Hepinize selamlar. Bu haftanın Kelime Oyunu yazısı için kelimeler sevgili Duygu Emanet’ten geldi. Onun yazısına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz. Peki kelimelerimiz neler?
Kelimeler:
İnci, Merdiven, Çiçek, Ses, Sonsuzluk.
O halde
hemen bu kelimeleri kullanarak öykümü yazmaya başlayayım.
Donovan’ın İncisi
Renee,
bakışları hissediyordu. Konuşulanları da duyuyordu. İnsanların bakışları her
daim üstündeydi. Onun hakkında konuşuyor, onu küçük görüyor ve sanki kimse hata
yapamazmış gibi davranıyorlardı. Renee, herkesin gözünde aşağılık biriydi.
Gözlerinden
yorgunluk akıyordu. Kambur yürüyor ve kimseye mutsuz olduğunu çaktırmamaya
çalışıyordu. İyi de Renee mutsuz olmayacaktı da kim olacaktı?
Renee eski
halini çok özlüyordu. Eskiden kimsenin dediklerini takmaz, kendini kendi olduğu
için severdi. Şimdi ise Renee, kendi değerini kendisinin değil yabancıların
belirlemesine izin veriyordu. Renee, aşağılıktı.
Ormanın
derinliklerinde yürüyor, ölümü aklından geçiriyordu. Tam şurada, şuracıkta ölse,
kim üzülürdü? Ya da birileri fark eder miydi?
Renee ölümü
bile kendisine layık görmüyordu. Ölümden korkuyordu. Ölümden korkan biri ölüme
layık değildir. Renee kimseye layık değildi.
Biraz daha
ilerledikten sonra karşısına dikenli ve solmuş bir çiçek çıktı. Büyük ve uzun
bir ayçiçeğini andırıyordu. Ama yaprakları ayçiçeği gibi değildi de daha çok
genişlemesine açılıyor, uçlara doğru daralıyordu.
Çiçek
solgunluğundan mı yoksa enerjisinden dolayı mı bilinmez Renee’nin ilgisini
çekmişti. Ona dokunma dürtüsüne engel olamadı ve yavaşça, parmaklarının ucuyla
çiçeğin yapraklarına dokundu.
Her şey bir
anda gerçekleşti.
Çiçek bir
anda sanki hiç solmamış gibi dik konuma geldi, etrafa ışıklar saçtı ve
yaprakları renk renk parlamaya başladı.
Çiçeğin
içinden bir inci çıktı. İnci, çok parlaktı. Sanki cilalatılmış gibiydi. Ama bu
sıradan bir inci değildi. Kıpkırmızıydı. Koyuydu ve ilgi çekiciydi.
Renee ne
yapacağını şaşırdı. İnciyi almalı mıydı?
Ellerini
uzatırken bir anda bir ses duydu.
“İnciye
sadece Yüce Donovon'un lanetlediği kimseler dokunabilir.”
Renee bu
ormandan koşarak kaçmak istiyordu. Kalbi adeta göğüs kafesini dövüyor,
boğazında atıyordu.
“Siz de
kimsiniz?”
“Asıl sen
kimsin?”
Bir anlık
bir tereddütten sonra “Ben Renee” dedi.
“Ne cüretle
inciye dokunursun. Bu ne gaflet böyle!”
“Özür
dilerim incinin bu kadar değerli olduğunu ya da ne işe yaradığını bilmiyordum.
Sadece bakmak istemiştim.”
“Kutsal
Donovan’ın İncisi’ni herkes bilir, bana yalan söyleme!”
“Kutsal
Donovan mı?”
Ses bir an
duraksadı. Sanırım Renee’nin ses tonundan gerçekten de bir şey bilmediğini
anlamıştı.
“O halde
sana anlatayım.
Donovan, oldukça
güçlü ve yiğit biriydi. İnsanlar onun sihirli güçleri olduğunu iddia ediyor,
onun ilahi bir yaratık olduğunu, insan olmadığını söylüyorlardı. Dedikodular
öyle başını alıp gitmişti ki artık herkes bunun bir teori olmaktan çok bir
gerçek olduğunu düşünüyordu.
Öyleydi de.
Donovan’ın sihirli güçleri vardı.
10 parmağına
özel 10 adet farklı gücü vardı. Sağ elinin başparmağı dokunduğu şeylerin
geçmişini görme olanağı sağlıyordu. Sağ elinin işaret parmağı ise zamanda
yolculuk yapmasına. Orta parmağa gelince, çok da bir özelliği yoktu. Yemekleri daha
lezzetli yapıyordu. Yüzük parmağı aşkı sağlıyordu. Yani kimlere doğrultsa o iki
kişiyi birbirine âşık edebilirdi. Serçe parmağı ise dünyada olan biteni bir
hologramla görmesine yardımcı oluyordu.
