Light Pink Pointer

12 Haziran 2021 Cumartesi

Aşk-ı Memnu | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar. Bugün sizlere Halid Ziya Uşaklıgil’in yazdığı “Aşk-ı Memnu” isimli kitabı inceliyorum. Umuyorum bu incelememden hoşnut kalırsınız. O zaman uzatmadan incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Bihter, babasının ölümü üzerine artık annesi Firdevs Hanım ve kardeşi Peyker ile zenginmiş gibi göründükleri ama aslında hiçbir şeyleri olmadan geçirdikleri yeni bir yaşama başlar. Bu yaşam, yaşam olmaktan çıkmıştır artık. Annesi ile aralarında anne kız ilişkisi yoktur, aile içerisinde sürekli bir rekabet havası hâkimdir. 

Günün birinde Bihter’e görücü olarak Adnan adında bir adam talip olur.
Adnan Bey oldukça varlıklı ve tanınmış bir beyefendidir. Bunun üzerine Bihter bu hayırlı işi kesin bir kurtuluş ve intikam olarak görür, hayallerindeki yaşama ulaştığını hisseder. Peki gerçekten de istediği yaşama kavuşabilecek midir?


Benim düşüncelerim neler?

İlk önce belirtmeliyim ki “Aşk-ı Memnu”nun kitabı, dizisinden oldukça farklı.

Aslında kitabın kurgusu Nihal ve onun psikolojisi üzerinden ilerlemektedir. Ama araya karışan yasak aşk oldukça dikkat çekince bu yasak aşk daha ön plana çıkmıştır.

Bihter’in hayalini kurduğu zenginliğe ulaşmasını ama asla genç kızlık hislerini tatmin edememesi üzerine Behlül ile yasak bir aşk yaşamasını ve evdeki bu yeni kadına alışmaya çalışan Nihal’in ruhundaki derin yaraları ve düşüncelerini okuyoruz.

Nihal’in annesinin yokluğunu babasıyla ve çevresindekilerin sevgisiyle bir nebze gidermesi ama daha sonrasında Bihter’in tüm elindekileri almasıyla beraber bu olaylar silsilesiyle birlikte gelen yalnızlık Nihal’in ruhunu öyle bir yaralar ki o eski minimini Nihal olmaktan çıkar.

Öyle sevgiye muhtaç, öyle bir dosta ihtiyaç duyar ki… Kendisi de Bihter’i çok sevmiyormuş gibi duran Behlül’e gönlünü kaptırır.

Ama bilmiyordur ki Behlül’ün gönlü nerelerdedir, kimdedir.

Bihter’in Adnan Bey’de aradığını bulamaması üzerine kendisi gibi genç ve aşka susamış, gerçek aşkı arayan Behlül ile birlikte bir yasak aşk yaşaması yalı içerisindeki büyük bir sırdır. Bu aşk; öyle kutsal, öyle gizli ve öyle tehlikelidir ki ikisi için de yeni bir heyecan ve tutku haline gelir. İkisi de aşkta beklentilerini karşıladıklarını düşünürler.

Oysa Behlül aradığını bulamamıştır. Zaman ilerledikçe Bihter’le olan ilişkisi eskisi gibi heyecanlı ve tehlikeli gelmemeye başlar. Tutkusunu kaybeder. Bihter’i de diğer birlikte olduğu kadınlar gibi görmeye başlar. Diğer herkes gibi boyun eğen biri olarak görür.

Bunun üzerine yalının içerisindeki hava değişir ve bu olaylar silsilesi çok daha büyük olayların sebebi olur…

Ben kitabı biraz uzatarak okumak durumunda kaldım. Biraz yoğundum ve bundan dolayı uzun bir süre elimde beklettim. En sonunda bitirmeye karar verdim ve bugün “Aşk-ı Memnu”yu bitirmiş bulunuyorum.

Kitabı kesinlikle dizisinden çok farklıydı. Geçtiği dönemiyle olsun, karakterlerin psikolojik ve ruhsal durumlarıyla olsun bir sürü farklılık barındırıyordu.

Dizisine her yaz tekrardan başlayan biri olarak kitabını da severek okudum. Özellikle Bihter’in aynadaki kendi görüntüsüyle bakışıp birlikte olduğu bölümde aslında içindeki genç kızın günahlarıyla birlikte oluşunu okuyoruz adeta.

Severek okudum ama sadeleştirilmiş basımını okumama rağmen bazı betimlemeleri iki kere okumak zorunda kaldım. Yine de dediğim gibi güzel bir kitaptı.

Siz “Aşk-ı Memnu”yu okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın.

Bu kitaba puanım: 7/10

Alıntılar

“Oh! Halka bakarsanız hiçbir şey yapmamak lazım gelir; bence insan halk için değil kendi için yaşamalıdır!”

