Light Pink Pointer

31 Mayıs 2020 Pazar

Kuyrukname | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Peren Ercan’ın yazmış olduğu “Kuyrukname” isimli kitabı inceleyeceğim. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Sizi bekletmeden incelememe geçeyim!

Ne anlatıyor?

Sultan İbrahim’in döneminde, hayvanları konuşturma kabiliyetine sahip bir bilge ihtiyar yaşarmış. Bu ihtiyarın ismi Agop’tur. Agop, kimsenin sahip olmadığı bu hayvanları konuşturma ilmiyle sadece Osmanlı’da değil diğer ülkelerde de nam salmış biridir. Günün birinde çeşitli kişiler farklı amaçlara hizmet doğrultusunda Agop Efendi’nin yolunu tutarlar. Agop Efendi yanında çırağı Şükrü ile bu gelen kimselere elinden geldiğince yardım etmeye çalışmaktadır. Ama bilmiyordur ki bu gelenlerin gerçek amaçları nelerdir, ne yaparlar, aslında oldukları kişi kimdir… Agop ve karşısına çıkan bu kişilerin yolları bir anda kesişince aslında işler hiç olmadığı kadar garipleşecektir…

Benim düşüncelerim neler?

“Büyülü Eşyalar Koleksiyoncusu” kitabı ile yazarlık kariyerine giriş yapan Peren Ercan, bu sefer de yeni çıkan kitabı “Kuyrukname” ile okurlarına keyifli bir macera sunuyor.

Kitapta hoşuma giden şeylerden bir tanesi inceden inceye aslında birtakım mesajlar içermesiydi. Aslında düzenin bozulmaması gerektiği, her şeyin yaratıldığı gibi kalması gerektiği ve daha birçoğu gibi güzel mesajlarla bezenmiş bir romandı. Yazarın “Büyülü Eşyalar Koleksiyoncusu” kitabından sonra bu kitabı okuduğumda fark ettiğim şeylerden bir tanesi de dilinin iyice gelişmiş olduğuydu. İlk romanı zaten çok güzeldi bir de ikinci romanında böyle hoş, yalın ve daha profesyonelce bir dil kullanması dikkate değer doğrusu. Kitapta sadece düzenle alakalı değil aslında hayat hakkında da birtakım güzel sözler söylenmiş. Birçok sözün altını çizdiğim bu kitapta bazı sayfalara resimler de serpiştirilmiş. Bu da kendimi manga okuyormuşum gibi hissetmeme neden oldu.  Resimler oldukça şirindi.
Okuyanların satırlarında kaybolacağı hayat dolu deneyimlerle bezenmiş oldukça güzel bir roman. Karakterlerin amaçları farklı olsa da hepsinin aynı yolda aynı kişiye çıkması fikriyle yürüyen olay örgüsünde kaybolmaya hazır olun!

Bu kitaba puanım: 10/10

Alıntılar

“Çoğu zaman varlığı, yokluğa tercih ediyoruz. Yokluğunda aslında var olan bir şeyi temsil edebileceğini göremiyoruz.”

“Ses, sessizlikten doğmuştur.”

“Sessizlik, sesi takip etmez. Ses, sessizliği takip eder.”

“Her şeyi kendi dilimizde konuşturma amacıyla çıktığımız yolculuk, istemediklerimizi duymakla sonuçlanacaktır. O kadar bağımlısı olmuşuz ki konuşkanlığın, yalanları duymak bile zevk veriyor bize artık. Bu yüzden bağıra bağıra söylemek istediğim bir şey var: Çok konuşuyorsunuz ama hiçbir şey anlamıyorsunuz.”

“Hayatta kalmak için öldürenler hayvanlarsa, biz insanlar niye öldürürüz?”

“Korku bizi silahsız bırakır. Bu yüzden kaybetmekten korktuklarımız, karşılarında en savunmasız olduklarımızdır aynı zamanda.”

“Hayvanları neden severiz? Güzel göründükleri için mi yoksa bize ihtiyaçları olduklarını düşündüğümüz için mi? Neden bazılarını severken diğerlerinden irkiliriz? Bir kısmına sıcacık evimizi açıp onları beslerken ötekilerini neden avlarız? Yemek için avladığımız geyik, tavşan ya da balık mıdır düşmanımız?”

“Zira ancak ölümü sessizlikle karşılayabilenler hayatın kıymetinin farkındadır.”

“Cahilin rahatına dokunursan, seni ısırır.  Onu öylece bırakırsan, bir gün kendini efendisi olarak bile kabul ettirebilirsin.”

“İnsanları istediğin bir hakikate inandırmak, öldürmekten daha tesirlidir. Ölülerden ordu kuramazsın fakat sana inananlarla bulutları bile aşarsın.”

“İnsan fethetmenin ülke fethetmek gibi olduğu zannındalar. Hakikati öğrendiklerinde kalpleri kazanılacak insanların yaşadığı toprakları çoktan kaybetmiş olacaklar.”

“Kahramanlığın yalnızca hayatta kalmak değil, göçüp gideceğini bilerek arkada bir şeyler bırakmak olduğunu öğrenmişti.”

“İnsanoğlunun en büyük yalanlarından biri ‘Ben yalnızca gördüğüme inanırım.’ lafıydı. Ne olursa olsun, her insan göremediğinden korkardı.”

