Light Pink Pointer

20 Ağustos 2022 Cumartesi

Nisan, Mayıs ve Haziran Ayında Okuduklarım | Toplu Kitap Yorumu

Hepinize selamlar. Yoğunluktan kaynaklı bloğumu çok aksattım. Yaklaşık 4 aydır inceleme yazmıyordum. Artık yazmam gerektiğini ve bu döngüyü bozmam gerektiğine karar verdim. Bu yüzden yine karşınızdayım. Bir an önce toplu inceleme yazıp okuduğum kitapları aradan çıkarmak istiyorum. Kısa kısa her kitaba biraz değineceğim. Seri olan kitapların ilk kitabını inceleyecek, devam kitaplarının sadece ismini yazacağım. Umarım bu incelemem sizler için yararlı olur.

Jane Eyre | Ne anlatıyor, benim
düşüncelerim neler?

Jane Eyre, anne babasının ölümü üzerine akrabalarının evinde yaşamaya başlar. Ne var ki bu akrabalar korkunç kişilerdir ve kendisine eziyet çektirmekten başka bir şey yapmazlar. Bu şekilde bir süre daha yaşayan Jane, en sonunda yatılı okula verilir. Yatılı okulda kendini oldukça geliştirir ve oradan öğretmen olarak mezun olur. İş için ilan verdiğinde en sonunda bir ev bulur ve bu evde küçük bir kıza öğretmenlik yapmak için görevlendirilir. Ama planda olmayan bir şey olur. Jane, ev sahibine karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Bu olmadık aşk ise birçok hayatın kökünden değişmesine vesile olur…

Okuduğum en güzel kitaplardan bir tanesiydi. Yazıldığı dönemin çok ötesindeydi. Jane’in döneminin kadın yapısından farklı oluşu ve 21. Yüzyılda yaşamama rağmen Jane’in davranışlarının birçoğunu şu ana göre bile oldukça olgun ve düşünceleri bulmam bence her şeyi açıklıyor. Eksiksiz bir kütüphane ve inanılmaz bir hikaye için Jane Eyre her okura lazım. Şimdiden iyi okumalar!

Bu kitaba puanım: 9/10

Gölge ve Kemik | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Alina ve Malyen birlikte büyümüş iki yetim kişidir. Yetimhanede bir şekilde hayatta kalan bu ikili günün birinde asker olarak orduya katılırlar. Karanlıklar Efendisi’nin yarattığı sis bulutunun arasından geçerken saldırıya uğrarlar. Herkes çaresizken bir anda bir mucize gerçekleşir. Alina Starkov, parıl parıl parlamaktadır.

O anda herkes anlar ki Alina yüzyıllardır kayıp olan bir Grisha türüne aittir. Grishalar özel güçleri olan bireylerdir.  Rüzgâr, dalga ve ateşi yönetebilmektedirler. Ama şu ana kadar hiç kimse güneşin gücüne sahip bir Grisha görmemiştir. Bunun üzerine ortalık iyice çalkalanır ve kimin iyi kimin kötü olduğu anlaşılmayan birtakım olaylar meydana gelir…

Genel olarak keyifle okuduğum bir kitaptı. Grisha evreni her ne kadar klasik de görünse güzel ve incelikli bir şekilde oluşturulmuş ve kurgulanmıştı. Okurken herhangi bir rahatsızlık duymadım. Fakat yine Grisha evrenini konu alan ama farklı bir konuya sahip olan “Kargalar Meclisi” serisini çok daha fazla beğendiğimi belirtmeliyim. Sırf “Kargalar Meclisi”ni okumak için bile Gölge ve Kemik serisi okunabilir.