“Evet, evet, biliyorum, sizin mantığınızla çözeceksiniz; sonunda öyle bir sonuç çıkaracaksınız ki ben dünyanın en mutlu kızı hükmünde olacağım değil mi? Bunu biliyorum. Hiç zahmet etmeyiniz… Ama mademki ben işte bir seneden beri ölmek istiyorum, sizin mantığınızla ispat olunacak mutluluktan ne çıkar? Hem ben size bir şey söyleyeyim mi matmazel? Bana gücenmeyeceksiniz ya… Siz yalan söylüyorsunuz matmazel, yalan! Beni yine seviyorsunuz, onun için yalan söylemeye gerek görüyorsunuz, bütün söyledikleriniz, söylemek istedikleriniz yalan… Sizde gerçek, ciddi ne var biliyor musunuz? Demin gözlerinizden akan o iki damla yaş yok muydu? İşte onlar, yalnız onlar doğruydu.”

“Öyle zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan fazla esenlik verir.”

“Sevmek, sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti fakat hayatta her şey bundan ibaretti: Sevmek, evet bütün mutluluk yalnız bununla elde edilebilirdi. Küçük, sefil, çıplak bir oda, demir bir yatak, beyaz perdeler, iki hasır iskemle, işte yalnız bu kadarcıkla fakir bir sevişme hücresi; fakat sevmek, Yarabbi, sevmek istiyordu, hummalar içinde delice bir aşkla sevecek ve mutlu olacaktı. İşte şimdi bu gösterişli odanın servetleri içinde siyah mermerlerle örülmüş bir mezarda diri diri gömülmüş gibiydi. Nefes alamıyor, boğuluyordu; bu mezardan çıkmak, yaşamak, sevmek istiyordu.”

“Gülmek! Ama o bizde kuraldır, bir her şeye gülerek başlarız. Fakat bu, bizi gizli gizli, ta içimizden, hatta genel olarak kendimizden bile saklayarak yapanları kıskanmaktan, yapılan şeyleri beğenmekten alıkoymaz. Güleriz, gülmekle yapamamak hüsranının öcünü alırız; sonra yavaş yavaş biz de yaparız, artık gülünüp eğlenmekten usanç doğduktan sonra yapmakta bir sakınca görmeyiz; fakat vakit geçmiş, o şey adileşmiş, bayağılaşmıştır.”

“Aşkta kalp susmaya başlayıp da zihin, yetilerini kullanmaya başlarsa o aşk damarlarında taze bir kan yerine zehirleyici ilaçlar dolaşan bir hasta çocuğa benzer.

“İşte erkekler,” derdi, “asla memnun değildirler, artık sevmemek isterlerse bütün düşüşün, bıkkınlığın kabahatlerini kadınlara yükletmek için çare bulduktan sonra sevmemek kabahatini de onlara bırakmak için zavallıları aşağılayacak şeyler ararlar.”

“Bilseniz bize bu sahillerin pencerelerinden atılmış ne gizli sırlar, ne kırık hülyalar, ne solgun çiçekler, ne yıpranmış emeller, ne ölmüş ümitler var! Bilseniz bu çaresiz hazin ölüleri, biz ne ruhu okşayan yas şarkılarıyla sallayarak ne duyarlı ve yumuşak köpüklerden kefenlere sararak, birer nazlı cenaze biçiminde yavaş yavaş, samanyollarının üzüntüsünden damlayan ağıt damlaları altında, yuvarlaya yuvarlaya götürürüz. Bilseniz bize katılarak akıp giden ne kadar ıstırap gözyaşları vardır. Sizin de bize verilecek ölmüş bir hülyanız, arkasından dökülecek birkaç damla matem yaşınız mı var? Siz ki o kadar şen, o kadar şatır, ağlamaktan o kadar uzaktınız. Demek hepsi bitti, hepsi, hepsi…”

8 yorum:

  1. Kitabı okumadım ama diziyi izledim :-) Behlül kaçar repliği de aklımda kaldı ve uzun sürede insanlar tarafından kullanıldı sanırım. Sanırım reyting vs uğruna romandan sapmalar olmuştur. Teşekkürler tanıtım için :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ediyorum ben teşekkür ederim yorumunuz için. Diziyi daha modern ve günümüze yansıtmak amacıyla birtakım sapmalar olmuş ama her şekilde dizisini de filmini de beğenerek izledim, okudum. :))

      Sil
  2. okudum kitabı, çok güzel tabii, bir de mai ve siyah var, roman, o da güzeeel :) dizisi unutulur muuu, bihter unutulur muu, kitabı ne güzel çok detaylı anlatmışsın, kıyamazlar ama nihal'e :) ay dizi deyince ama bir de med cezir var :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mai ve Siyah'ı da çok duydum. O da güzelse okumalı. Nihal'i çoğu kişi sevmiyor ama ben sevdim kendilerini. Medcezir'i de bir aralar ne çok kişi izlerdi. Hiç izlemedim. :))

      Sil
  3. Yasak olan hersey tatlı, heyecanlı gelir insana onların ilişkisinin heyecanı da bu yüzdendi..ikincisi de Behlül'ün korkakliğiydi tabi çok sinir olmuştum izlerken..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum. O yasak olanın getirdiği heyecanla yürüyen bir ilişkiydi. Behlül'e sinir olmayan yoktur sanırım. :)

      Sil