“Kişinin sessizliğinin kendisinden değil, etraftaki insanlara olan güveninin yitip gitmesinden kaynaklandığını anladı.”

“Ölüyü geri getirmenin bir yolu yoktu fakat hikâyeler, insanların dünyada kalmaya devam etme şekliydi.”

“İnsan görmediğini reddetmeye pek meyilli.”

“Gönlünden ırak tutmak istediklerin gözüne bile görünmesin. Aklını kullan, kalbin seni bataklığa sürüklemesin. Yeri gelir görmediğine inan, yeri gelir gördüğünden şüphe et. Kendini, kendi çukuruna yatır. Yatır da hatırlat kendine sonsuz uykuyu. Ama sakın unutma, sen en güçlü silahın sahibisin. Tüm kapıları da açarsın onunla, binalı üstüne de yıkarsın. Sadece düşün, kalbini nerede bırakmak istersin? Ne de olsa zihnin senin zebanindir. Onunla ilelebet sürgündesin.”

“Anla artık, her kalp bir gün feda edilmek için yaratılmıştır. İster insanın olsun, ister hayvanın. Fakat aklından kurtulamazsın. Seni kâbusla uyandıran da sana cennette olduğunu zannettiren de odur. Bu yüzden ya kalbinle uyu ki bir daha kalkma ya da aklınla ayıl ki bir daha uyuma!”

“Ne de olsa ustalık, hataların getirdiği başarının üzerine kuruludur.”

“Bil ki en güvenli yer, göz önüdür. Çünkü insan, önündekine bakmayı gururuna yediremez. Zor olanın cazibesine kanma. Kahramanlık yalnızca dağ delmek değildir.”

“Yatağına gün boyu gördüğün serapla girme. Ya çöl misali gazaba uğrat etrafındakileri ya da fırtına gibi savur. Başka türlü kıymet görmezsin. Gökyüzü senin aynandır. Sonunda ya delip geçeceksin ya da yere indireceksin.”

“Güce sahip insanların gerçek hayatta güzelliğe ihtiyacı yoktu. Sahip oldukları nüfuz, onları diğerlerinin gözünde zaten çekici kılmaktaydı.”

“Tilkiler hayatta kalmak için kurnazlık eder, insanlarsa hırslarına ulaşmak için.”

“Hayaller, insanın şahsiyetini mi belirlerdi? Onlardan kurtulmak tamamen başka biri olmak anlamına mı gelecekti?”

“Hayallerin bazen hırsa dönüşüp insana ayak bağı olabildiğini anladı. Daha büyük mutluluklara ulaşmak için onlardan vazgeçip benliğini kabullenmek gerekliydi.”

“Umut olacaksan zihinlere yerleş, hırs olacaksan göklerde kaybol.”

“Fark ettim ki kalpteki yük, hayalleri mümkün kılınca hafiflermiş.”

“İsterse herkes ihanet etsin de yeter ki fikirlerin seninle kalsın. En güvendiğin şey kelimelerin olsun, onunla elması bile kesersin. O zaman görürsün ki en yüce iş, bir şeye isim vermektir. Varlığını kabul ettiklerin, dünyanı oluşturur. İsim vermediklerin, görmekten çekindiklerin midir? İşte onlardan kork! İsimsizlerden sakın ki kendininkini çaldırma. Gerekirse isminden vazgeçmeyi öğren de geldiğin yeri unutma!”

“Âlemlerin ötesi, yıldızların ışığı, Ay’ın tüm yüzleri… Hangisini fethedersen et, mutlu olamayacaksın. Senin kutsalın, gönlünün olduğu yerdir. Başını dik tut, ufka bak. Başka kimse göstermeyecek sana orayı. Bitap düşmüş şekilde uzandığın yatak, asıl savaşın başladığı yerdir. Yedi denizi de aşacak mısın yoksa sevdalının bakışlarında mı boğulacaksın? Sen mi keşfedeceksin Yeni Dünya’yı yoksa sahiplerine mi bırakacaksın? Doğduğun yere mahkûmsan, diğer yerleri nasıl ev olarak göreceksin? Sok kılıcını kınına, geri otur tahtına. Her insan bir fatihtir aslında.”

“Sessizlik sadakattir diye öğrettiler bana. İnsan konuşmaya başladığında mutlaka bir şeylere ihanet edermiş.”

“Gerçeğin açığa çıkması her zaman adaletin tecelli edilmesi anlamına gelmemekteydi. Arzu edilen şey, çoğu zaman hakikatin getirdiği huzuru bastıracak güçteydi.”

“Sessizlikten çıkardıklarımızın yine sessizliğe gideceğinin farkında değiliz.”

“Bilirim ki sevdiklerini kaybetmek insana ölümü sevdirir.”

“Yok etme arzusu insanın kapılabileceği en tehlikeli hevestir.”



Büyülü Eşyalar Koleksiyoncusu kitabı için yaptığım inceleme: https://depresifpatates.blogspot.com/2019/08/buyulu-esyalar-koleksiyoncusu-deger.html


27 Mayıs 2020 Çarşamba

00.00 Biri Sizi Düşünüyor | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere N.G. Kabal’ın yazdığı “00.00 Biri Sizi Düşünüyor” adlı kitabını inceleyeceğim. Herkesin fazlasıyla övdüğü bir kitaptı. Bakalım benim düşüncelerim ne olacak? Bu soruyu cevaplamak için hemen incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan Nazlı mükemmeliyetçi, sınavlarda en yüksek notu alan ve biraz da asosyal birisidir.  Partileri ve arkadaş ortamlarını pek sevmeyen bir tiptir yani asosyal tabiri Nazlı karakteri için oldukça uygundur.