Bu kitaba puanım: 7/10

Uğultulu Tepeler | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?
Günün birinde Mr. Lockwood isimli bir beyefendi kiralık bir ev tutmak ister. Bunun üzerine bir ev bulur ve oraya yerleşir. Buraya yerleştikten sonra evin diğer tarafında yaşayanlarla da tanışmak ister ve oraya bir ziyarette bulunur. Evde yaşayanlar oldukça gariptirler ve aynı zamanda asık suratlıdırlar. Bunun üzerine evin kâhyasından durumun ne olduğunu öğrenmeye çalışır ve şoke edici bir sürü şey öğrenir. Nesillerdir devam eden zulüm dolu bir hikâyenin izlerini taşıyan bu kişiler bir anda Mr. Lockwood denen bu beyefendinin hayatının merkezine oturur. Zulüm, nefret, aşk ve özlem içeren bu hikâye Lockwood’un hayatını tepetaklak eder.

Güzel başlayan bu kitap son 100-200 sayfasında oldukça sabır gerektiriyor. İyi bir psikolojideyken okunması gereken bir kitap. Açıkçası ciddi anlamda son sayfalarda bunaltıyor. Kurgu güzel olsa da bana kalırsa bazı şeyler oldukça uzatılmıştı. Karakterler de – özellikle Heathcliff- beni oldukça sıktı ve bir kaşık suda boğdurtmak istedi. Son sayfalar dediğim gibi olsa da kitabın geneli hoştu ve okunabilirdi. İki neslin aile içi kavgalarını konu edinen bu kitap Jane Eyre’ı okuyunca biraz hayal kırıklığına uğrattığı. Yazarlar her ne kadar farklı olsa da kardeş oldukları için olsa gerek Jane Eyre gibi bir kitap bekleyip umutlanmıştım. Bu da biraz benim hatamdı. Yine de okunabilir ve güzel bir kitaptı.

Bu kitaba puanım: 7/10

Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Poyraz Musa isimli bir ağa, Lozan Antlaşması sonucu giden Rumların yaşadığı bir adaya yerleşmek ister. Herkes bu isteğine şaşırır çünkü adada kimse yoktur. Koskoca ağa yalnız başına ne yapacaktır? Yine de tüm işlemler halledilir ve Poyraz Musa adaya yerleşir. Ama beklemediği bir şeyle karşılaşır. Adada yalnız değildir. Rumları almak için gelen gemilerden saklanan Vasili isimli bir Rum, hala adadır. Ama Vasili ile bir türlü karşılaşamaz Poyraz Musa. Sadece kendisini sürekli izleyen bir karaltı görür. Vasili ise kendine söz vermiştir. Bu adaya çıkan ilk kişiyi tüfeğiyle vuracaktır. Ancak her ne kadar kendine söz vermiş olursa olsun bir türlü Poyraz Musa’yı vurmak içine sinmez. Bunun üzerine bu ikilinin kaderi birbirine bağlanır ve oldukça duygusal bir öykü çıkar ortaya.

Çok güzel bir kitaptı. Kelimelerle anlatılamaz. Rumların bulundukları ve ev dedikleri bu topraklardan ayrılırken hissettikleri o üzüntü, acı ve evlerini bırakmanın getirdiği kederi okuyan herkes ister istemez duygulanır. Ciddi anlamda insanı sarsan bir romandı. Savaştan sizi nefret ettirmenin de ötesine taşıyacak, bol bol millet sevgisiyle sarılacağınız mükemmel bir kitap. İlk başlarda yavaş ilerlese de ortalarda oldukça açılıyor. Herkese önerimdir. Tarih bilginize bilgi katmak için de birebir.

Bu kitaba puanım: 8/10

Kitapçı Mendel | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?
Mendel işi gücü sadece kitap okumak olan ve dış dünyayla tamamen bağlarını kesmiş bir sahaftır. Öyle bir bağlarını kesmiştir ki dünyayla ülkede yaşanan savaştan habersizdir. Bu şekilde yaşayıp giderken günün birinde istediği bir derginin gelmemesi sonucu yayınevine mektup yazar ve gönderir. Savaş zamanında gönderilen bu mektubu yadırgayan yetkililer ise mektubun herhangi bir suç unsuru olabileceğini düşünüp Mendel’i tutuklarlar. Savaş kamplarından birine gönderilen Mendel ise kendisini kitaplardan oluşan kendi dünyasından çok daha farklı bir dünyada bulur.

