıt olmuştur. Zeynep kendisini felaket mıknatısı olarak adlandırmakta. Sanırım haklı da. Çünkü okula adımını attığı gibi okulları karantinaya alınır. Bir hastalığın ortaya çıkması ile okuldaki öğrencilerin hepsi okulda karantina içinde kalırlar. Zeynep de ne yapacağını bilmeden sadece lavaboya gider ve klozetin kapağına oturup uyuyakalır. Uyandığında tüm elektrikler kesiktir. Haliyle korkup lavabodan çıktığında koridorda ilerlemeye başlar. O sırada karanlıkta, yerde yatan bir siluet fark eder. Siluetin yanına yaklaşınca bunun yerde öylesine yatan biri olmadığını anlaması ile nutkunun tutulması bir olur.

Yerde yatan bir cesettir.

Çığlık atacağı sırada ağzını kapatan bir el tarafından durdurulur. Arkasını döndüğünde elbette ilk başta herkesin düşüneceği gibi ağzını kapatan kişiyi katil sanır. Oysa ağzını kapatan kişi katil değil okulun “soğuk” ve “havalı” kişisi Onur Zorlu’dan başkası değildi. Zeynep sakinleştiğinde Onur ile konuşmaya başlarlar. Onur bu cesedi saklamaları gerektiğini, insanların bu cesedi görürlerse çıldıracaklarını ifade etti. Aynı zamanda Onur, Zeynep’i bu olayı kimseye ama kimseye anlatmaması için de tetikledi. Zeynep şok içerisinde ne olacağını bilmezken o sırada Onur’un arkadaşları Burak ve Mert’in yanlarına gelmesi üzerine ceset Burak ve Mert tarafından da bilinmeye başlanır. Kısa çaplı bir şoktan sonra bu dörtlü bir takım olur ve cesedin kimse tarafından bilinmemesini sağlamaya karar verirler. Böylece Zeynep ve hayatına giren bu üçlü hiç de normal olmayacak yeni hayatlarına doğru yavaş yavaş yürümeye başlarlar…

Benim düşüncelerim neler?

Karantina’ya karşı aşırı derecede önyargılıydım. Çünkü Beyza Alkoç’un “Asansör” kitabını bir yere kadar okumuştum ve kitabı yarım bırakıp hayatımda okuduğum en kötü kitap diye adlandırmıştım Asansör’ü. Hala da öyle düşünüyorum açıkçası. Ama Karantina’ya birazcık haksızlık ettiğimi fark ettim. Kitabı 2 günde bitirdim. Arkadaşımdan ödünç almıştım. İlk sayfalarını sevemedim. Çok fazla küfür vardı ve Onur karakterinin baskın çıkmaya çalışan “klasik watpadd” erkeği rolündeki kişiliğini hiç beğenmemiştim. Ama kitabın ortalarına geldiğimde kitabı elimden bırakamadım. Çok akıcı, çok heyecanlı ve sırlarla dolu devam etti. Konusu çok güzeldi ama dediğim gibi ilk başlarda da olan ve kitabın çoğunluğunda da devam eden aşırı küfür olayı ve Onur Zorlu karakterinin ilk halleri dışında pek fena bir kitap değildi. Önerir misin diye sorsanız açıkçası ne diyeceğimi bilemem. Ortadayım Karantina’ya karşı. Ne çok sevdim ne de sevmedim. Boşluktayım kısacası. Beyza Alkoç’a karşı önyargılarımı sildi ama onun dışında dediğim gibi ortada kaldım. Sanırım pek önerebileceğim bir kitap değil.

Çerezlik bir gençlik romanıydı. Okudum, bitirdim ve direkt bloğuma yazdım. Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Siz bu kitabı sevmiş olabilirsiniz, saygı duyarım. Ama sanırım o kadar da benlik bir kitap değildi.

Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla ve sevgiyle kalın!

Alıntılar

“Gözler değildi belki de önemli olan, bakışlardı.”

“Geçmişi çamaşır suyuyla yıkayamıyor, bir şömineye atıp yakamıyorduk. Elimize bir makas alıp geçmişi paramparça edemiyorduk. Geçmişi bir halının altına saklayamıyorduk. Dünya üzerindeki en büyük gerçeklik geçmişti ve biz bu gerçekliğin üstüne hangi tabloyu asarsak asalım kapatamıyorduk. Geçmiş, yaşanmıştı. Ve her zaman oralarda bir yerde duruyor olacaktı… Hayatımızın en derin ve en göze batan köşesinde.”

