Light Pink Pointer

23 Ağustos 2022 Salı

Budala | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar. Bugün sizlere Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin yazdığı “Budala” isimli kitabı inceliyorum. Umarım bu incelemem sizler için yararlı olur.

Ne anlatıyor?
Prens Mışkin, rahatsızlığı sebebiyle uzun süre tedavi görmüş, soylu bir aileden gelen bir yetimdir. İsviçre’de yanında kaldığı doktor sonunda yeterince iyileştiğine kanaat getirince kendisinin Rusya’ya dönebileceğini söyler. Bunun üzerine Prens Mışkin Rusya’ya dönmek için trene biner. Trende aynı kompartımanda kaldığı kişilerin hayatını kökünden
değiştireceğinden habersiz bir şekilde Rusya’ya yol alır ve burada farklı sosyal statülerde ve farklı karakter yapısında çeşitli insanlarla tanışır. Hayatı ilk defa bu insanlar üzerinden deneyimleyecek olan Prens Mışkin, kendisini zorlu günlerin beklediğinden habersiz bir şekilde bu insan topluluğunun arasına direkt olarak dalar…

Benim düşüncelerim neler?

Zenginliğin ve sosyal statünün insanlar üzerindeki izlerine ve sosyal statünün keskin çizgilerinin insanlar üzerindeki ayrımı nasıl belirginleştirdiğini net bir şekilde bize gösteren “Budala”, aynı zamanda bize ölümle hayat arasındaki ince çizginin nasıl bir görünüp bir kaybolduğunu ve şimdi hayattaysak yarın bir gün olmayacağımızı acı bir şekilde haykırıyor.

Prens o kadar masum, o kadar iyi niyetlidir ki içerisine girdiği insan topluluğunu çözümlemekte tarafsız olamıyordur. Hep iyi niyetli düşünüyor, yaptıkları kötülükleri göremiyordur.

İlk başta Prens, oldukça fakir ve gereksiz biri olarak görülürken bir anda akrabalarından birinden yüklü bir servet kaldığını duyunca herkes kendisini bir anda yüceltmeye ve aralarına almaya başlar.  Bunun üzerine Prens, hangi sosyal tabakaya ait olduğunu bilmeden sürekli olarak bu insanların arasına girer çıkar.

Bir çok zengin olan Yepançinlerle, bir fakir olan Lebedev ve Ardalionoviçlerle, bir de sonradan görme olan Rogojin ve Nastasya arasında adeta bir pinpon topu olan Prens; her tabakanın kendine ait sorunlarını ve entrikalarını ilk elden deneyimlerken aynı zamanda kendisini birtakım duygulara kaptırmaktan geri durmaz. Aşık olur, ama bu aşkı kendisine büyük bir bela açar.

Eskiden olan hastalığından ötürü kendisine “Budala” denilen Prens aslında oldukça yanlış tanımlanıyor. Oldukça zeki, hoşgörülü ve kibardır. Ama insanlar kendi doğrularına ve bildiklerine göre hareket etmeyi sevdiklerinden ötürü Prens’in kendilerine göre olağandışı görünen bir hareketine rastladıklarında hemen kendisine “Budala” sıfatını yapıştırıyorlar. Burada aslında budala olan onlardır ama bunun farkında değildirler.

SPOİLER İÇERİR:
Kitapta beni en çok etkileyen kısım İpollit’in kendini vuracağı sırada herkesin beklemesi ama daha sonrasında kurşun patlamayınca herkesin İpollit’i gösterişçi olarak nitelendirmesiydi. İpollit gerçekten intihar etmeye çalışmış ama kurşun patlamamıştır. Buna inanmayıp herkes İpollit’in korkaklığından ötürü intihar etmediğini söyleyip kendisine gülerler. Sanki gözlerinin önünde birisi intihar etmeye çalışmamış gibidirler. Buradan bile insanların bir başkasının yaşamına, hatta ölümüne bile saygı duymadığı; herkesin birbirine sadece gösteriş yapmak için toplandığı bu ortamda birinin yaptığı herhangi bir eylemin başka şekilde nitelendirilemeyeceğini görmüş oluyoruz. İpollit onlar için boş bir canlı yaşamından başka bir şey değildir. Onların gözünde bir insan değerinde değildir. Bu bana çok çarpıcı geldi.