Savaşın insan üzerindeki psikolojisi güzel bir şekilde işlenmişti işlenmesine ama bana kalırsa burada anlatılmak istenen savaş psikolojisinden ziyade bir insanın hayatının merkezine koyduğu bir şeyin bir anda ortadan kaybolması veya yok olmasının yıkıcı etkileriydi. Mendel için hayat kitaplardan emanetti. Oysa o onlardan aylarca uzak kaldı. Ve sonunda çöktü. Bu hepimiz için geçerli değil midir zaten? Bir şey ne kadar hayatımızın merkezinde olursa o şeyin yokluğu veya o şeyde istediğimiz başarıyı elde edemememiz bizi sanki hayatımız mahvolmuş veya bitmiş gibi hissettirir. Çünkü bütün bir hayatımız ondan ibaret olmuştur. Bu yönden Mendel’in psikolojisinin çok güzel bir şekilde yazıldığını düşünüyorum. “Kitapçı Mendel” içinde aynı zamanda “Kızıl” isimli başka bir öyküyü barındırıyor. Ona da bayılmıştım. Onu burada incelemeyeceğim çünkü daha önce incelemiştim. Buraya tıklayarak incelememe ulaşabilirsiniz.

Bu kitaba puanım: 10/10

Kuşatma ve Fırtına

“Gölge ve Kemik” kitabının devam kitabı. Spoiler olmasın diye sadece puanımı yazacağım.

Bu kitaba puanım: 7/10

İçimizdeki Şeytan | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Ömer arkadaşı ile birlikte bindiği bir botta karşılarında oturan bir hanımefendi görür ve bir anda kalbini ona kaptırır. Sanki daha önceki hayatında onunla berabermiş gibi hisseder. En sonunda kızla konuşmak için yanına giderken kızın yanında bir akrabasını görür ve bu şanstan istifade kızla konuşmaya çalışır. Kızın ismi ise Macide’dir. Gittikçe Macide’ye gönlünü kaptıran Ömer, duygularının karşılıksız olmadığını öğrenir bir zaman sonra. Evlenmeye karar verirler ama bu karar ikisinin de hayatını rayından çıkaracaktır. Bir tutkuyla evlenen bu çifti korkunç olaylar beklemektedir…

İnsanın içindeki kötülüğü sürekli olarak başka birine atmaya çalışmasından doğan “İçimizdeki Şeytan” aslında içimizdeki kötülüğün kimseye atılamayacağını, kötülüğün kendisinin de “şeytan”ın da kendisinin insanın kendisi olduğunu bize sunuyor. Toplumsal problemlerle birlikte iyice şekillenen ve darbeler alan Macide ve Ömer aşkı bize Sabahattin Ali’nin toplum sorunlarıyla bireysel sorunları harmanlayıp harika bir eseri nasıl ortaya çıkardığını gösteriyor. Sabahattin Ali Türk yazarlar arasında en sevdiğim yazar. Bu kitabına da hayliyle âşık oldum. Para kazanma derdi ve hırsı, bağımlılıklar ve toplumsal diğer sorunların insan ilişkileri ve karakteri üzerindeki tesirlerini okumak, ve bunu Sabahattin Ali’nin kaleminden okumak, çok çok çok ayrıydı. Herkese tavsiyemdir “İçimizdeki Şeytan.”

Bu kitaba puanım: 9/10

Çocukluk | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Tolstoy’un kendi çocukluğunun izlerini kitabımızın ana karakteri Nikolenka üzerinden anlatıyor. Aile bağlarını, çocuk aklıyla düşündüklerini, ilk aşkı ve sayısız daha nice duyguyu küçük bir çocuğun kalbinden okuyacağımız bu bir oturuşluk kitap kalbinizi yumuşacık yapacak!