Bir gün bir sınavda Nazlı en yüksek notu kendisinin değil Ezel Alp Tekinoğlu adındaki başka bir öğrencinin aldığını öğrenince sinirlenir ve nerede yanlış yaptığını düşünmeye başlar. Sınavdan sorumlu öğretmenine gidince aralarında geçen diyalog pek iyi işlemez ve öğretmen, Nazlı’ya Ezel ile Jane Austen hakkında bir ödev hazırlamasını ister.

Ne var ki olaylar pek Nazlı’nın istediği gibi gitmez. Ezel oldukça küstah ve sinir bozucudur ve bu durum Nazlı’ya pek kolaylık sağlamıyordur.

Ancak zaman ilerledikçe ödev, ödev olmaktan çıkar ve bu bir iç savaşa dönüşür. Nazlı, yıllardır sakladığı geçmişinin duvarlarının çatladığını ve yavaş yavaş kırılmaya başladığını hisseder. Böylece işler fazlasıyla karışır ve bir sürü insanın yolları tek bir yolda kesişir…

Benim düşüncelerim neler?

Kitabı ilk okumaya başladığımda öyle aman aman çok sevmemiştim ama idare eder bir kitap olduğunu düşünmüştüm. Ortalarına geldikçe kitap bana katlanılmaz geldi ve oldukça bıktım çünkü o kadar çok depresiflik ve hoşnutsuzluk vardı ki, evin içinde artık ben de somurtarak gezmeye başladım, bunaldım. Bu kadar insan bu kadar çok bu kitabı sevdilerse illa ki bir nedeni vardır dedim. Ve haklı çıktım. Yazarımız sonunu öyle bir yazmıştı ki ister istemez kitap bir anda güzel gelmeye başladı. Sonu beni öyle çok mutlu etti ki kitabın çoğu olumsuz özelliği aklımdan uçup gitti ama elbette ki hoşuma gitmeyen bölümlerini de sizlere paylaşacağım.

Birkaç bölümde +18 içerik vardı ve buraları okumamak adına atladım. Nazlı’nın hal ve hareketleri hoşuma gitmiyordu. Her ne kadar problemleri olsa da böyle umutsuz olmasını sevmemiştim ama kitabın sonlarına doğru bu, benim için bir sorun teşkil etmedi çünkü her şey yerli yerine oturdu ve Nazlı’nın hal ve hareketlerinin nedenlerini anlamaya başladım.
Bir diğer garipsediğim şey Nazlı ve arkadaşlarının üniversite çağında olmasıydı çünkü bana daha çok lise çağındaki bireyler gibi geldiler. Yani karakterlerde pek üniversite zamanındaki kişilerin hareketlerine, olgunluğuna rastlayamadım. Bu durumun yazarın kitlesinin genç dediğimiz 12-18 yaş arası olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu kitle aralığına hitap etmek adına böyle karakterler oluşturduğu düşüncesindeyim.

Şimdi size kitapta hoşuma giden şeylerden bahsedeyim. Kitaptaki karakterlerimiz İngiliz Dili ve Edebiyatı okudukları için birçok kitap adı, yazar adı ve alıntı mevcut sayfalarda ve bu benim çok hoşuma gitti. Böylece bilmediğim kitaplar keşfetmiş oldum ve mutlaka bu kitaplardan birçoğunu alacağım. Yazarın kendi cümleleri var bir de. O kadar çok güzel söz söylemiş ki bir sürü cümlenin altını çizdim. Aynı zamanda kapak tasarımı ve ayraç fikrini o kadar çok beğendim ki… Ayraçları şipşak fotoğraf makinelerinden çıkan fotoğraflar gibi olması gerçekten çok hoş.

Kitaba emek verildiği belli. Ama yine de beğenmediğim şeyleri de göz önünde bulundurmak zorundayım. Sonu böyle güzel bitmeseydi zaten büyük ihtimalle kitabı beğenmeyecektim çok fazla. 367. Sayfadan sonra gelişen olaylar beni etkilediği için kitabı beğendim. Kitabımız 430 sayfa. Kötü bir kitap değildi ama aman aman da değildi. Artılarını da eksilerini de kataraktan:

Bu kitaba puanım: 5/10

Umuyorum ki bu incelemem size yararlı olabilmiştir. Bugün de size N.G. Kabal’ın kaleminden olan bir gençlik romanının incelemesini yaptım. İncelememi okuduğunuz için teşekkür ediyor, sevgiyle kalmanızı diliyorum…

Not: Normalde her incelememde alıntılar bölümü yapardım ama bu kitapta çok fazla alıntı olduğu için ve hepsi uzun uzun olduğu için yazmıyorum. Böylece alıntıların güzelliğini de merak etmiş olursunuz diye düşünüyorum. Çünkü eğer alıntıları yazarsam bu inceleme sayfalarca sürer. O yüzden bu günlük benden bu kadar. Sevgiler, saygılar!