SPOİLER BİTİMİ

İnsanların birbirinin arkasında konuşup sonra yüzlerine güldüğü; hırsızlık, kumar, içki gibi şeylerle hayata tutunup hayatlarını boşa geçirmelerini okuyor ve bu boşa geçen yaşam çıkarımını özellikle Prens’in anlattığı İdam Mahkûmu hikâyesinde daha net bir şekilde görüyoruz. Her şeyiyle sevdiğim, uzun soluklu ama oldukça etkileyici bir kitaptı.

Siz “Budala”yı okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla kalın!

Bu kitaba puanım: 8/10

Alıntılar

“Bu tür ukala insanlara toplumun belli kesimlerinde kimi zaman, hatta çoğu zaman rastlanır. Her şeyi bilirler. Zamanımızın bir düşünürünün dediği gibi, yaşamda ilgi duydukları daha önemli şeyler ve görüşleri olmadığından, zekâlarının, yeteneklerinin tüm ilgisi tek bir yöndedir. Gelgelelim, “her şeyi bilirler” derken burada oldukça sınırlı bir alanın kastedildiğini bilmek gerek: Falanca nerede çalışıyor, kimleri tanır, malı mülkü ne kadardır, vali olarak nerelerde görev yapmıştır, karısı kimlerdendir, ne kadar drahoma getirmiştir, kuzeni kimdir, uzak akrabaları kimlerdir, vb. vb… Hep bu çeşit şeylerle ilgilenirler.”

“Ayrıca anladığım kadarıyla, birçok bakımdan oldukça farklı insanlarız da… ortak yanımız belki de hiç yok. Ama biliyor musunuz, bu son söylediğime kendim de inanmıyorum. Çünkü çok sık böyle gelir insanlara, ortak yanlarının olmadığını sanırlar. Oysa çok ortak yanları vardır… İnsanların tembelliğinden, bir de birbirlerini nasıl görünüyorlarsa öyle değerlendirdiklerinden, onlarda başka bir şeyler bulamadıkları için oluyor bu…”

“Peki ama, neden korkuyorlardı o kadar? Her şey anlatılabilir çocuklara, her şey... Büyüklerin çocukları hiç tanımlamaları her zaman şaşırtmıştır beni. Anne babalar kendi çocuklarını bile doğru dürüst tanımıyor. Küçük oldukları, bazı şeyleri öğrenmelerinin zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle çocuklardan hiçbir şeyin gizlenmemesi gerekir.”

“Ama bir konuda haklıydı Şneyder: Gerçekten de yetişkinlerle, insanlarla, büyüklerle bir arada olmayı sevmiyordum. Uzun zaman önce fark etmiştim bunu. Sevmiyordum, çünkü beceremiyordum onlarla bir arada olmayı. Benimle ne konuşurlarsa konuşsunlar, bana ne kadar iyi davranırlarsa davransınlar yine de nedense sıkılıyorum onların yanında. Arkadaşlarımın yanına gidebileceğim zaman çok mutlu oluyordum. Arkadaşlarım ise hep çocuklardı...”

“Kaldırımlarda sağımdan solumdan geçip duran, telaşla koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, endişeli insanlara katlanamıyorum. Neden hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? Her zamanki hüzünlü öfkeleri (çünkü öfkelidirler, öfkelidirler, öfkelidirler) nedendir? Mutsuzluklarının suçu kimindir? Hem önlerinde altmış yıllık koca bir ömür varken neden yaşamayı bilmiyorlar?”