Bu kitaba puanım: 9/10

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Sabahattin Ali ve birkaç arkadaşının kurduğu Markopaşa dergisindeki yazıların yer aldığı bir kitap. Aynı zamanda Markopaşa hakkında da ayrıntılı bilgiler edinilebilecek bir kitap. Sabahattin Ali’nin düşüncelerini ve yazılarını okudukça dönemini aşmış ve kendini oldukça geliştirmiş olduğunu görüyoruz. Bir kere daha kendisine hayran kaldım. Yazıları okudukça ülkemize dair birçok şeyin hiç değişmediğini fark ettim. Gazeteciliğe getirilen sınırlamalar, özgür düşünce ortamının olmaması, ekonomik sıkıntılar, halkın bu ekonomik sıkıntılar karşısında çektikleri ve daha nicesi… Markopaşa’nın amacı ise halkı bilinçlendirmek ve kendi ve halkın düşüncelerini hükümet her ne kadar engel olmaya çalışsa da yayabilmek.

Herkesin okuması gereken yine çok güzel bir eser.

Bu kitaba puanım: 10/10

Rüzgarın On İki Köşesi | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Ursula K. Le Guin’den okuduğum ilk kitaptı. 12 adet öyküden oluşuyor. Öyküler bilim kurgu tadında. Özellikle Üstatlar ve diğer birkaç öyküsünü bayılarak okudum.

Bu kitaba puanım: 8/10

On Kişiydiler | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

On farklı kişi on farklı mektup alır. Farklı yaş grupları ve farklı meslek gruplarındaki birbirinden alakasız on kişi aldıkları bu sahte mektuplar üzerine bir malikânede bir araya gelirler. Evin sahibi evde değildir, onun yerine hizmetliler misafirleri karşılar. Yerleştikten ve yiyip içtikten sonra bir anda malikânenin bir yerinden bir ses gelmeye başlar. Bu ses hayatlarını kökünden değiştirecek o şeyi söyler: burada toplanan 10 kişinin onu da bir şekilde birilerinin hayatını sona erdirmiş yani o kişileri öldürmüşlerdir. Bunun cezası olarak her gün bu on kişiden biri masalarına bırakılan bir şiirin bahsettiği şekilde ölecektir. Mesela şiirde baltayla öldürüleceği yazıyorsa o kişi baltayla öldürülecektir. Tabii kimin nasıl öleceği belli değildir. Aynı zamanda konuklar katilin aralarından biri olduğunu öğrenince iyice paniklerler. Bunun üzerine kime güveneceğini bilmeyen bu on kişi katili bulmaya çalışırlar.

Okurken oldukça merakta kaldığım ama sonu beni pek de tatmin etmeyen bir kitaptı. Özellikle John Verdon’ın kitaplarını okuduktan sonra onunki gibi devasa bir kurgu ve son beklerdim. Maalesef bana bunu vermedi ve sonda “Ciddi misin?” dedirtti. Ama yine de büyük bir merakla okuduğumu itiraf etmeliyim. Okunabilir bir kitaptı ama sonunu aman aman beklememek gerek. Şiirle ölümlerin aynı olması fikri ise güzeldi.

Bu kitaba puanım: 8/10

Yalnızlık Paylaşılmaz

Özdemir Asaf’tan okuduğum, güzel ve kaliteli şiirlerle bezenmiş bir kitaptı. Aşk şiirleri okumayı sevenlere şiddetli önerimdir.

Bu kitaba puanım: 9/10

Outliers | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Outliers bize insanın başarılı olmasının sadece çok çalışkan olmakla alakalı olmadığını anlatıyor. Elbette ki çok çalışmak büyük bir faktör ama Outliers buna aynı zamanda “fırsatı iyi değerlendirmek” ve “kültürel, ailevi, genetik” faktörleri de ekliyor. Özellikle başarılı olan insanların karşısına her zaman bir “fırsat”ın çıktığını ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirdikleri için başarılı olduklarını anlatıyor Outliers. Fırsatı değerlendirmenin sonuçlarına ve aynı zamanda başarının kimi zaman doğduğunuz yıla, ırkınıza ve kültürel, ailevi değerlerinize göre nasıl değiştiğini ve bunun sonuçlarının ne olduğunu da inceliyor. Okuduğum en güzel ve kaliteli kitaplardan bir tanesi. Kendinizi geliştirmek için oldukça ideal. Sıkılmadan dolu dolu okunan bir kitap.