“Bir savaşın seslerini duymak istiyorsanız, kulaklarınızı savaş alanına değil; savaşların ardında kalanlara vermeniz gerekir. Arda kalanların çığlıkları, ağlayışlarıdır esas savaşın sesleri. Bir at ayağında gizli değildir savaş, acı bir çığlıkta gizlidir.”

17 Şubat 2020 Pazartesi

Dümdüz Mim | Mim

Hepinize selamlar! Bugün Edischar’ın başlattığı “Dümdüz Mim” isimli mime ben de katılmak istedim. Bu güzel mimi yazdığı için de Edischar’a buradan çokça teşekkürler ve sevgiler! O zaman hemen mim sorularını cevaplayayım!

3 Tane Film Önersen Hangilerini Önerirsin?

Kayıp Şeylerin Bakım Kılavuzu, Sevdiğim Tüm Erkeklere, Sierra Burgerss Is A Loser

Önerdiğim filmlerin incelemelerini de yapmış bulunmaktayım. Linkini vereyim size.


3 Tane Kitap Önersen Hangilerini Önerirsin?

Uyanış, Warcross, Genç Elitler,

İki tane de bonus olarak kitap adı eklemek istiyorum:

Geekerella, Soğuk Yaz

Bu kitapların da incelemesini bırakayım hemen aşağıya



3 Tane Dizi Önersen Hangilerini Önerirsin?

Dizi değil de anime önereceğim ben. Çünkü okul zamanı yoğun olduğum için sadece anime izleyebildim. Pek dizi izleyemedim.

Death Note, Sword Art Online, Saiki Kusuo No Psi-nan

Sword Art Online'ın incelemesi için:



3 Tane Şarkı Önersen Hangilerini Önerirsin?

Too Sad To Cry, Must Have Been The Wind, The One That Got Away (Brielle Von Hugel Cover)

Bugüne kadar gittiğin en güzel mekânlardan bir veya birkaç tane önerir misin?

Aslında belirli bir mekân öneremem. Ama deniz kenarında bulunan balık ekmekçiler cevabını vereceğim. Çok hoşuma gidiyor deniz kenarındaki balık ekmekçiler. Nedensizce huzurla doluyor içim. :)

1 Tane Youtube Kanalı Önerir Misin?

3eSsOo

Çok güzel anime çiziyor. Bir tane örneğini bırakayım :)

1 Tane İnstagram kanalı önerir misin?

İnstagram kullanmıyorum.

Bu mim biraz sade oldu ama ancak elimden bu geliyor. Umarım bu yazım hoşunuza gider. Bu mimi gören herkes cevaplasın bence. Sizin de cevaplarınızı heyecanla bekliyorum. Hepinize kocaman çokça sevgiler!

Edischar'ın Yazdığı Dümdüz Mim Yazısıhttps://edischar.blogspot.com/2020/02/dumduz-mim.html

16 Şubat 2020 Pazar

Gemina | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün Amie Kaufman ve Jay Kristoff’un yazdığı “Illuminae” adlı kitap serisinin 2. Kitabı olan “Gemina” ile karşınızdayım. Şunu belirtmeliyim ki Gemina, Illuminae’nin devam kitabı olduğu için bu incelemem spoiler içerir. Eğer spoiler yemek istemiyorsanız “Ne anlatıyor?” kısmını okumamanızı öneririm. Onun yerine incelememin sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmına atlayabilirsiniz. Zaten büyük bir ihtimalle 1. Kitabı okumadıysanız “Ne anlatıyor?” kısmını anlamayacaksınızdır.

Bir de Illuminae kitabı için yaptığım incelemeye ulaşmak isterseniz diye size linkini bırakacağım.


O zaman daha fazla uzatmadan incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?