“Sorun onlara, her birine tek tek sorun bakalım mutluluktan ne anlıyorlarmış? Ah inanın, Kolomb Amerika'yı keşfettiği anda değil, onu keşfederken mutluydu. İnanın, mutluluğu belki de Yeni Dünya'yı keşfetmeden üç gün önce doruğa çıkmıştı, umutsuzluğa kapılan adamlarını gemiyi Avrupa'ya döndürmek üzereyken vazgeçirdiği anda... Önemli olan Yeni Dünya değildi, yerin dibine batsındı Yeni Dünya! Neredeyse Yeni Dünya'yı görmeden, neyi keşfettiğini anlamadan ölmüştü Kolomb. Önemli olan yaşamdır, yalnızca yaşam... onun keşif süreci, sürekli ve bitmek tükenmek bilmeden yaşamı keşfetme çabası, yoksa keşfetmiş olmak değil...”

“İyilik tohumunuzu, 'sadakanızı' , hangi biçimde olursa olsun, iyiliğinizi başka birine verirken, ona benliğinizin bir bölümünü vermiş ve onunkini de bir bölümünü kendinize almış oluyorsunuz. Karşılıklı olarak kişilikleriniz birbirine karışmaktadır. Biraz daha dikkat edecek olursanız bilgiyle, hiç bilmediğiniz keşiflerle ödüllendirileceksiniz. Sonunda kesinlikle işinizi bilim olarak görmeye başlayacaksınız.  Her şeyinizi kaplayacaktır bilim, belki de bütün yaşamınızı dolduracaktır. Öte yandan, düşüncelerinizin tümü, dağıttığınız, belki de unutup gittiğiniz tohumların tümü büyüyecek, benliğinizi saracak ve sizden başkalarına geçecektir. Peki, insanlığın yazgısının belirlenmesinde ne gibi bir etkiniz olacağını nasıl bilebilirsiniz? Bilim ve bu yaşam uğraşınız sonunda sizi çok büyük bir tohum atmak, dünyaya dev bir düşünce armağan etmek düzeyine çıkaracaktır...”

“Doğmamak elimde olsaydı, bu komik koşullar altında var olmayı belki de seçmezdim. Ama ölmek, geride kalan günlerimi yaşamamak yetkim var hala. Pek büyük bir yetki, pek büyük bir başkaldırı değil bu.”

“Gururu yüzünden, ona olan aşkım için hiçbir zaman bağışlamayacaktır beni ve bu yüzden ikimiz de mahvolacağız!”

“Bana âşık olduğunu söylüyorsunuz, peki ama aşk mı bu? Bütün çektiklerimden, yaşadıklarımdan sonra aşktan söz edilebilir mi? Hayır, aşk değil, başka bir şey bu!”

“Aslında, sözgelimi, insanın zengin, iyi bir aileden gelmesi, hoş görünümlü, eğitimli, akıllı, hatta iyi niyetli olması, ama öte yandan hiçbir yeteneğinin, hiçbir özelliğinin, hatta hiçbir tuhaflığının, kendine özgü tek bir fikrinin olmaması, yani kesinlikle "herkes gibi" olmasından daha sıkıcı bir şey düşünülemez.”

“Şunu da unutmayalım, insan davranışlarını yönlendiren nedenler, genellikle zannettiğimizden daha karmaşık ve çeşitlidir, bu yüzden sonradan onları nadiren kesin olarak açıklayabiliriz.”

“Anlayabilmesi için önce kalbi olması gerekir insanın!”

“İnsanların bana saygı duymasını isterim prens. Nasıl desem, kalbimi armağan ettiğim insanlardan da beklerim bunu. Prens, ben kalbimi çok sık armağan ederim insanlara ve hemen her zaman aldatılırım.”

“- (...) Ne dersiniz, şu anda küçümsüyorsunuz beni, değil mi?

-Niçin? Bizden çok acı çektiğiniz ve çekmekte olduğunuz için mi?

-Hayır, çektiğim acılara değmediğim için.