Bu kitaba puanım: 10/10

Çöküş ve Yükseliş

Gölge ve Kemik serisinin 3. Kitabı. Spoiler olmasın diye sadece puanımı yazacağım.

Bu kitaba puanım: 7/10

Çakıcının İlk Kurşunu | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Sabahattin Ali’nin öyküleri, şiirleri ve denemelerinden oluşan bir kitap. İsmini de içinde geçen “Çakıcının İlk Kurşunu” öyküsünden alıyor. Çakırcalı Efe günün birinde babası adaletsiz bir şekilde öldürülünce tüm kötülere ve kötülüklere karşı bir savaş açar ve gittikçe kötülerin korkulu rüyası olur. Bir nevi halkın kahramanına dönüşen Çakırcalı Efe adaletsizliğe ve kötülüğe karşı açtığı bu savaşla devletin yapması gereken sorumluluğu halkına karşı kendisi yapar.

Yine çok sevdiğim bir kitabı oldu Sabahattin Ali’nin. Toplumun sorunları ve yaşadıkları üzerine yazılarıyla onlara yol göstermeyi amaç edinen Sabahattin Ali yine bize kaleminin kalitesini ve güzelliğini kanıtlıyor. Diğer kitaplarda alıntı paylaşmadım ama bu kitap için bir alıntı paylaşmak istiyorum. Bu alıntıdan Sabahattin Ali’nin nasıl döneminin çok üstünde bir yazar olduğunu görecek, hatta 21. Yüzyılı bile aşmış bir yazar olduğunu görecek ve kadına verdiği değeri bir kez daha anlamış olacağız.

“Kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz, (almak, vermek) bu tabirler kadını kıymetten düşüren, ona ahkar (en hakir) mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarından çıkarmalıdır; bilmelidirler ki iki cins birbirleriyle hayatlarını birleştirirken yuvaya getirdikleri aynı kıymette şeylerdir ve koca mal sahibi değil, ortak, hayat ortağı demektir.”

Bu kitaba puanım: 10/10

İntibah | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Ali Bey günün birinde arkadaşlarıyla pikniğe gider. Sıradan bir günün sıradan bir saatinde ne olacaksa o oluyordur. Ta ki arabayla önlerinden bir hanımefendi geçene kadar. Ali Bey kalbini bu hanıma kaptırır. O kadar güzel ve o kadar göz alıcıdır ki… Bu hanımefendinin ismi Mehpeyker’dir. Hayattan ve aşktan habersiz Ali Bey ilk defa böyle şeyler hissettiği için Mehpeyker’in de kendisine karşı gösterdiği ilgiyi gerçek sanır. Ama daha sonralarında Mehpeyker’in gerçek yüzünü görecek olan Ali Bey hatalarından dönmek için çok geç olduğunu anlayacaktır.

İyi ve kötünün ne olduğu karakterler üzerinden keskin bir şekilde anlatıldığı “İntibah” aynı zamanda Türk edebiyatının ilk romanı olma özelliğini de taşıyor. Aşktan gözü dönen Ali Bey’in aşkı yüzünden çöküşü, yaşadıklarının karakteri üzerindeki tesirleri ve Mehpeyker ile Dilaşub karakterleri üzerinden saf iyi ve saf kötünün anlatılması oldukça incelikli bir şekilde okura aktarılmıştı. Mehpeyker hakkında söylenenleri umursamayıp kendisini de çevresindekileri de yakan Ali Bey’den körü körüne bir şeylere inanmamayı ve son pişmanlığın fayda etmediğinden ötürü bir şeyleri iyice araştırıp sonsuz güven duymamayı öğreniyoruz.

