Hepinize selamlar. Bugün sizlere Eric Arthur Blair’in ya da takma ismiyle George Orwell’ın yazdığı “Hayvan Çiftliği” isimli kitabı inceliyorum. Umarım bu incelemem sizler için yararlı olabilir. O zaman çok da uzatmadan incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
Bay Jones,
Beylik Çiftlik isimli bir çiftliğin sahibidir. Kaba saba ve alkole vurmuş
biridir. Hayvanlara kötü davranır, hiçbir iyi özelliği yoktur.
Günün
birinde Koca Reis isimli yaşlıca ve hayvanlar tarafından saygı gören bir domuz,
öleceği günün yakın olduğunu hissettiğini bundan dolayı da çiftlikteki
hayvanlarla gördüğü bir rüya hakkında konuşmak istediğini söyler.
Bu
saygıdeğer domuzun ne söyleyeceğini merak eden diğer çiftlik hayvanları Koca
Reis’in etrafına toplanırlar. Bunun üzerine Koca Reis gördüğü rüyadan bahseder
ve bu rüyanın sonucu olarak çiftlikteki hayvanların insanlara karşı
ayaklanmaları gerektiğini söyler.
İnsanların
onlara yıllar boyu çektirdiği zulümden kurtulmak ve özgürlüklerini kazanmak
için ayaklanmaları gerektiğini belirten Koca Reis bu sözlerinden birkaç gün sonra
beklenildiği üzere ölür. Hayvanlar
ayaklanmanın nasıl ve ne zaman olacağını bilmiyorlardır.
Ama çok da
beklemeleri gerekmedi. İlk başta Bay Jones’a karşı ayaklanan hayvanlar daha
sonra diğer tüm insanlara karşı ayaklandılar.
Özgürlüklerini
kazanan hayvanlar kendi aralarında kurallar belirlerler. İnsanlara benzemeyeceklerdir,
insanların kullandığı hiçbir şeyi kullanmayacaklardır. Kardeşçe, dostça ve
adaletle yaşayacaklardır.
Böyle
başlayan hayvan egemenliği, çok da beklendiği gibi sürmez. Diğer hayvanlardan
daha zeki olan domuzlar, kendilerini bu topluluğun lideri belirlerler ve yavaş
yavaş bu liderlik tiranlığa dönüşür…
Benim
düşüncelerim neler?
Kitap
bilindiği ve anlaşılacağı üzere siyasilere ve politikaya taşlama yapmak
amacıyla yazılmıştır. Hayvanlar üzerinden siyaset anlatılmıştır.
İnsanlara
benzememeye çalışan Hayvanların, nasıl da insanlara dönüştüğünü daha doğrusu
birer canavar olduklarını okuyoruz. Belirledikleri kurallarda oynamalar
yapıyor, diğer hayvanları korkuyla sindirmeye çalışıyor ve kendi çıkarları
doğrultusunda diğer hayvanları kullanıyorlar.
Öyle ki
hayvanlar arasında sosyal statü açısından farklar da meydana geliyor. Domuzlar
ilk sıradayken köpekler ve daha sonrasında bu şekilde başka hayvanlarla devam
eden bir sosyal tabaka vardır.
Öyle ki Bay Jones’un zamanında daha beter
halde olan hayvanlar, domuzların başa geçtiği bu durumda bile daha iyi
olduklarını düşünüyorlar. Hatta özgür oldukları için kendilerini mutlu
hissediyorlardı. Peki düşünce özgürlüğü yoksa bir korku tiranlığı
kurulmuşsa orada yaşayanlar gerçekten de özgür müdür?
Domuzlar yaptıkları veya başa gelen tüm kötü olaylarda kendi düşüncelerine
karşı olan ve yakın zamanda çiftlikten kaçan başka bir siyasi olan domuza suç
atıyorlar. Kısacası Muhalefeti kötü gösteriyor, insanların gözlerini
boyuyorlar.
Başlarına
gelen tüm güzel olayların başlarındaki domuz Napoleon sayesinde olduğunu da
diğer hayvanların kafasına sokuyorlar ve bunda başarılı da oluyorlar. Mesela
gölün suyu tatlıysa bunun sebebi Napoleon. Bu ve bunun benzeri asla Napoleon
ile ilgisi olmayan olayları sanki Napoleon yapmış gibi gösterip Napoleon’nun
yönetiminin iyi olduğuna ikna ediyorlar diğerlerini.
Kısacası
tatlı dille ve korkuyla yönetilen bir çiftlik çıkıyor ortaya. Zamanla domuzlar
o çok nefret ettikleri insanlara dönüşüyor ve insanlarla dost bile olmaya
başlıyorlar.
Aynı zamanda
Moses isimli bir karakter vardı. Moses sürekli göklerin arkasındaki bir
diyardan bahsediyor ve orada sonsuz buğday, arpa şekeri ve benzeri hayvanların
sevdiği birçok şeyin olduğunu savunuyordu. Moses karakterinin burada dindarlığı
daha doğrusu her ülkede olan din adamlarını temsil ettiğini düşünüyorum.
Sürekli olarak bu ülkeden bahsetmesi ve hiçbir şey yapmamasına rağmen domuzlar
tarafından önemli görülmesi ise bu görüşüme katkı sağladı.
Hepimize
tanıdık gelen bu olaylar, tüm ülkelerin siyasetinin ne halde olduğunu gözler
önüne seriyor. Özgürlük kavramını sorgulayacağımız bu kitapta herkesin
bulunduğu durumdan birer parça bulacağı oldukça çarpıcı olaylar yaşanıyor ve
George Orwell’in cümleleriyle bunları çok daha iç acıtıcı bir şekilde
anlıyoruz.
İncelememi
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, çokça sevgiyle
kalın…
Bu kitaba
puanım: 10/10
Alıntılar
“Benjamin’e
göre, açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı.”
Son
Yazılarım
Romeo ve
Juliet kitabına yaptığım incelemeye ulaşmak için tıklayınız.
Kimse Gerçek
Değil kitabına yaptığım incelemeye ulaşmak için tıklayınız.
Kelime Oyunu
#36 isimli yazıma ulaşmak için tıklayınız.
Benim en sevdiğim kitaplardan biridir Hayvan Çiftliği. Kitap hakkındaki düşüncelerinizi okumak keyif vericiydi. Ellerinize sağlık <3
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sanırım Hayvan Çiftliği kitaplığımın enleri arasına girdi. Gerçekten güzeldi. <3
SilÇok teşekkür ederim. George Orwell'dan okuduğum ilk kitaptı. Dediğin gibi rahatsız edici ve bu nedenle de etkileyici bir kitap çıkarmış ortaya. :)
YanıtlaSilsevilmez mi tabiii bu kitap :) insan çiftliği de olabilirmiş hihihi :)
YanıtlaSilDoğrusu domuzların insanlara benzemesinden sonra İnsan Çiftliği daha mantıklı olurdu. :))
Sil'Tüm hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir.' Kitabın unutamadığım cümlesi bu... Güzel bir yazı olmuş keyifle okudum.
YanıtlaSil