Hepinize selamlar! Bugün sizlere Stefan Zweig’in yazdığı “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” isimli kitabı inceleyeceğim. Umarım bu incelemem hoşunuza gider. Çok fazla uzatmadan incelememe geçiyorum.
Ne anlatıyor?
Küçüklüğünden
beri aynı adama âşık olan bir kadının içinde tutamadığı duyguları artık
sayfalara dökmesini ve isimsiz bir şekilde, adama mektup olarak göndermesini
okuyoruz.
Benim düşüncelerim neler?
Hikâye
boyunca ana karakteri sadece mektubun el verdiği ölçüde tanıyoruz. Bana kalırsa
kadın karakterimizin karşısındaki adama bu kadar bağlanmasının sebebi
küçüklüğünde kendi sahip olamadığı şeylerin bu adamın sahip olması –örneğin
kitapta bahsedildiği gibi binlerce kitap- ve kendisinde merak duygusu
oluşturması. Kendisinde takıntı olarak varlığını sürdüren bu aşk; kendi içinde
öyle büyümüştür ki kendi gururunu, onurunu ve benliğini yok sayarak kendini
tamamen bu adama adamıştır. Ama ne var ki bu adam hiçbir zaman kadının
varlığından haberdar olmamıştır. Hayatında beraber olduğu diğer kadınlar gibi
bu kadınla da beraber olmuş ve onu unutmuştur, çocukluğundan itibaren kadının
bakışlarının farkında olmamıştır. Bu yüzden ki kadın karakterimiz mektuba
başlarken “Sana, beni asla tanımamış olan sana.” yazar.
Kadın tek
taraflı aşkını yaşıyor yaşamasına ama sizce böyle bir şeye aşk denilebilir mi?
Okurken
psikolojisini derinden hissettiğim için hem üzüldüğüm hem de kendisine karşı
nötr olduğum bir karakter oldu. Stephen Zweig, karakterin psikolojik durumunu öyle
inceliklerle işlemişti ki zaten ince olan kitap şıp diye bitti. Bundan sonra da
Zweig’in diğer kitaplarını da mutlaka okuyacağım.
Siz
“Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” isimli kitabı okudunuz mu? Sizin
düşünceleriniz neler?
Umarım bu incelemem hoşunuza gitmiştir. Kendinize çok iyi bakın, huzurla kalın…
Bu kitaba
puanım: 10/10
Alıntılar
“Yalnızca
yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler,
ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferinde gevezeliklerle
harcarlar, yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında çok şey okumuşlardır,
duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler. Onunla bir
oyuncakmışçasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen erkek çocukları gibi,
onunla böbürlenirler.”
ben bu kitabı okurken kadına sinirlene sinirlene kitabı zor bitirmiştim. bir psikolog hem erkek karekteri hem kadın karekteri tahlil etmiş ve onların bu durumlarını hastacıl bulmuştu bencede öyle .okurken bende büyük bir aşktan ziyade büyük bir hastalık gördüm. galiba düşüncelerini öyle yada böyle dile getirdiğim için böylesine yoğun duyguları bütün ömür içinde tutmak bana akıl dışı geliyor
YanıtlaSilOkurken bana kalırsa yazarın dikkat etmemizi istediği şey de buydu. İki tarafında hastalıklı düşüncelerini iyice analiz etmemizi sağladı. Yorumunuz için teşekkür ediyorum. Düşüncelerinizi hiçbir zaman içinizde tutmak zorunda kalmamanız dileğiyle... :)
Silokuduydum unuttum ama bencesi de güzeldi haklısıın :)
YanıtlaSilEvet hoştu bir oturuşta okunabilecek iyi bir kitaptı.:)) <3
Sil