BeiTech saldırı filosundan kurtulan Hypatia yerine bu sefer olay örgümüz Heimdall Uzay İstasyonu’ndaki Hanna Donnelly ve Niklas Malikov arasında seyrediyor. Hanna Donnelly, istasyon komutanının kızıdır. Niklas Malikov ise ünlü bir suç ailesinin ferdidir. Bu ikili sıradan yaşamlarına devam ederken BeiTech’in Heimdall Uzay İstasyonu’na gönderdiği bir denetleme timi Heimdall’a silahlı saldırı gerçekleştirir. Bunun yanında İstasyonda sivri dişli garip yaratıklar da bulunmaktadır ve serbest bırakılmışlardır. Bu sivri dişli garip yaratıklar istasyondakileri avlamaya çalışırken aynı zamanda istasyonun solucan deliğinde arıza da mevcuttur. BeiTech tarafından görevlendirilen bu saldırı timi istasyondaki çoğu kişinin kanını akıtmaya başlayınca Hanna Donnelly ve Niklas Malikov olaya el atarlar ve kurtuluş çareleri üretip harekete geçerler. Böylece Hypatia ve Heimdall sakinlerinin kaderi Hanna ve Nik’in ellerinde olur.

Benim düşüncelerim neler?

Kitabı okuduğumda doğruyu söylemek gerekirse çok rahatsız oldum. Kitapta geçen kötü içerikli konuşmalar ve madde kullanımı hakkında geçen sohbetler beni o kadar çok gerdi ve rahatsız etti ki kitabı yarım bırakmayı düşündüm. Ama sonra düşündüm ki bu insanlar bu kitabı bu kadar çok seviyorsa bir nedeni olmalı. Eğer kitabın sonuna gelmeme rağmen hala beğenmezsem “Obsidio”yu okumam ve ona göre “Gemina” hakkında yorumlarımı bloğumda paylaşırım diye aklımdan geçirdim.

Gemina sonlara doğru güzelleşen bir kitap. Illuminae’de çok 
hissedemediğimiz bilimkurgu havası Gemina’da gayet iyi hissediliyor son sayfalarda ve bu benim kitapta hoşuma giden yönlerden bir tanesi. Çoğu sayfada bahsettiğim durumlardan dolayı duraksayıp kitabın artık bitmesi için dua ettim. Yazarlarımız eğer argo ve kötü içerik olayını abartmasalarmış kitap çok ama çok daha güzel olabilirmiş. Olay örgüsüne Illuminae’den alıştığımız için okurken ilk kitaptaki gibi zorlanmıyoruz.

Doğruyu söylemek gerekirse Gemina’yı pek sevemedim bahsettiğim durumlar nedeniyle ama yine de okunabilir bir kitap. Obsidio'yu da aşırı merakımdan ve seriyi bitirmek istediğim için okuyacağım.

Kitabı önerir misiniz deseniz açıkçası Illuminae'yi beğendiyseniz okuyabilirsiniz derim. Olay örgüsü bakımından Gemina, Illuminae’ye göre daha aksiyonlu daha heyecanlı gidiyor. Ama argo ve benzeri yönler kıyaslanırsa Illuminae’de Gemina’ya göre daha az bulunuyor. Herkes Illuminae serisini çok övüyor ama ben övdükleri kadar mükemmel bulamadım. Yine de okunabilir bir seri.

Kitapta sevdiğim şeylerden bir tanesi ise Marie Lu’nun illüstrasyonları oldu. Çok güzel ve çok şirin çizmiş karakterleri. 

Kısacası Gemina'ya bir puan vermem istenseydi 10 üzerinden 5 ya da 6 verirdim.

Siz kitabı beğenmiş olabilirsiniz, saygı duyarım. Ama ben açıkçası kitabın son sayfalarına karşı hayranlık besliyorum daha çok. Onun dışında pek diyebileceğim bir şey yok.

Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Kendinize çok iyi bakın, kucak dolusu sevgiler!

Alıntılar

“Bir canavarla savaşırken kendin de canavara dönüşmediğine dikkat et.”

“Sabır ve Sessizlik’in güzel bir kızı varmış. Adını İntikam koymuşlar.”

“En güçlü savaşçı Sabır ve Zamandır.”

“Savaş kimin haklı olduğunu değil, geride kimin kaldığını belirler.”

“En büyük zafer savaş gerektirmeyendir.”