Sol başparmağı
mutluluk salgılıyordu. Kime dokunsa o kişiyi mutlu ediyordu. İşaret parmağından
ise şarap akıyordu. Ama sıradan bir şarap değildi bu. Dünyanın bir ucundan
insanlar sırf Donovan’ın şarabından içmek için gelirlerdi. Öyle bir lezzetti bu
şarabınki.
Orta parmağı
şifa sağlıyordu. Yüzük parmağı istediği gibi görünmesini sağlıyordu. Öyle ki
halkın hepsi Donovan’ın çok yakışıklı olduğunu düşünüyor, ona adeta
tapıyorlardı. Donovan, parmaklarındaki özellikleri kendisi için kullanamıyordu. Mesela kimseyi parmağı yardımıyla kendine aşık edemiyor, kendini parmağı vesilesiyle mutlu edemiyordu. Onu etkileyen tek bir parmağı vardı.
Donovan’ın
lanetli olarak adlandırdığı parmağından, sadece kendisine karşı kullanabildiği tek parmağından kimsenin haberi yoktu.
Sol serçe
parmağı Donovan’ın en nefret ettiği parmağıydı. Hiçbir şeyi unutmamasını
sağlıyordu. Anılarını hep aklında tekrar tekrar oynatıyordu ve Donovan’ın
kontrol edemediği tek parmağıydı. Hiçbir şeyi unutmuyordu unutmamasına ama
belli bir süreden sonra ise her şeyi unutmasını sağlıyordu insanın. Ama Donovan
yeni yeni unutmaya başlamışken dayanamadı.
Bilirsin
belki, unutamamak insanı delirtir. Yavaş yavaş ve acıyla. Her gün yaptığı
hatalarla yüzleşiyor, çığlık atıyor ve insanların onun için endişelenmesine
sebep oluyordu. Donovan halk tarafından sevilirdi, çok yardım severdi. Bu hareketleri
normal olarak diğerlerini endişelendirmişti.
Günün
birinde Donovan dediğim gibi dayanamadı, dayanamayacağını anladı. Çıldırmıştı. Bir
şeyler yapması gerekiyordu.
Sağ elinin
parmaklarından başlayarak tüm parmaklarını kesti. Ta ki sol elinin serçe parmağına
gelene kadar. Acı dayanılmazdı ama sonunda rahatlayacaktı.
Donovan
aylardır üzerinde çalıştığı bir inciyi çıkardı. Masaya yavaşça yerleştirdi. Son
parmağını da kesti ve parmaklarındaki kanı inciye akıttı. Böylece yeteneklerini
bu inciye aktarmış oldu. Donovan son bir not bırakarak dünyaya gözlerini
kapadı.
En sadık hizmetkârından
bu inciyi Dolores Ormanı’nın içindeki büyülü bir çiçeğin yapraklarının arasına
koymasını istedi. Hizmetkâr Donovan’ın bu son arzunu yerine getirmek için
Dolores Ormanı’na geldi ve şu an gördüğün bu çiçeğe bu inciyi bıraktı.
Donovan, bu
inciden kimsenin haberinin olmaması gerektiğini notta yazmıştı. Bunun üzerine hizmetkâr
kimseye hiçbir şey söylemedi. Donovan’a hak ettiği şekilde bir cenaze düzenlendi,
halk onu son yolculuğuna doğru ağlayarak uğurladı.
O gün bu
gündür bu inci bu çiçeğe ait. Bu inciye dokunan kimse, Donovan’ın güçlerine
sahip olur. Ama bu güçler tıpkı Donavan’a yaptığı gibi dokunan kişiye de uğursuzluk
getirir.
Sen sevgili
Renee, bu inciye dokunarak başına neler gelebileceğinin farkına vardın mı
şimdi?”
Renee durdu.
Doğrusu korkmuştu. Ama bir şeyi de merak etmişti.
“Bu inciyi
alırsam bir şeyleri unuturum, değil mi?”
“Tanrı
aşkına kafana takılan tek şey bu mu oldu bu hikâyeden. Sana anlattıklarımı
duymadın mı?”
“Duydum. Ama
lütfen bana cevap verin. Unuturum, değil mi?”
“Donovan’ın
sol serçe parmağı daha çok anılarla ilgilidir. Sana önce tüm anılarını
delirinceye kadar tekrardan yaşatır. Ardından tüm anıları senden alır.”
Renee
kafasında bir münakaşaya girişmişti. Bu inciye dokunsa, tüm sorunları bir çözüm
bulmaz mıydı? Unutacaktı sonuç olarak. Yani önce hatırlayacaktı, acı çekecekti.
Ama sonra ödülüne kavuşacaktı.
“Aklından ne
geçtiğini biliyorum. Sakın böyle bir şey yapma.”
“Ama
kurtulacağım.”
