Hepinize selamlar. Bugün sizlere Halid Ziya Uşaklıgil’in yazdığı “Aşk-ı Memnu” isimli kitabı inceliyorum. Umuyorum bu incelememden hoşnut kalırsınız. O zaman uzatmadan incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
Bihter,
babasının ölümü üzerine artık annesi Firdevs Hanım ve kardeşi Peyker ile
zenginmiş gibi göründükleri ama aslında hiçbir şeyleri olmadan geçirdikleri yeni
bir yaşama başlar. Bu yaşam, yaşam olmaktan çıkmıştır artık. Annesi ile
aralarında anne kız ilişkisi yoktur, aile içerisinde sürekli bir rekabet havası
hâkimdir.
Günün
birinde Bihter’e görücü olarak Adnan adında bir adam talip olur.
Adnan Bey
oldukça varlıklı ve tanınmış bir beyefendidir. Bunun üzerine Bihter bu hayırlı
işi kesin bir kurtuluş ve intikam olarak görür, hayallerindeki yaşama ulaştığını
hisseder. Peki gerçekten de istediği yaşama kavuşabilecek midir?
Benim düşüncelerim neler?
İlk önce
belirtmeliyim ki “Aşk-ı Memnu”nun kitabı, dizisinden oldukça farklı.
Aslında
kitabın kurgusu Nihal ve onun psikolojisi üzerinden ilerlemektedir. Ama araya
karışan yasak aşk oldukça dikkat çekince bu yasak aşk daha ön plana çıkmıştır.
Bihter’in
hayalini kurduğu zenginliğe ulaşmasını ama asla genç kızlık hislerini tatmin
edememesi üzerine Behlül ile yasak bir aşk yaşamasını ve evdeki bu yeni kadına
alışmaya çalışan Nihal’in ruhundaki derin yaraları ve düşüncelerini okuyoruz.
Nihal’in
annesinin yokluğunu babasıyla ve çevresindekilerin sevgisiyle bir nebze gidermesi
ama daha sonrasında Bihter’in tüm elindekileri almasıyla beraber bu olaylar
silsilesiyle birlikte gelen yalnızlık Nihal’in ruhunu öyle bir yaralar ki o
eski minimini Nihal olmaktan çıkar.
Öyle sevgiye
muhtaç, öyle bir dosta ihtiyaç duyar ki… Kendisi de Bihter’i çok sevmiyormuş
gibi duran Behlül’e gönlünü kaptırır.
Ama
bilmiyordur ki Behlül’ün gönlü nerelerdedir, kimdedir.
Bihter’in
Adnan Bey’de aradığını bulamaması üzerine kendisi gibi genç ve aşka susamış,
gerçek aşkı arayan Behlül ile birlikte bir yasak aşk yaşaması yalı içerisindeki
büyük bir sırdır. Bu aşk; öyle kutsal, öyle gizli ve öyle tehlikelidir ki ikisi
için de yeni bir heyecan ve tutku haline gelir. İkisi de aşkta beklentilerini
karşıladıklarını düşünürler.
Oysa Behlül
aradığını bulamamıştır. Zaman ilerledikçe Bihter’le olan ilişkisi eskisi gibi
heyecanlı ve tehlikeli gelmemeye başlar. Tutkusunu kaybeder. Bihter’i de diğer
birlikte olduğu kadınlar gibi görmeye başlar. Diğer herkes gibi boyun eğen biri
olarak görür.
Bunun
üzerine yalının içerisindeki hava değişir ve bu olaylar silsilesi çok daha
büyük olayların sebebi olur…
Ben kitabı
biraz uzatarak okumak durumunda kaldım. Biraz yoğundum ve bundan dolayı uzun
bir süre elimde beklettim. En sonunda bitirmeye karar verdim ve bugün “Aşk-ı Memnu”yu
bitirmiş bulunuyorum.
Kitabı
kesinlikle dizisinden çok farklıydı. Geçtiği dönemiyle olsun, karakterlerin
psikolojik ve ruhsal durumlarıyla olsun bir sürü farklılık barındırıyordu.
Dizisine her
yaz tekrardan başlayan biri olarak kitabını da severek okudum. Özellikle Bihter’in
aynadaki kendi görüntüsüyle bakışıp birlikte olduğu bölümde aslında içindeki
genç kızın günahlarıyla birlikte oluşunu okuyoruz adeta.
Severek
okudum ama sadeleştirilmiş basımını okumama rağmen bazı betimlemeleri iki kere
okumak zorunda kaldım. Yine de dediğim gibi güzel bir kitaptı.
Siz “Aşk-ı
Memnu”yu okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın.
Bu kitaba
puanım: 7/10
Alıntılar
“Oh! Halka bakarsanız
hiçbir şey yapmamak lazım gelir; bence insan halk için değil kendi için
yaşamalıdır!”
“Evet, evet,
biliyorum, sizin mantığınızla çözeceksiniz; sonunda öyle bir sonuç
çıkaracaksınız ki ben dünyanın en mutlu kızı hükmünde olacağım değil mi? Bunu biliyorum.