-İnsan çekebildiği kadar acıya değer.”

“Hem sonra, gerçekten mutsuz olabilir mi bir insan? Ah, mutlu olmaya gücüm varsa, hüzün ve felaketin ne anlamı olabilir? Biliyor musunuz, bir ağacın yanından geçeceksiniz, onu göreceksiniz ve mutlu olmayacaksınız ha, işte bunu aklım almaz! Sevdiğiniz bir insanla konuşacaksınız ve mutlu olmayacaksınız! Ah, anlatamıyorum... kötü durumda bir insanın bile adım başı göreceği öylesine çok güzel şey varken mi mutlu olmayacaksınız? Bir çocuğa bakın, güneşin doğuşuna bakın, bir otun boy atışına bakın, sizi seven insanların gözlerinizin içine bakışına bakın...”

26 yorum:

  1. Çok güzel bir kitap gibiii. Bize tanıttığın için teşekkürler. Keşke ben de klasikleri okuyabilsem ama nedense çok ağır geliyor :o

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Belki hafif klasiklerle başlarsanız daha güzel olur. "Çocukluk" , "Klara Miliç" ve "İnsan Neyle Yaşar" gibi. Tekrardan yorumunuz için teşekkür ederim, sağlıcakla kalın. :)

      Sil
  2. Bilim kurgu polisiye tarzı kitapları severim ama dikkatimi çekmedi değil bu kitap. Anlatımın çok güzeldi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten çok güzel bir kitap. Biraz kalın ama kurgu o kadar güzel ki dert olmuyor. Yorumunuz için çok teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. Rica ederim ne demek hep uğrarım artık ;)

      Sil
  3. Çok teşekkür ederim. Mutlaka okumalıyım demesen de ben sana söyleyeyim: Mutlaka Oku! :)) Gerçekten çok güzel bir kitap, kalınlığı göz korkutmasın. :) Yorumun için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  4. okudum sevmiştim sayende hatırladım. en çok mışkin ismini sevmiştim yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha değil mi, öyle garip isimler var ki kitapta söylenmesi en eğlenceli olan Mışkin. :))

      Sil
  5. Okumadım ama yorumunu okuduktan sonra okumaya niyetlendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öneririm kesinlikle. Şimdiden iyi okumalar. :)

      Sil
  6. Bu tür kitapları okumaya başlasam iyi olur,
    Tanıtım için sağol...

    YanıtlaSil
  7. Bir zamanlar severek okumuştum hatırladım sayenizde:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatırlatabildiğime sevindim. Gerçekten çok kaliteli bir eser. :)

      Sil
  8. Okumak istediğim klasiklerden biri fakat henüz fırsatım olmadı. Yorumunuzu okuyunca merak derecem epey arttı. Yazın pek klasik okuyamasam da yakın zamanda okumak istiyorum. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için. Herkesin okuması gereken güzide klasiklerden. Umarım okursanız beğenirsiniz. :)

      Sil
  9. Ve bu kitap Dostoyevski'nin ilk kitabı... Bir alıntıda benden olsun Senden kaçtı, çünkü seni ne kadar çok sevdiğinin farkına vardı. Senin yanında olmaya gücü yetmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu alıntı en meşhuru sanırım. İlk kitabı olduğunu bilmiyordum. :)

      Sil
    2. evet bu alıntıyı okuduktan sonra kitabı almaya karar vermiştim :)

      Sil
    3. İncelemesini yazdınız mı bilmiyorum ama yazmadıysanız sizin de görüşlerinizi okumak isterim. :))

      Sil
  10. Merhabalar blogger da yeniyim. Buraya alışmaya çalışıyorum. Lütfen blogumu takip edip göz atar mısınız. https://mavitanla.blogspot.com/?m=1

    YanıtlaSil
  11. Okumak istediğim kitaplardan biri, çok iyi özetlemişsin. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, okumanı mutlaka öneririm. :))

      Sil