“Eziyet
çekeceksin.”
“Zaten
çekiyorum.”
“Ölebilirsin.”
“Eninde
sonunda öleceğim.”
Ses
duraksadı. Renee bu duraksamayı fayda bilip inciye dokundu.
İnci
tekrardan eski rengi olan beyaza büründü. Kırmızı şeritler Renee’nin etrafında
dolaşıyor, onu çepeçevre sarıyorlardı.
En sonunda
Renee kendine geldi.
“Buranın
biraz ilerisinde bir ağaç kavuğunun içinden yer altına bir merdiven uzanıyor.
Orada bir ev var. Orada anılarını unutana kadar konakla. Tabii dayanabilirsen. Anıların
senden alındığında eski yaşamına dönersin.”
Renee başını
salladı. Kalbi hala şiddetli bir şekilde atıyordu. Sesin tarif ettiği ağacı
buldu ve odaya girdi. Küçük bir mutfak, yatak ve şömine vardı. Yerde bir halı,
şöminenin önünde de tekli bir koltuk vardı. Şöminenin üstünde raflar var,
raflardaysa bir dolu kitap vardı.
Renee 10 yıl
boyunca bu evde konakladı. Her dakika eziyet çekti. Çığlıklar attı. Yardım dilendi.
Ölmeyi denedi.
Ama dediğim
gibi, ölümden korkan biri ölüme layık değildir.
Kendini
şömineye atarak ölmeye çalışan Renee’nin vücudunun her yerinde yanıklar vardı. Doktora
görünmesi gerekiyordu. Ama görünmedi. Bu mabetten çıkmadı.
10 yılın
sonunda unutmaya başladı. Unuttu, unuttu ve unuttu. Sadece ismini ve soy ismini
hatırlıyordu.
Mabetten
çıktı. Artık 30 yaşındaydı. Kıyafetleri dar geliyordu. Saçları yıpranmış ve çok
uzamıştı. Yolunmuşlardı. 10 yıl boyunca Renee kendisiyle beraber onlara da
eziyet çektirmişti.
En sonunda
eskiden yaşadığı kasabaya vardı. Sokaktan geçerken buraları hatırlamadığını
fark etti. İnsanlar ona acıyarak bakıyor, bu garibana yardımcı olmaya
korkuyorlardı.
Renee 2
saatlik gezintisi sonunda evini hatırlamadığını fark etti. Hava çok soğuktu ve
deli gibi kar yağıyordu.
Renee iki
evin arasında kalan dar sokağa girdi. Çöp kovasının yanına, dizlerini karnına
çekerek oturdu. En sonunda soğuk olmasını umursamadan kafasını kara dayadı ve o
şekilde uyudu. Bir daha da uyanmadı.
Renee hemen
yanındaki evin kendisinin olduğunu hiçbir zaman hatırlayamadı, bilemedi.
Cesedi
kaldırılırken kimse ölümüne üzülmedi. Çünkü kimse onu hatırlamıyordu. Kimse onu
tanıyamadı. Sadece acıdılar. Bu evsize çok acıdılar.
Renee
sonunda toprağa karışmış olmasına rağmen istediğini elde etmişti. Kimse ona
bakmıyordu. Kimse onu tanımıyordu. Kimse onu hatırlamıyordu…
Renee sonsuzluğa karıştı. Renee sonsuz oldu.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın.
Etkileyici bir sonla bitmiş. Karakteri çok iyi yansıtmışsın. Donovan' ın hikayesi de çok ilgi çekiciydi. Hayal gücün çok iyi. :) Kalemine sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Böylr düşünmen çok mutlu etti. Umarım istediğim etkiyi bırakmıştır. :)
Silooooo yaaaa nasıl düşündün bunu, çok ilginçti, sonu da ders gibiydi, unutmamak daha iyi demekki, tanınmamak da iyi değil, hatıralar ve ne olursa olsun başka insanlar önemli yani, donovan deyince de aklıma define adası'ndaki korsan long john silver geldi :) on parmağında on marifet böyle demekkiiii :) reene yazık yaa :) ya sen ne güzel masalımsı öyküler yzaıyorsun, 1001 gece masalları gibi, ezop gibi :)
YanıtlaSilHer şey unutulmamalı, anılara sarılmalı ama her şeyi de kafamıza takarak yaşamanalı. Ortası bulunmalı kısacası. :)
SilÇok teşekkür ederim. Böyle övgüler duymak için nasıl bir sevap işledim acaba? :))
Diyebileceğim şeyleri söylemişler zaten :) Gerçekten çok güzel, çok etkileyici olmuş. Kalemine, emeğine, hayal gücüne sağlık!
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim bu güzel yorumun için! Çok mutlu oldum. :)
SilÇok teşekkür ederim. Sonunu biraz farklı yapayım dedim. :)
YanıtlaSil