Hepinize selamlar. Bugün sizlere Jack London’ın yazdığı “Martin Eden” isimli kitabı inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız.
Ne anlatıyor?Martin Eden geçimini kıt kanaat sağlayan yirmili yaşlarında bir gençtir. Denizcilik ile geçinen Martin Eden, hayatına oldukça sıradan bir şekilde devam ediyordur.
Günün
birinde Arthur isimli bir adamı kavganın ortasından kurtaran Martin Eden
karşılığında Arthur’un evine yemeye davet edilir.
Arthur’un
evine giden Martin, orada çok farklı bir dünya görür. Şık mobilyalar, bir sürü
kitap, tonlarca aksesuar…
Ama bunların
hiçbiri Arthur’un kardeşi Ruth kadar dikkatini çekmez.
Ruth öyle
güzel, öyle zarif ve öyle asildir ki… Martin gördüğü anda Ruth’a delicesine bir
tutku beslemeye başlar. Ruth’la olan bir iki sohbetinden ise anında çok farklı
dünyalara doğmuş iki insan olduklarını anlar. Ruth’un bahsettiği şeyleri
anlamıyor, yüksek tabakanın konuştuğu bu dili çözümleyemiyordu.
Evden
ayrıldıktan sonra ise aklında tek bir düşünce vardı.
Ne yapması
gerekecekse yapacak ama Ruth’un seviyesine ulaşacak ve onu etkilemeyi
başaracaktı. Ruth’un kalbinde bir yer edinmek için çabalayacak ve aradaki
tabaka farkını kapatacaktı.
Böylece
Martin Eden’ın uzun ve bol çalışmalı yeni hayatı başlamış olur…
Benim
düşüncelerim neler?
Kitap o kadar
güzeldi ki… Martin’in sevgisi, aşkı için çabalaması, kendini geliştirmesi, azim
etmesi… Hepsi çok ama çok güzeldi!
Martin
hayatındaki birçok şeyi değiştiriyor, her gün kütüphaneye gidiyor ve yabancısı
olduğu birçok şeyi öğrenmeye başlıyor. Hâlihazırda kitaplara olan ilgisi ile bu
iş çok daha zevkle geçiyor, hedefine adım adım yaklaştığını düşünüyordu. Edebiyatla
ve kitaplarla öyle içli dışlı olmuştur ki kendi çapında yazılar yazmaya bile
başlar.
Ruth’un
yanına da bu yazılarını göstermeye ve kitaplarda öğrendiği bilgilerin yanına
birçok yeni bilgi daha eklemeye gider. Neredeyse her gün buluşur ve çalışırlar.
Martin her
ne kadar Ruth’u olduğu gibi sevse de Ruth için durum biraz daha farklıdır.
Ruth ilk
defa sevmeyi ve sevilmeyi öğreniyordur. Aynı zamanda onun gözünde Martin
yoğurulacak bir hamurdur, bu yüzden Martin’i hayalindeki ideal erkeğe
dönüştürmek için çabalar, Martin’in istediği gibi biri olabileceğine gönülden
inanır.
Zamanla bu
ikili arasındaki çekim daha da güçlenir.
Martin öyle
bir azimle çalışıyordur ki kısa zamanda Ruth ve çevresine yetişmeyi başarır. Ekonomik
olarak olmasa da bilgi açısından onlardan çok daha iyidir ve çok daha fazla şey
biliyordur. Kendini öyle bir geliştirmiştir ki Ruth ve çevresi onu anlamakta
zorlanıyordur. Oysa Martin için yeni bir dünyanın kapıları aralanmıştır.
Ruth’a
gönlünü öyle bir kaptırmıştır ki diğer kızları onun yanında sıradan buluyor,
kendi tabakasındaki insanları yeterli görmüyordur. Bu birazcık da eski
kendisini bu insanlarda görmesinden kaynaklı olabilir tabii.
Yazar olarak
geçinmeye karar veren Martin Eden, zorlu bir yola baş koyar. Kimse kendisine
inanmaz. Ruth bile. Öyle ki herkes kendisine düzgün bir iş bulması için baskı
yapar, bu gidişle hiçbir şey yapamayacağını söyler. Oysa Martin içten içe
yazdıklarının çok tutacağını hissediyor ve yazar olmak istiyordu.