11 Şubat 2020 Salı

Illuminae | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar! Bugün Jay Kristoff ve Amie Kaufman’ın yazdığı “Illuminae” kitabının incelemesini sizlerle paylaşacağım. Kitap hakkındaki düşüncelerimi öğrenmek istiyorsanız incelememin en sonunda bulundurduğum “Benim düşüncelerim neler?” kısmına bakabilirsiniz. Uzatmadan incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Kady Grant, o sabah erkek arkadaşı Ezra Mason’dan ayrıldıktan sonra pencere kenarında otururken başına daha kötü ne gelebileceğini düşünüyordur. Elbette kimse gezegeninin istila edileceğini düşünmez. Kady ve Ezra’nın gezegeni olan Kerenza, uzayın çoğunu hâkimiyeti altında tutan bir megaşirket tarafından istila edilir. Bunun üzerine Alexander, Hypatia ve Kopernik isimli uzay gemilerine binip Kerenza’dan kaçmaya başlarlar. Sığınmacı olarak kaldıkları bu gemilerde Kady, birtakım sırların kendilerinden saklandığını biliyordur. Bu gizemi çözmek içinse o sabah yüzüne bile bakmak istemediği erkek arkadaşı Ezra’dan başka seçeneği yoktur. Aynı zamanda geminin yapay zekâsı AIDAN aldığı hasarlar sonucu düşmanca adımlar atıyordur. Kerenza sığınmacıları ve onlara yardım edenler bu zorlu uzay yolculuğunu tamamlayıp kendilerine savaş açan megaşirketi yenebilecekler midir? İşte orası tam bir gizem…

Benim düşüncelerim neler?

Kitabı ilk aldığımda yarıda bırakmıştım. Çünkü hiçbir şey anlamamıştım ve daha sakin bir kafayla okumam gerektiğine kanaat getirip kitabı kitaplığıma geri koymuştum. Geçen gün tekrardan başlamaya karar verdim ve başladım.

İlk öncelikle şunu söylemeliyim ki kitap 100-150. Sayfalardan sonra açılıyor. Kitabın içindeki küfürler sansürlenmişti bu iyi bir özellik. Ama bazı ağza alınmayacak ayıp kelimeler sansürlenmemişti ve bu beni birazcık rahatsız etti çünkü birkaç sayfada bu durum tekrarlanmaya devam ediyordu. Onun dışında son sayfalarda Kady’nin acısını gerçekten yazarlar bize öyle bir hissettiriyorlar ki resmen oturup Kady yerine ağlayasım geldi (biraz duygusal olabilirim :) ). Başarılı bir kitaptı. Kitabı okurken klasik türde yazılmış bir roman beklemeyin. Bu kitap, kitabın kapağının arkasında da yazdığı gibi roman türünü tekrardan tanımlayan bir kitap. İlk başlarda hiçbir şey anlamayabilirsiniz ama ortalara doğru gerçekten de akıcılığı yakalıyor yazarlarımız.

Bu kitabı fuarda elime alıp incelemeye başlamıştım. O zamanlar sürekli herkesin dilinde "Illuminae" kitabından başka bir şey yoktu. Ben de kitabı iyice merak edip kitap yorumlarına baktım. Neredeyse hepsi olumluydu. O sırada iki kız yanıma geldi.

“Kitabı almayı düşünüyor musun?” diye sordular. Ben de:

“Evet aslında merak ediyorum.” Deyince,

“Kesinlikle al mükemmel bir kitap.” Falan dediler ve bayağı bir kitabı övdüler. Eee ben de dayanamadım hop aldım kitabı. Büyük ihtimalle bu incelemeyi görmeyecekler ama onlara buradan sevgiler gönderiyorum!

Aslında Illuminae benim için bahsettikleri kadar efsane bir kitap değil de daha sade bir güzelliğe sahip bir kitap olarak aklımda kaldı. Belki devam kitapları olan “Gemina” ve “Obsidio”yu okursam diğerleri gibi düşünebilirim. Ne de olsa daha sadece 1. Kitabı okudum. Fena bir kitap değildi. Gayet güzel. Ama o kadar da bahsettikleri gibi bana aman aman bir kitapmış gibi gelmedi. İyiydi, hoştu. Okunabilir bir kitaptı. Bir de kitapta kelimelerle bildiğiniz resim yapmışlar bu çok ama çok hoşuma gitti. Ekranda gördüğünüz resimler bunlardan bazıları.