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Roverandom | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere J.R.R. Tolkien’in yazdığı “Roverandom” kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Çok uzatmak istemiyorum o yüzden hemen incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Rover, siyah beyaz desenli oldukça şirin bir köpektir. Sarı topuyla evinin önünde oyun oynarken bir büyücü karşısına çıkar. Büyücü, Rover’ın topunu alınca Rover onun büyücü olduğunu fark etmeden büyücünün pantolonun paçasını koparır. Çok sinirlenen büyücü Rover’ı oyuncak bir köpeğe dönüştürür. Böylece Rover, sadece geceleri hareket edebilmektedir ve hareketleri de kısıtlıdır. Bir gün Rover bir dükkâna verilir satılması için ve bir anne tarafından çocuğu için satın alınır. Rover, çocuğun ellerine verilir. Ertesi gün Rover kaçma planı yaparken sahibi olan çocuk ve abisi sahilde yürüyüşe çıkarlar. Rover’ı da cebine koyar küçük çocuk. Ama bu yürüyüş pek iyi geçmez. Çünkü Rover küçük çocuğun cebinden kumlara doğru düşer ve çocuklar bunu fark etmezler. Böylece Rover’ın o andan itibaren serüveni başlar ve başına gelecekler oldukça farklı diyarların kapılarını aralar…

Benim düşüncelerim neler?

Roverandom, çocuk kitabı olarak geçse de bana kalırsa her yaştan bireyin zevkle okuyabileceği oldukça sevimli bir kitap. Küçük ve kısa bir öykü olduğu için tren, otobüs, uçak seyahatleri vb. yolculuklarda okunmak için oldukça uygun bir kitap. Rover’ın maceralarını okurken Rover’la birlikte ben de farklı diyarlara sürüklendim. Tolkien’in daha çok bilinen kitaplarından biri olan “Yüzüklerin Efendisi” yerine bu kitapla Tolkien kitaplarına geçiş yaptım ben. Oldukça da memnun kaldım bu kitabından. Kitabın çıkış hikâyesi de oldukça hoş. Tolkien’in oğullarından biri olan Micheal, küçük oyuncak köpeğini sahilde kaybeder ve çok üzülür. Aramaya çıkarlar ama bulamazlar. Tolkien de Micheal’a üzülmesin diye bu hikâyeyi uydurur. Böylece Roverandom ortaya çıkar.

Oldukça güzel bir kitaptı. Okurken Peren Ercan’ın “Büyülü Eşyalar Koleksiyoncusu” kitabını okumuşum gibi hissettim. O da bana oldukça hoş duygular yaşatan bir kitaptı. Roverandom da büyülerle bezenmiş efsane bir kitap. Küçüklüğü ve kısalığıyla bir cep kitabı sayılabilir. Taşıması kolay ve yer kaplamıyor.

Siz Tolkien’in hiç kitaplarını okudunuz mu? Okuduysanız hangisini okudunuz? En çok hoşunuza giden hangisiydi?

Bu incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Sağlıcakla ve sevgiyle musmutlu kalmanızı diliyorum…

Bu kitaba puanım: 10/10


Küçük Prens | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün aslında yaklaşık 4 gün önce bitirdiğim ama incelemesini paylaşamadığım bir kitabı inceleyeceğimAntoine de Saint-Exupery adlı yazarımızın kaleme aldığı “Küçük Prens” kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelemem hoşunuza gider. Çok uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Küçükken Boa yılanının yediği bir fili içten görünümü ile çizen ana karakterimiz bu resmini büyüklere gösterdiğinde ya ilgi görmemiş ya da resmi yanlış yorumlanmıştır. O günden sonra resim çizmemiş ve büyüklerin ilgilenmesini istediği şeylerle ilgilenmek durumunda kalmıştır. Ama büyümesine rağmen hiçbir zaman büyükleri anlayamamıştır.

Pilot olan bu karakterimizin bir gün uçağı arıza yapar ve çölün ortasına iniş yapmak durumunda kalır. Kimsenin ortalıklarda olmadığı o yerde karşısına sarışın bir çocuk çıkar. İşte bizim Küçük Prens’imiz bu saman sarısı saçlı çocuktur. Çocukluğunu bu küçük çocuğun yaşamında bulan Pilot ile Küçük Prens’in diyaloglarıyla bezenmiş bu hikâyede ezberlerin yıkıldığı harika bir dünyaya dalış yapıyoruz. Elbette ki Küçük Prens sıradan biri değildir orası ayrı bir konu…

Benim düşüncelerim neler?

Büyüklerin at gözlükleriyle baktıkları şu dünyayı harika bir şekilde incelikleriyle eleştiren çok hoş bir kitaptı. Her şeyin göründüğü gibi olmayacağını, farklı bakış açılarına sahip olmamız gerektiğini anlatan çok güzel bir kitaptı. Küçük Prens’in gezdiği, konuştuğu, ayak bastığı yerleri okurken büyük bir keyif aldım. Kim okursa okusun bence herkeste hoş duygular bırakacak fazlasıyla sevimli bir hikâye.

Siz “Küçük Prens” kitabını okudunuz mu? Okuduysanız siz neler hissettiniz?

Bu incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Evlerinizde huzurla, sevgiyle ve sağlıcakla kalmanız dileğiyle iyi günler diliyorum efendim…

Bu kitaba puanım: 10/10

Alıntılar

“Biliyor musun, insan üzgün olunca gün batımının tadına daha iyi varıyor.”
“Ne kavranılmaz bir yer şu gözyaşı ülkesi.”