Bunun üzerine
açlık, aşk ve bir sürü yazıyla geçen bir süreç başlar Martin için. Peki, sizce
Martin başarabilecek midir? Başarılı bir yazar olabilecek midir? Peki ya Ruth? O
da Martin’e gönlünü kaptıracak, Martin’i ne olursa olsun destekleyecek midir?
İnsanların nasıl şan, şöhret ve para düşkünü
olduğunu; tabaka farklılıklarının belirgin çizgisini ve bir taraf nasıl rahat
ve refah içinde yaşarken diğer tarafın açlık ve sefaletle geçindiğini oldukça
güzel bir şekilde okuyoruz.
Kalınlığını gördüğümde
her ne kadar gözüm korksa da o kadar akıcı bir kitaptı ki elimden bırakamadım. Boş
zamanlarımın vazgeçilmezi oldu Martin Eden. Elimden düşüremedim doğrusu.
Yazar kendi
başına gelen ve etkilendiği birçok şeyi Martin Eden karakteri için de işlemiş. Bu
küçük ortak noktalar nedense kendimi kitaba daha yakın hissetmemi sağladı.
Gerçekten
çok başarılı bir eserdi. Herkesin okumasını şiddetle tavsiye ederim.
Siz “Martin
Eden”ı okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin,
sağlıcakla kalın…
Bu kitaba
puanım: 9/10
Alıntılar
“Sevgiye
ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu bunu. Sadece
sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış ve ne kadar güzel, yüce
ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.”
“Ama ona
sahip olmak, bildiğin bütün zilyetliklerden tamamen farklıydı, şüpheli ve
belirsiz bir tasarruftu.”
"Tanrının
çılgın aşığı bir buseye feda eder hayatını."
“Onu
öylesine çok, öylesine feci ve öylesine ümitsizce seviyordu.”
“Kendi
başının çaresine bakmış bir kızın gözleri yumuşak ve kibar olamaz...”
“İçimde
söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin
yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her
şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor.”
“Hayat
böyle, her zaman güzel olmuyor. Aslında belki benim tuhaflığım şu ki burada bir
güzellik buluyorum.”
“Meğer hep
uykudaymış; şimdiyse hayat buyurgan ve kaçınılmaz sesiyle gümbürdüyordu
kapısında.”
“Derdini
anlatamamıştı. Dünyanın en büyük şeylerinden birini görmüş ama onu ifade
edememişti.”
“Çünkü kendi
türünün ne aşağılık şeytanlar olduğu bilgisine, ne kadar namert kepazeliklere
başvurabileceği hikmetine sahip olduğu için son derece tedbirli davranıyordu.”
“İçinde
ilahi ne varsa yok olmuştu; yaşama gücü, canlılığı kalmamıştı ki dürtsün onu.
Ölmüştü. Ruhu ölü gibiydi.”
“Sadece
sevdim seni. O kadar çok sevdim ki bırak senin gibi capcanlı bir kadının
kalbini, taşı bile eritmeye yeterdi aşkım.”
“Ait olduğu
yeri bulamamıştı çünkü. Kendini bulduğu her yere uyum sağlamış, işte ve
eğlencede iyi olması sebebiyle, hakları için savaşma ve karşısındakine saygı
uyandırma isteği ve yeteneği sayesinde her zaman ve her yerde sevilen biri
olmuştu. Ama hiçbir yere kök salamamıştı. Etraftakileri memnun edecek kadar
uyum sağlamış ama kendisi tatmin olamamıştı.”
“Eskiden
ünlü olmak isterdim. Ama artık bunu hiç önemsemiyorum. İstediğim tek şey
sensin; yemekten, giysiden, şöhretten çok daha fazla açım sana. Bütün hayalim,
başımı göğsüne yaslayıp ebediyete kadar uyumak (...)”
“Hayatta her
şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen, bocalayıp tökezleyen
zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz.”
“O gözler ki
ölümsüzlüğü ilk kez orada görmüştü.”
“Konuşmak
değil, sevmek istiyorum.”
“Şu dünyada
dürüstlük diye bir şey kalmamış mıydı?”