Aynı zamanda normalde bloğuma seri kitaplarının sadece 1. Kitaplarının incelemesini yazıyordum ama bu günden sonra devam kitaplarının da incelemesini yazmayı düşünüyorum. Yani “Gemina” ve “Obsidio” kitaplarının da incelemesini büyük bir ihtimalle atarım ve artık yoluma böyle devam ederim.

Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bunlar. Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Kendinize çok iyi bakın kucak dolusu sevgiler gönderiyorum hepinize!

Alıntılar

“Düşünmek hayatınıza mal olur.”

“Sadece insan kaybettikçe, elinde ne kadar az şey kaldığını daha iyi anlıyor.”

“Sözler kelimeden başka bir şey değil. Hiçbir şey ifade etmezler.”

“Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölmeye mahkûmdur.”

“Seni ne kadar çok önemsediğimi gösterebileceğim onca zamanı elimden kayıp gitmesine izin verdim, sanki evrendeki tüm zaman bizimmiş gibi.”

“Deliliğin tanımı aynı süreci tekrarlayıp farklı bir sonuç beklemekse insanlığın çoğu deli olmalı.”

“Belki de cesaret insanların toplu deliliğinin etrafına sardığı çehreden başka bir şey değildir.”

“Bitmediği sürece geç değildir.”

5 Şubat 2020 Çarşamba

Uyanış | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün Scott Sigler’ın yazarlığını yaptığı “Uyanış” adlı kitabı inceleyeceğim. Umarım beğenirsiniz. O zaman yazmaya geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Genç bir kız boynundaki acının etkisiyle kapalı bir tabutta uyanır. Tabutuna kazınan ismi, o gün doğum günü olduğu ve on iki yaşında olduğu bilgileri dışında kendi hakkında hiçbir şey hatırlamamaktadır. Zorlu birkaç dakikanın ardından tabutundan çıkmayı başardığında bulunduğu odada iki sıra halinde başka tabutlar olduğunu da görür. Kızın ismi tabutta yazdığına göre M. Savage’dır. Savage, diğer tabuttakilerin de çıkmasına yardım ettiğinde diğer tabutlardaki gençlerin de kendileri hakkında sadece isimlerini, o gün doğum günleri olduğunu ve on iki yaşında olduklarını hatırladıklarını öğrenir. Böylelikle beraber bir plan yaparlar ve bulundukları odadan çıkmaya karar verirler. Böylece Savage bir anda bu küçük grubun lideri oluverir. Koridora çıktıklarındaysa gördükleri kemikler, ölü deriler, kafatasları ve kanlar ise sadece olayların başlangıcı olacaktır…

Benim düşüncelerim neler? 

İlk öncelikle şunu söylemek istiyorum ki Scott Sigler kitabın sonunda eğer bir Blog kullanıcısıysak veya sosyal medya platformlarında bu kitabı eleştireceksek bunu kitap hakkında spoiler vermeden, heyecanı kaçırmadan yapmamızı istemiş. O yüzden bu kitabı incelerken biraz kelimelerimi daha önce kullanmadığım bir şekilde üstü kapalı seçtim. Umuyorum ki bu incelememin akışını bozmamıştır.

Kitaba gelirsek kesinlikle enfesti. İlk okuduğumda basit bir dili olduğunu düşünmüştüm ama ilerleyen sayfalarda bu düşüncem uçup gitti. O kadar akıcı o kadar sırlarla dolu bir kitaptı ki kitabı hayran hayran okudum. Sigler kesinlikle inceliklerle çalışıp güzel bir kurgu oluşturmuş. “Labirent: Ölümcül Kaçış” , “Uyumsuz” , “Açlık Oyunları” gibi kitapları sevdiyseniz “Uyanış” kitabıyla soluksuz bir yolculuğa çıkacaksınız! Keşke serisini de ilk kitapla beraber alsaymışım dedim doğrusu. Belki sevmem diye ilk başta sadece serinin ilk kitabını almıştım. Şimdi en kısa sürede devam kitaplarını da alacağım.

Bu incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Kendinize çok iyi bakın kocaman sevgiler gönderiyorum!

Alıntılar

“Seçimlerin sonuçları vardır.”

“Bazen insanların istedikleri şeyi düşünmesine izin vermek daha iyidir.”

“Tarihi bilmeyenler, tarihle zehirlenmez.”