“Benimkinin güzel kokusu gezegenin dört bir yanına yayılmıştı. Ama ondaki güzellikten kendime bir sevinç payı çıkaramadım.”

“Zaten ben hiçbir şeyin gerçeğine varamadım şimdiye kadar. Yargılarımı sözlere değil, davranışlara göre ayarlamalıydım.”

“Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.”

“Acaba, bir gün hepimiz kendi yıldızımızı yeniden bulabilelim diye mi yıldızlar böyle parlıyor?”

“İnsanların tüfekleri vardır. Ava çıkarlar. Hepimizin rahatını kaçırırlar. Bir de kümeslerde tavuk beslerler. Başka dertleri yoktur.”

“İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. Ama dost satan dükkânlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar. “

“Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”

“İnsan susuzluktan ölecek olsa bile bir dostu olması içini serinletiyor.”

“Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren.”

“İnsanlar hızlı trenlere biniyorlar ama ne aradıklarını bildikleri yok. Koşuyor, heyecanlanıyor, dönüp duruyorlar.”

“Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir…”

“Herkesin bir yıldızı var ama kimseninki birbirine benzemiyor.”


19 Mayıs 2020 Salı

Dönüşüm | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere Franz Kafka’nın yazdığı “Dönüşüm” kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelemem sizin için faydalı olur. Uzatmadan incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş bir şekilde bulur. Ailesini geçindirmek için işe gideceği sırada olan bu durum ailesi ve kendisini şoke eder ve birtakım olaylar yaşanmaya başlar.

Benim düşüncelerim neler?

“Dönüşüm” kitabını dün başlayıp dün bitirdim çünkü 74 sayfaydı ama o 74 sayfada bir sürü güzel kelimeler diziliydi. Yalın bir üslubu vardı. Tek eleştireceğim yönü, Gregor’ın böceğe dönüştüğünde verdiği tepkiydi. Sanki her gün böceğe dönüşüyormuş da her sabah birazcık şaşırıyormuş gibiydi tepkisi. Gregor bence daha çok şaşırabilirdi.

Yani normal bir kitaptı. Kısa olması biraz beni üzdü daha çok olayların temel alınmasını isterdim, uzamasını isterdim kitabın. Kötü bir kitap değildi ama öyle çok aman aman da değildi bence.

Biraz kısa bir inceleme oldu biliyorum ama uzatacak bir şey yok çünkü birazcık daha kitaptan bahsedersem kitabın hepsinden bahsetmek durumunda kalırım. İncelememin ilk başında da belirttiğim gibi umuyorum ki bu incelemem size yararlı olabilmiştir. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın…

Bu kitaba puanım: 6/10


18 Mayıs 2020 Pazartesi

Petey | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere Ben Mikaelsen’ın yazdığı “Petey” kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelememi beğenirsiniz. Sizi çok bekletmemek adına hemen incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Beyin felciyle doğan ama doktorların yanlış teşhisleri sonucu zihinsel engelli olarak görülen Petey, ailesi tarafından 2 yaşındayken akıl hastanesine gönderilir. Akıl hastanesinde bir sürü harika arkadaş edinir ve bu arkadaşları kendisinin ailesi olur. Ama ne var ki istenmeyen sebeplerden ötürü Petey’in arkadaşları yavaş yavaş onu terk etmek zorunda kalırlar. Ama Petey asla pes etmez. Yaşama sevincini asla kaybetmez ve küçük şeylerle mutlu olmasını bilecek kadar da iyi yürekli biridir. Yaşama sıkı sıkı tutunur. Ama artık kendine bir söz verir. Diğerleri gibi onu bırakıp gideceğini ve tekrardan üzüleceğini düşünen Petey, arkadaş edinmek istemez. Ama bir gün yolları Trevor Ladd ismindeki bir çocukla kesişir ve bu ikili aniden tek bir yolda beraber yürümeye başlarlar. Genç bir çocuk ve bir ihtiyarın inanılmaz derecedeki güzel hikâyesinde kaybolmaya hazır olun…

Benim düşüncelerim neler?

Petey kitabı her şeyden önce bana yaşama sımsıkı sarılmam gerektiğini öğretti. O kadar zor durumda olan Petey kötü düşüncelere kendini üzeceğine hayatın güzelliklerine odaklanarak aslında birçoğumuzun yapması gerekeni yapıyor. Kendi sorunlarımın aslında o kadar da önemli olmadığını fark ettim bu kitap sayesinde. Daha zor durumda olanlar var ama yine de onlar yaşama bu kadar âşıkken bizim yaşamı kötülememiz ve onu kendimize layık göremememiz aslında berbat bir şey. Yardımsever insanları okuyup mutlu olurken, duyarsız ve kötü insanları da okuyup o berbat insanlardan nefret ettim. Gerçek bir yaşam öyküsü olması hikâyenin etkileyiciliğine etkileyicilik katıyor. Son sayfalarda gözyaşlarım serbest kalsa da o kadar çok ağlamadım bunun sebebi sanırsam Petey’nin karakterinden kaynaklanıyor olması. Petey karakteri mutlu ve neşeli bir karakter olduğunda son sayfalarda ağlasam da yine de yüzümde buruk bir tebessüm daha çok oluştu. Petey kitabını okuyan herkesin bir şeyler kapacağına ve bu kitabın kalplerinde yer edineceğine eminim.
Kitapta Petey’in her yaştan halini okuyoruz. Ve zamanla değişen her şeyi kelimelerle takip edip biz de yaşıyoruz. Petey, sanki çok uzun zamandır tanıdığım bir arkadaşımmış gibi hissettim tüm kitap boyunca. Şu an bile “Kitap bitti acaba ilerleyen günlerde yokluğunu hisseder miyim ?”diye düşünüyorum.