Bu kitaba puanım: 8/10

İrade Eğitimi | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Jules Payot bu kitabı özellikle gençlere yol göstermesi için yazıyor. İradenin eğitilebilir oluşunu kanıtlarla destekliyor ve bunun nasıl yapılacağına alttan alta ve kısa kısa değiniyor. Son sayfalara doğru oldukça tekrara düşülmüştü ve bu bir yerden sonra okuru biraz bunaltıyor. Ama onun dışında kitap eğitici ve herkesin anlayabileceği hafif bir dille yazıldığında ötürü oldukça akıcıydı. Tabii ki yer yer döneminin dayattığı bazı düşünceler de yazarı etkilemiş ama onları da dönemi kapsamında değerlendirdiğim için çok da takılmadım.

Bu kitaba puanım: 8/10

Vakıf’ın Sınırı

Asimov’un “Vakıf” serisine ait bir kitabı. Spoiler içermemesi için sadece puanımı yazacağım ve ilk kitabına yaptığım incelemenin linkini bırakacağım. Buraya tıklayarak incelemeye ulaşabilirsiniz.

Bu kitaba puanı: 8/10

Gömülü Şamdan | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Yahudilerin yaşadıkları zorlukları ve şehirlerine yapılan baskın sırasındaki duygularını temel alan bir kitap. Baskın sırasında Yahudiler’den kutsal bildikleri bir şamdan alınıyor. Şamdanın da alınmasıyla bu durum bardaktan taşan son damla oluyor ve bir ekip toplanıp şamdanı geri almak üzere yola çıkıyor. İki neslin inançlarına olan saf sevgisini, ezilip zulüm görmelerini ve kendilerine ait olan kutsal şamdanı canları gibi korumalarını konu edinen bir kitap. Yahudilerin birbirlerine karşı kardeş gibi davranmaları ve ne olursa olsun o şamdanı bulmaya çalışmaları çok güzeldi. Ana karakterin tutumu, özellikle ahlaklı ve vicdanlı olması kitaba çok ayrı bir hava katmıştı. Zevkle okuduğum ve herkese önerdiğim akıcı bir kitaptı.

Bu kitaba puanım: 7/10

Vakıf ve Dünya

Asimov’un “Vakıf” serisinden bir kitap. Spoiler olmaması için sadece puanımı yazacağım.

Bu kitaba puanım: 8/10

Üç Kız Kardeş | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?

Doğdukları yer olan Moskova’dan 11 yıldır ayrı kalan Maşa, Olga ve İrina isimli üç kız kardeşin babalarının ölümü sonucu iyice çöken bu kardeşlerin insanlarla olan ilişkilerini, aşk hayatlarını ve hayata bakış açılarını okuyoruz. Her sayfadan buram buram özlem, üzüntü ve keder okunsa da aynı zamanda buruk bir umut da bizi karşılıyor bu 128 sayfalık kitapta. Kederi ve özlemi iyice hissettiğimiz bir öyküydü. Aman aman beğenmesem de okuduğum için pişmanlık da duymadım.

Bu kitaba puanım: 6/10

Martı | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?
Treplev genç bir tiyatro yazarı olma yolundadır. Yazdığı tiyatroyu oyuncu olan annesi ve diğer seyircilere sunmak ister ama annesi Arkadina’nın daha ilk dakikadan kendisini başarısız görmesi bu isteğini iyice söndürür ve yaptığı işe olan tutkusuna balta vurur.

Treplev aynı zamanda Nina isimli bir oyuncuya aşıktır. Nina ailesinin baskılarına rağmen yaşadığı yerden kaçar ve şöhreti bulmak için yeni bir hayata atılır. Ne var ki hayatı istediği gibi ilerlemez. Tiyatro oyunu sırasında seyirciler arasında bulunan başarılı bir yazar olan Trigorin’i görür ve kendisini ona kaptırır. Daha doğrusu onun şöhretine. Ama hayatını daha da mahvedeceğinden habersiz Nina hem kendini hem de Treplev’in ona adadığı sevgisini harcayacağından habersizdir. Treplev hem aşkta hem de yazdığı şeylerde yaşadığı başarısızlık üzerine ise iyice çöker ve hayatı yanlış bir yönde ilerlemeye başlar.