“Gelecek ne
getirirse getirsin, onun için önemli değildi. Zaten görünüşe göre artık hiçbir
şey önemli değildi.”
“Bitirdim
ben...
Koydum
lavtamı kenara.
Mor üçgüller
arasında
Gölgeler
asılı durdukça
Şakımak da
sona erdi, şarkılar da.
Bitirdim
ben...
Koydum
lavtamı kenara.
Eskiden
bülbüller gibi erken,
Çiy düşmüş
çatılarda öterken,
Kestim artık
sesimi.
Yorgun bir
ketenkuşuyum şimdi.
Dudağımdaki
ezgiler bitti,
Öttüğüm
zamanlar geçip gitti.
Bitirdim
ben.
Koydum lavtamı
kenara.”
“Haritasız
ve dümensiz kalmış, gideceği limanı olmayan bir gemiydi. Kendini akıntıya
bırakıp sürüklenmek, en azından hareket etmek, hayatta kalmak demekti ki içini
acıtan şey de zaten buydu; yaşamak.”
“Bu
kapkaranlık dünyada üzerime düşen ışıksın sen.”
“Her şeyde
hayal kırıklığına uğramıştı. Her şeye yabancılaşmıştı.”
“Hayat büyük
bir hata (bence), utanç verici bir maskaralık.”
“Uyku onun
için unutmak demekti; uyandığı her sabahı kederle karşılıyordu. Hayat onu
kaygılandırıyor, sıkıyor, zaman ise eziyet gibi geliyordu.”
“Hayat,
hastalıklı bir insanın yorgun gözlerini yakan güçlü bir ışık gibiydi. Uyanık
geçirdiği her an, etrafında ve üzerinde çiğ bir öfkeyle parlıyordu. Acıyordu.
Dayanılmaz bir acı veriyordu.”
“Bu acı ölüm
değildi, sersemlemiş bilincinde bocalayarak dolaşan düşünceydi. Ölüm acı
vermezdi. Hayattı, hayatın sancısıydı bu feci, bu insanı boğan his.”
En sevdiğim kitaplardan bir tanesi.
YanıtlaSilYaşamlarımızı kendi özdeğerlerimiz, tutkularımız ve ideallerimiz etrafında geliştirmeliyiz. Bir kabın şeklini almak yerine, o kabı kendimiz yaratmalıyız. Yoksa ufukta tükenmişlik sendromu bizleri bekliyor
Çok doğru söyledikleriniz. Martin Eden benim de en sevdiğim kitaplardan bir tanesi haline geldi. Okumalı, okutulmalı.
SilJack London en sevdiğim yazarlar arasında. Martin Eden en güzel romanlarından biri. Kendi yaşamından kesitleri güzel bir dille anlatıyor yazar. Güzel kitap, severek okumuştum:)
YanıtlaSilGerçekten çok kaliteli bir eser. Kendi yaşadığı bazı olaylara ve kişilere kitabında yer vermesi kitabı çok ama çok daha güzel yapıyor. :)
Silokuduğum en sevdiğim klasiklerden :)
YanıtlaSilÇok güzel bir eserdi. Sevmemek elde değil. :)
SilOkuyalı belki de 30 yıl olmuştur. Kitabın içeriğiyle ilgili çok az şey hatırlıyorum ama bende bıraktığı etki hâlâ aklımda. Ben Martin Eden'in iradesine hayran kalmıştım. İçinde bulunduğu durumun zorlukları karşısında yılmıyor, kendini geliştirmek için çaba sarf ediyordu. Bu motifi aslında Jack London'ın başka kitaplarında da okuduğumu hatırlıyorum. Zaten yanlış hatırlamıyorsam büyük ölçüde kendi hayat hikayesinden esinlenmiş bir romandı.
YanıtlaSilİradesine hayran olmamak elde değil gerçekten. Kendini geliştirmek için bu kadar istekli olması da gerçekten çok hoştu. Kendi hayatında yaşadığı birçok şeye kitabında yer vermiş dediğiniz gibi. Bu da okuru kitaba daha çok bağlıyor. Yazarın diğer kitaplarını da okumak için can atıyorum.
Sil