Bu incelememi okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın…

Bu kitaba puanım: 10/10

Alıntılar

“Büyük vücutlar, eğer akılları küçükse pek işe yaramazlar.”

“Öyle görünüyor ki insanlar dostlarını kaybedince var olma nedenlerini de yitiriyorlar.”

“Herkesin hayattan beklentisi umut ve bir amaçtır.”

“Neden ne zaman bir şeyi sevse ondan ayrılmak zorunda kalıyordu?”

“Babam güzelliğin hep yüzeyde kaldığını ama çirkinliğin en derinlere kadar işlediğini söyler.”

“Hepimiz doğduğumuz andan itibaren ölüyoruz. Yaşamak, o yüzden bu kadar önemli.”


17 Mayıs 2020 Pazar

Aşk ve Dondurma | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün çok ama çok şirin bir kitabı sizin için inceleyeceğim. Jenna Evans Welch’in yazdığı “Aşk ve Dondurma” kitabıyla karşınızdayım bu sefer de. Umarım bu incelememin size bir faydası dokunur. Sizi bekletmeden geçiyorum incelememe.

Ne anlatıyor?

Lina, annesinin ölümü üzerine daha önce hiç görmediği babasının yanına İtalya’ya yerleşir. İtalya’da kalmak istemiyordu ve gitmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Ta ki o gün annesinin uzun zamandır tuttuğu günlük eline geçinceye kadar. Günlüğün sayfalarında gezinirken İtalya’nın ünlü turistik yerlerini ve tatlıcılarını keşfetmesiyle o yaz ayı Lina için diğer yazlardan farklı olacaktır. Yanında İtalya’yadaki 2. Gününden tanıdığı Ren ile İtalya’nın eşsiz sokaklarında annesinin ve yaşadıklarının sır perdesini aralamaya çalışırlarken Lina’nın bildiği şeylerin hepsi şekil değiştirip asıllarıyla ortaya çıkacaktırlar.

İtalya, Lina’nın hayallerinin şehri mi olacak yoksa onun için tam bir cehenneme mi dönüşecek?..

Benim düşüncelerim neler?

Kitap çok ama çok tatlıydı. Genç bir kızın hayatın koskocaman yükünü omuzlarına yükleyip annesi hakkında daha çok şey öğrenme çabasını okuyoruz bu hoş mu hoş kitapta. Dondurmalarla ve aşkla bezenmiş bu şirin kitap eminim hepimizin kendimizden bir şeyler göreceği bir kitap olacaktır. Lina’nın düşüncelerinin komikliği ve İtalya’nın efsane bir şekilde betimlenmesi çok hoşuma gitti. Sanki İtalya’nın sokaklarında ben de Lina ile birlikte geziyormuşum gibi hissettim her bir sayfada. Tarihi eserlerin hikâyelerinin anlatılması da genel kültür açısından olumlu bir katkı sağlamış bence okurlara. Elimden bırakamadığım sevimli bir kitaptı. Kapak tasarımını da pek beğendiğimi eklemeden geçemeyeceğim. Tekrar ve tekrar söylediğim gibi aşırı sevimli ve tatlı bir hikâyeydi. Umuyorum ki siz de Lina’nın İtalya’daki dünyasına dalmaya hazırsınızdır…

İncelememi okuduğunuz için teşekkür ediyor, sağlıcakla kalmanızı diliyorum!

Bu kitaba puanım: 9/10

Alıntılar

“Her yeni başlangıç bir başka başlangıcın sonundan doğar.”



*

Cadı Avcısı | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere Virginia Boecker’ın yazdığı “Cadı Avcısı” kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelemem sizin için faydalı olur. Uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Elizabeth Grey, kraliyetin sahip olduğu en başarılı ve seçkin cadı avcısıdır. Sadakatle bağlı olduğu Kraliyet’e karşı tüm görevlerini yerine getirmektedir. Ama bir gün Kraliyet’e karşı yaptığı onca fedakârlığa rağmen Kraliyet, Elizabeth’i büyücü olmakla suçlar.

Bunun üzerine hapse atılıp yakılmak üzere bekletilen Elizabeth’in yardımına hiç beklemediği bir el uzanır. En büyük düşmanı ve kraliyetin en yetenekli büyücüsü Nicholas Perevil’indir bu el. Nicholas, Elizabeth’i kurtarır ancak Nicholas’ın bir şartı vardır:

Elizabeth, Nicholas’ın üzerindeki laneti kaldıracaktır.

Bunun üzerine Elizabeth, Nicholas ve onun yanındaki diğer büyücülerle kalmaya başlar. Ancak bir sorun daha vardır. Nicholas ve yanındaki diğer büyücüler Elizabeth’in bir cadı avcısı olduğunu bilmemektedirler. Ve eğer bunu öğrenirlerse Elizabeth’in başı olduğundan da fazla belaya girecektir. İhanetler ve sihir ile bezenmiş bu hikâyede iyinin kim olduğu tartışılacak ve tüm gerçekler ortaya çıkarılacaktır. Elizabeth’in kalbi bir Şifacı için çarpmaya başladığında ise işler iyice garip bir hal almaya başlar…

Benim düşüncelerim neler?