Hiç zahmet etmeyiniz… Ama mademki ben işte bir seneden beri ölmek istiyorum,
sizin mantığınızla ispat olunacak mutluluktan ne çıkar? Hem ben size bir şey
söyleyeyim mi matmazel? Bana gücenmeyeceksiniz ya… Siz yalan söylüyorsunuz
matmazel, yalan! Beni yine seviyorsunuz, onun için yalan söylemeye gerek
görüyorsunuz, bütün söyledikleriniz, söylemek istedikleriniz yalan… Sizde gerçek,
ciddi ne var biliyor musunuz? Demin gözlerinizden akan o iki damla yaş yok
muydu? İşte onlar, yalnız onlar doğruydu.”
“Öyle
zamanlar olur ki gözyaşları mantıktan fazla esenlik verir.”
“Sevmek,
sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti fakat hayatta her şey bundan
ibaretti: Sevmek, evet bütün mutluluk yalnız bununla elde edilebilirdi. Küçük,
sefil, çıplak bir oda, demir bir yatak, beyaz perdeler, iki hasır iskemle, işte
yalnız bu kadarcıkla fakir bir sevişme hücresi; fakat sevmek, Yarabbi, sevmek
istiyordu, hummalar içinde delice bir aşkla sevecek ve mutlu olacaktı. İşte şimdi
bu gösterişli odanın servetleri içinde siyah mermerlerle örülmüş bir mezarda
diri diri gömülmüş gibiydi. Nefes alamıyor, boğuluyordu; bu mezardan çıkmak,
yaşamak, sevmek istiyordu.”
“Gülmek! Ama
o bizde kuraldır, bir her şeye gülerek başlarız. Fakat bu, bizi gizli gizli, ta
içimizden, hatta genel olarak kendimizden bile saklayarak yapanları
kıskanmaktan, yapılan şeyleri beğenmekten alıkoymaz. Güleriz, gülmekle
yapamamak hüsranının öcünü alırız; sonra yavaş yavaş biz de yaparız, artık
gülünüp eğlenmekten usanç doğduktan sonra yapmakta bir sakınca görmeyiz; fakat
vakit geçmiş, o şey adileşmiş, bayağılaşmıştır.”
“Aşkta kalp
susmaya başlayıp da zihin, yetilerini kullanmaya başlarsa o aşk damarlarında
taze bir kan yerine zehirleyici ilaçlar dolaşan bir hasta çocuğa benzer.
“İşte
erkekler,” derdi, “asla memnun değildirler, artık sevmemek isterlerse bütün
düşüşün, bıkkınlığın kabahatlerini kadınlara yükletmek için çare bulduktan
sonra sevmemek kabahatini de onlara bırakmak için zavallıları aşağılayacak
şeyler ararlar.”
“Bilseniz
bize bu sahillerin pencerelerinden atılmış ne gizli sırlar, ne kırık hülyalar,
ne solgun çiçekler, ne yıpranmış emeller, ne ölmüş ümitler var! Bilseniz bu
çaresiz hazin ölüleri, biz ne ruhu okşayan yas şarkılarıyla sallayarak ne
duyarlı ve yumuşak köpüklerden kefenlere sararak, birer nazlı cenaze biçiminde
yavaş yavaş, samanyollarının üzüntüsünden damlayan ağıt damlaları altında,
yuvarlaya yuvarlaya götürürüz. Bilseniz bize katılarak akıp giden ne kadar
ıstırap gözyaşları vardır. Sizin de bize verilecek ölmüş bir hülyanız,
arkasından dökülecek birkaç damla matem yaşınız mı var? Siz ki o kadar şen, o
kadar şatır, ağlamaktan o kadar uzaktınız. Demek hepsi bitti, hepsi, hepsi…”
Kitabı okumadım ama diziyi izledim :-) Behlül kaçar repliği de aklımda kaldı ve uzun sürede insanlar tarafından kullanıldı sanırım. Sanırım reyting vs uğruna romandan sapmalar olmuştur. Teşekkürler tanıtım için :-)
YanıtlaSilRica ediyorum ben teşekkür ederim yorumunuz için. Diziyi daha modern ve günümüze yansıtmak amacıyla birtakım sapmalar olmuş ama her şekilde dizisini de filmini de beğenerek izledim, okudum. :))
SilBehlül kaçar... 😅😂
YanıtlaSilAh ah o Behlül'ün kaçmaları... 😄😅
Silokudum kitabı, çok güzel tabii, bir de mai ve siyah var, roman, o da güzeeel :) dizisi unutulur muuu, bihter unutulur muu, kitabı ne güzel çok detaylı anlatmışsın, kıyamazlar ama nihal'e :) ay dizi deyince ama bir de med cezir var :)
YanıtlaSilMai ve Siyah'ı da çok duydum. O da güzelse okumalı. Nihal'i çoğu kişi sevmiyor ama ben sevdim kendilerini. Medcezir'i de bir aralar ne çok kişi izlerdi. Hiç izlemedim. :))
SilYasak olan hersey tatlı, heyecanlı gelir insana onların ilişkisinin heyecanı da bu yüzdendi..ikincisi de Behlül'ün korkakliğiydi tabi çok sinir olmuştum izlerken..
YanıtlaSilKatılıyorum. O yasak olanın getirdiği heyecanla yürüyen bir ilişkiydi. Behlül'e sinir olmayan yoktur sanırım. :)
Sil