Eskiye karşı çıkıp yenilik getirmeye çalışan bir gencin karşısına döneminin basma kalıp fikirleri ve akımları çıkınca düştüğü çıkmaz yolda hissettiklerini okuyoruz. Martı sembolünden verilmeye çalışılan mesajıyla dolu dolu bir kitaptı. Tıpkı “Üç Kız Kardeş”te de olduğu gibi umutsuzluk, hüzün ve kederle bezenmiş bir kitaptı. Ama  bana kalırsa “Martı” “Üç Kız Kardeş” kitabından çok daha güzeldi.

Bu kitaba puanım: 7/10

Devlet | Ne anlatıyor, benim düşüncelerim neler?
Sokrates doğru ve doğru olmayanın neler olduğu üzerinden ideal devlet kavramını açıklamıştır. Devletin filozoflarca yönetilmesi gerektiği, devlette nelerin olması nelerin olmaması gerektiği, sanat ve bilimin devletteki yerinden kadın ve erkeğin devlete karşı olan sorumlulukları ve eşitlikleri incelikle ve ayrıntılarla açıklanmıştı. Demokrasi, monarşi ve aristokrasinin incelendiği, hangisinin daha uygun olduğu ve ideal bir devlette insanların nasıl karakterlere sahip olması gerektiği gibi düşüncelerle de bezenmişti. Genel olarak düşüncelerini mantıklı bulduğum ve farklı bir bakış açısı kazandırmak adına okunması düşündüğüm kaliteli bir eserdi. Sonlara doğru biraz bunaldım ve kitap bana biraz ağır geldi. İleriki zamanlarda tekrar okumayı düşünebilirim. Ağırdan kastım da o dönemin yapısını bilmeden okumam oldu. Bazı yerlere “Nasıl yani?” demememden kaynaklı diğer kişilerin de yorumlarını okuyayım dedim ve oldukça ayrıntılı ve açıklayıcı incelemelerle karşılaştım. Bundan ötürü ileriki zamanlarda tekrardan okumayı düşünebilirim ama şu anlık düşüncelerim bu şekilde.

Bu kitaba puanım: 6/10

Nisan, Mayıs ve Haziran aylarım bu şekilde geçti. İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla ve sevgiyle kalın!

 


7 yorum:

  1. heeeey seni görmek ne güzel :) jane eyre en sevdiklerimden :) kitapçı mendel not aldım okuycam :) hepsi güzel kitaplar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni de öyleee. Çok şey kaçırdım ama elimde değildi. Çok özür dilerim yazamadım da bcp'ye. :((
      Jane Eyre'i okuyup sevmeyecek birini tanımıyorum. Kitapçı Mendel de çook güzel. Mutlaka oku! :))

      Sil
  2. Vay canına ne çok kitap okumuşsun öyle :) Ben bunlardan sadece İçimizdeki Şeytan'ı okumuştum. Puanlamaların da hoş olmuş. 10/10 olanları not aldım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Elimden geldiğince okumaya çalıştım. Umarım not aldıklarını beğenirsin. Sabahattin Ali'ninkileri özellikle öneririm. Keyifli okumalar! :)

      Sil
  3. Maşallah maşallah buralarda yokken ne çok okumuşsun, güzel kitaplar görüyorum. Bazılarını not aldım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, elimden geldiğince. :)
      Umarım not aldıklarınızı beğenirsiniz. Keyifli okumalar şimdiden! :))

      Sil
  4. Uğultulu Tepeler bana da çok kasvetli gelmişti. Okurken kendimi bir kaşık suda boğma isteği uyadırsa da yine de okuduğum için mutluyum ve beğendiğim birçok yönü oldu. Jane Eyre ise tartışılmaz favorim. :)
    Kargalar Meclisi'ni şiddetle öneririm eğer Grisha evrenini beğendiysen. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Outliers ve Kitapçı Mendel de efsane kitaplar.
    Uzun bir yazı oldu gerçekten. Yazarken bayağı yoruldum ama değdi sanırım. Çok teşekkür ederim bu güzel yorumun için. Tüm okurlara Maşallah diyelim. :))

    YanıtlaSil