Çok güzel bir kitaptı. Kitap hakkındaki incelemeleri okumadığımdan da benim için aslında sürprizlerle dolu oldu. Bana kalırsa kitabın tek sorunu sonuydu. Sonu bence daha çarpıcı bitmeliydi. İllüzyon ile gerçeğin o keskin ayrımını daha iyi hissetmeliydik. Yani sonu beni pek etkilemedi. Normalde kitaplar bittiğinde ağzım bir karış açık bir şekilde kitabın bitmesinden kaynaklanan mutlu bir buruklukla kitabın kapağını kapardım. Ama bu kitapta pek öyle olmadı maalesef. Sonu beklediğim gibi şaşalı bitmedi.  Bu yöndendi bence kitabın tek eksiği. Onun dışında fazlasıyla güzeldi. Okurken elimden bırakamadım. Kitabın arkasında da bahsedildiği üzere bir fantastik kitapta olması gereken her şey var: ihanet, büyü, kılıçlar…

Dediğim gibi oldukça hoş ve etkileyici bir kitaptı. Kapak tasarımının üç boyutluymuşçasına olması da ayrı bir hoştu.
Umarım bu incelemem sizin için faydalı olabilmiştir. Kendinize çok ama çok dikkat etmeniz ve evde kalmanız dileğiyle…

Bu kitaba puanım: 8/10

Alıntılar

“En büyük düşmanınızın dövüştüğünüz şey değil, korktuğunuz şey olduğunu anlayacaksınız.”

“Kendini hangi durumda bulursan bul, imkânsız veya mümkün görünmese bile sana doğru geleni yap. Ve inançlı ol. Gerisi kendiliğinden gelir.”




11 Mayıs 2020 Pazartesi

Isla ve Mutlu Son | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar! Bugün sizlere Stephanie Perkins’in yazdığı “Anna ve Fransız Öpücüğü” kitabıyla başlayan serinin 3. Kitabı olan “Isla ve Mutlu Son” kitabını inceleyeceğim. Umuyorum ki bu incelememden hoşnut kalırsınız. Uzatmadan hemen incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Josh, kendini karikatürlerinde ve çizimlerinde kaybeden lise son sınıf öğrencisi. Isla ise lisenin başından beri Josh’tan deli gibi hoşlanan çalışkan, şirin ve kendi halinde bir kızdır. Tesadüfen karşılaştıkları Kısmet adındaki kafede Isla dişlerindeki problem yüzünden uyuşturulmuştu ve o yüzden pek kendinde değildi. Josh da yan masadaydı ve bu karşılaşma üzerine Isla aşkın o kadar da imkansız ve uzakta olmadığına inanmaya başlar.

Ancak aşk belki de çoğumuzun deneyimlediği üzere o kadar kolay elde edilen bir şey değil. Isla ve Josh’ı zorlu bir yol bekliyordur. Peki, Isla ve Josh bu zorlu yolculukta ellerini bırakmadan aşklarına sarılıp tüm zorluklara göğüs gerebilecekler mi? Aşk ve kader onların yüzüne gülecek mi?

Benim düşüncelerim neler?

Evet, bir seriyi daha bitirdim. Üzülerek söylüyorum ki keşke bitmeseydi diyebileceğim bir seri olmadı. Tam tersi iyi ki bitti dedim. O kadar baydı ki kitap hemen bitsin diye bugün bir çırpıda bitirdim. Bana kalırsa yazarın problemlerinden bir tanesi aşkı ön planda tutacağına +18 içeriği ve çok özür dileyerek söylüyorum ki öpüşmeleri ön planda tutmuş. Öyle ki okurken 18 yaşındaki insanları değil de 27 ya da 28 yaşlarındaki insanları okuyormuşum gibi hissettim. Bana kalırsa bu çok rahatsız ediciydi. Okur kitlesi 12-18 yaş arası olduğunu tahmin ediyorum bu yazarımızın. Bundan dolayı kitlesine uygun bir üslupla kaleme almalıydı bu eserini. Yani en küçüğünden en büyüğüne kadar çeşitli yaşlardaki herkes okuyor. Bunu göz önünde bulundurmasını istedim.

Yanlış anlaşılma olmasın lütfen, arada bir kitapların çoğunda böyle içerikler oluyor ama yazarlar bunu uzatmıyor. Her sayfada bulunmuyor bunlar. Bu yüzden rahatsız olanlar atlayabiliyorlar kolayca bu bölümleri. Ama bu seride aşka odaklanılacağına böyle şeylere ağırlık verilmesi kitabı okurların gözünde soğutmaktan başka bir şey yapmamış bence. Serinin ilk kitabından itibaren bir hayal kırıklığı yaşıyordum zaten çünkü övülenin aksine tüm kitaplar aynı şekilde çıktı.

Yazarın kaleminin geliştirilmeye açık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bundan sonraki kitaplarında umuyorum ki böyle şeylere ağırlık vereceğine konuya ağırlık verir. Daha çok duygusal öge sıkıştırır. Aynı zamanda gereksiz yere kavgaları da azaltır inşallah. Diğer kitaplarda bu olmasa da Isla kitabındaki –DİKKAT SPOİLER İÇERECEK ŞİMDİ SÖYLEYECEKLERİM- Josh ve Isla ayrılığı bana biraz saçma geldi.

