Hepinize selamlar. Bugün sizlere J.K. Rowling’in yani Joanne Kathleen "Jo" Rowling’in yazdığı “Harry Potter” serisinin 2. kitabı olan “Harry Potter ve Sırlar Odası” isimli kitabı inceleyeceğim. Umuyorum bu incelememden hoşnut kalırsınız. Eğer serinin ilk kitabını okumuyorsanız incelememin “Ne anlatıyor?” kısmını okumanızı önermem. Daha okuyup öğrenmediğiniz şeyleri bu bölümde yanlışlıkla öğrenebilirsiniz. Bu yüzden direkt incelememin “Benim düşüncelerim neler?” kısmına atlayabilirsiniz.
Ne
anlatıyor?
Harry
geçirdiği zorlu okul yılının ardından Hogwarts’ta 2. Yılının daha sakin
geçeceğini düşünüyorduysa bile bunun pek mümkün olmadığını bir gün odasında beliriveren
evcini Dobby’yi görünce anlar. Dobby, kendisine bu yıl Hogwarts’ta korkuç
şeyler olacağını bundan dolayı da Hogwarts’a gitmemesi gerektiğini söyler. Ama
Harry, Dursleylerin evini ev gibi göremezken kendisine sıcacık bir yuva olmuş
olan Hogwarts’a neden gidemeyeceğini anlamaz ve gitmekte ısrarcı olur. Bunun
üzerine Harry, Dobby’yi dinlemez ve Hogwarts’a tekrardan gider. Ama
karşılaştığı problem aslında Dobby’nin haklı olabileceğini doğruluyordu.
Hogwarts’ın
koridorlarında garip şeyler yaşanıyordu. Bir anda herkes taşa dönüşüyordu ve
bunu kimin yaptığı bilinmiyordu. Herkes Sırlar Odası’nın açıldığını söylüyordu,
sahi ya neydi bu Sırlar Odası? İşte Harry ve arkadaşları Hermione Granger ile
Ron Weasley bu Sırlar Odası’nın gizemini çözmek için tekrardan bir araya gelir.
Peki bu
sefer şansları yaver gidecek miydi? Yoksa kendilerini daha kötüsüne hazırlamalı
mıydılar?
Benim
düşüncelerim neler?
Saat sabahın
ikisinde uyanınca ve geri uyuyamayınca okudum serinin ikinci kitabını. Sabaha
doğru gözlerim kapana kapana da yarısından fazlasına geldiğimi fark ettim.
Uykuya dalınca da akşama doğru tekrar kitabı elime aldım ve heyecandan bir
çırpıda okudum.
J.K. Rowling
yine kalemiyle bizi şaşırtmıyor. “Bu olayın aslı ne ki, nasıl çözecekler?” diye
düşünürken Rowling öyle bir yerden öyle bir ayrıntı yakalıyor ki sır bir anda
çözülmüş oluyor. Marissa Meyer’in “Ay Günlükleri” serisinde hoşuma gittiği gibi
“Harry Potter” serisinde de yazarımız karakterlerini “acaba nasıl kurtarırım”
kaygısı gütmeden rahatça tehlikeye atıyor ve onları da profesyonel bir şekilde
kurtarmasını biliyordu. Bu özellik bakımından özellikle hoşuma giden bir kitap
oldu. İnsan bir kere okumaya başlayınca elinden bırakamıyor. Yazar, okuru
kitaba nasıl bağlayacağını çok iyi
biliyor.
Bu dünyanın
bir parçası olmayı isterdim ki kitabı okurken öyle hissetmemek elde değil. J.K.
Rowling eğer bana Hogwarts Kabul Mektubu yollamayı isterse
bloğumun en aşağısında bulunan iletişim bölümünden bana ulaşabilir. :))
Evet,
incelemem bu kadardı. Siz “Harry Potter” serisini okudunuz mu? Sizin
düşünceleriniz neler?
İncelememi
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın, büyüyle kalın…
Bu kitaba
puanım: 10/10
“Harry
Potter” serisinin ilk kitabı olan “Felsefe Taşı” için yaptığım kitap yorumuna
ulaşmak için tıklayınız.
Alıntılar
"Bize
aslında kim olduğumuzu gösteren şey, yeteneklerimizden çok
seçimlerimizdir."
Çok güzel :) İnan ki bende o dünyanın bir parçası olmayı çok isterdim ya... Her ay 2 - 3 kez izliyorum filmlerini. Bazen gerçeklikten uzaklaşmak iyi geliyor :)))
YanıtlaSilÇok haklısınız. Bazen gerçeklikten uzaklaşmak, bu dünyaya sığınmak iyi geliyor. İyi günler dilerim! :))
Silay ya evet hogwarts da ben de okumak isterdim yaaa, güzel anlatmışsın yine, 2 3 günde okudun diye düşünmüştüm ama daha çabuk okumuşsun yaniii :) hermione yaa ponçik yaaa :)
YanıtlaSilAh ah kim okumak istemez ki? Hemencecik okudum 2.kitabı ama derslerden dolayı 3.kitap biraz bekleyecek sanırım. Hermione gerçekten çok şirin! Ama sanırım vazgeçilmezim Ron Weasley! :))
SilYorumun için teşekkür ederim kocaman sevgiler! :) <3
Harry Potter hepimiz için çok özel sanırımm:))
YanıtlaSilGaliba öyle. :))
Sil