Elbette ki kitabı siz beğenmiş olabilirsiniz. Size saygım sonsuz. Ama pek benlik bir kitap değildi. Umarım bu incelememi beğenmişsinizdir. Siz “Isla ve Mutlu Son” kitabını okudunuz mu? Bana katılıyor musunuz yoksa kitap hoş muydu?

Sağlıcakla ve sevgiyle kalmanız dileğiyle!..

Bu kitaba puanım: 3/10

Alıntılar

“Her zaman dürüstlüğün insanları daha güçlü kıldığını düşünmüştüm.”

“Hayatımın rahat hissettiren alanlarını terk etmediğim sürece daha büyük bir mutluluk yaşama şansımın olmayacağını öğrendim.”

“Belki de, geleceklerini bilen insanlardan ilham almak sorun değildir.”


Not: Bir önceki incelememde kullandığım resmi tekrardan kullandım çünkü USB cihazını bulamadığım için telefondaki resmi bilgisayarıma aktaramadım. Bunun için affınıza sığınıyorum…

Anna ve Fransız Öpücüğü için yaptığım kitap yorumum:https://depresifpatates.blogspot.com/2020/05/anna-ve-fransz-opucugu-kitap-yorumu.html

Lola ve Komşu Çocuğu için yaptığım kitap yorumum: https://depresifpatates.blogspot.com/2020/05/lola-ve-komsu-cocuk-kitap-yorumu.html


8 Mayıs 2020 Cuma

Lola ve Komşu Çocuk | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün size 2 gün önce bitirdiğim bir kitabın incelemesini yapacağım. Stephanie Perkins’in yazdığı “Anna ve Fransız Öpücüğü” adlı kitapla başlayan serinin 2. Kitabı olan “Lola ve Komşu Çocuk” kitabını inceleyeceğim. Umuyorum ki bu incelememden memnun kalırsınız. Daha fazla uzatmadan geçiyorum hemen incelemeye.

Ne anlatıyor?


Dolores Nolan, takma adıyla Lola, oldukça sakin bir hayata sahipti. Modaya düşkündü. Ama modadan kastım kıyafetlerden çok Lola, kostümlere inanan biri. Lola’nın hayatı bahsettiğim üzere sakin bir şekilde ilerlerken korktuğu başına gelir. Eski komşuları olan Bell ikizleri tekrardan yan eve taşınırlar. Geçmişiyle yüzleşmeye hazır olmayan Lola, Calliope ve Cricket Bell ikizlerini görünce geçmişin tozlu sayfalarından yüzeye çıkan anılar hayatına hücum etmeye başlar. Oldukça havalı olan rockçı erkek arkadaşı Max ile olan birlikteliği Bell ikizleri olayının üstünü az da olsa örtebilir mi? Lola’yı düşüncelerinden kurtarabilecek mi? Peki bu Max ile Lola aşkı bahsedildiği gibi sonsuz mu?

Benim düşüncelerim neler?

Bana kalırsa “Lola ve Komşu Çocuk” kitabı bana “Anna ve Fransız Öpücüğü"nden az da olsa daha samimi geldi. Ya da ben yazarın diline alışmaya başlıyorum. Elbette ki diğer kitapta olan rahatsızlığım gibi bu kitapta da birtakım rahatsızlıklarım oldu. Özellikle reşit olmayan bireylerin yaptığı şeyler hiç ama hiç hoş değil. Reşit olsalar bile doğru olmayan şeyler normalmiş gibi gösterilmiş. Normalde izlediğimiz dizilerde ve filmlerde de olan bu şeylerin -örneğin Netflix dizileri- meşrulaştırılarak gösterilmesi uygun değildi. Ama yine de bana Lola’nın ortamı daha samimi geldi. Özellikle de Cricket karakteri gönlümde taht kurmayı başardı çünkü ilk kitabın da karakterlerini temel alırsak Cricket çok efendi ve kibar kalıyor. Aynı zamanda ilk kitabın karakterlerinin bu kitapta da yer alması kitabı sevimli kılmış. Özellikle hoşuma giden ayrıntılardan bir tanesi Lola’nın da gözlüksüz hiçbir şey görememesi. Aynı şey benim için de geçerli olduğundan Lola’yı çok iyi anlıyorum.
Dediğim gibi hoşuma gitmeyen şeyler bu kitapta da vardı. Kitap yine pek hoşuma gitmedi o yüzden sadece Cricket’ın o güzel kalbinin hatırına;

Bu kitaba puanım: 5/10

Umuyorum bu incelemem sizin için yararlı olabilmiştir. Kendinize çok iyi bakın, şu karantina günlerinde evde sağlıcakla kalın!

Alıntılar

“Nefret ettiğimiz şeylerden bahsetmek kolay ama bazen bir şeyi tam olarak niye sevdiğimizi açıklamak zor oluyor.”

“Hayat ne elde ettiğin değil, elde ettiğinle ne YAPTIĞINDIR.”

“Bir insanı başkası için mükemmel kılan o kişinin kusurlarıdır.”


Anna ve Fransız Öpücüğü Kitap Yorumum: https://depresifpatates.blogspot.com/2020/05/anna-ve-fransz-opucugu-kitap-yorumu.html