Hepinize selamlar. Bugün sizlere Anthony Burgess’ın yazdığı “Otomatik Portakal”ı inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Lafı dolandırmadan incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
Günün
birinde çete, yine her akşam yaptığı gibi bir evi soyacaktır. Bu ev kedileriyle
birlikte yaşayan bir kadının evidir. Eve yaklaşan grup, ilk başta kapıdan
girmeye çalışsa da başaramaz ve iş Alex’in camdan girmesine kalır.
Alex camdan
girer. Aşağı kata iner ve kadını etkisiz hale getirmek için hareket edecekken
dikkati dağılır. Kadın onu alt eder. Arkadaşlarını çağırmak yerine onlara güç
gösterisi yapmak isteyen Alex bunu tek başına halletmek ister.
Kadın ve
Alex’in boğuşmasında galip Alex olur. Ama kadını sadece etkisizleştirmek
isteyen Alex, kadının kafasına fazla sert vurmuştur ve bunun sonucunda da kadın
ölmüştür.
Olay yerine
polislerin geldiğini duyan Alex, yalpalaya yalpalaya evden çıkmaya çalışır. Kapıya
vardığında arkadaşlarının kaçtığını ve kendisini ortada bıraktıklarını görür.
Sadece Aptalof vardır. Ama Aptalof yardım etmek yerine eski münakaşayı
unutmadığını göstermek için Alex’i iyice hırpalar ve kaçar.
Bunun sonucunda
Alex polislere yakalanır ve yeni hayatına doğru acılı bir şekilde sürüklenir…
Benim
düşüncelerim neler?
İlk başta kitabı okurken gerçekten midem kalktı. Alex ve arkadaşlarının
yaptıklarını okurken tiksindim. Öyle ki kendime gelmek için biraz beklemem
gerekti.
Bu sayfalar
biraz sürse de sonunda Alex’in yakalanmasıyla kitap çok farklı bir noktaya
çekiliyor.
Öncelikle
biraz Alex karakterini inceleyelim.
Acı çektirmeyi,
kan görmeyi ve işkence etmeyi sevdiğini görüyoruz ana karakterin. Şiddete
fazlasıyla yatkın olan Alex’in oldukça garip bir hobisi var: Klasik müzik!
Beethoven’dan
daha türlü türlü birçok sanatçıya ve eserlerine aşık olan ana karakter bizi bu
sevdasıyla şaşırtıyor kitap boyunca.
Kitap
boyunca sokaklardaki hayatı okuyor, sokaklarda yetişmiş bu insanların
zihniyetini görüyor ve tabakalaşmanın yarattığı daha birçok ayrımın farkına
varıyoruz. Mesela 16. Sayfada Alex ve arkadaşları çevrelerini gözlemlerken
insanların evlerinde her şeyden habersiz televizyon izlediklerini ve
sokaklardaki hayatın onları hiç ilgilendirmediğinden bahsediyor. Burada da
aslında bu sosyal tabaka farkının keskin sınırlarını hissediyoruz.
Sistem de
eleştiriliyor kitap boyunca tabii. Siyasetin tüm çirkinlikleri ve insanların
çıkarları için yaptıkları şeyler çarpıcı ve bir o kadar da gerçekçi bir şekilde
biz okurlara yansıtılıyor.
“Ettiğini
bulma” , “İlahi adalet” ya da “Karma” hangisini söylemek istersiniz bilmiyorum
ama kitabın özellikle son sayfalarında bu durumun Alex’in başına geldiğini
görüyoruz. Çok fazla spoiler vermek istemiyorum o yüzden buralardan daha fazla
bahsetmeyeceğim.
Seçme hakkı
tanınmayan insanların hayatları nasıl olur? İnsan kendi kaderini kendi
seçebilir mi? Bu tarz soruların cevaplarını aradığımız “Otomatik Portakal”da
asıl anlatılmak istenen sistemin otomatikleştirdiği, tekdüze hale getirdiği
gençler. Herkesin aynı olmaya zorlandığı ve seçme hakkı tanınmayan gençlerin
hareketlerindeki isyankârlık ve asiliğe değiniyor. Sistemin vahşileştirdiği bu
gençler, kitapta söylendiği üzere “düzeltilmeye” çalışılırken aslında tam tersi
daha büyük bir eziyet çekiyorlar ve benliklerini kaybediyorlar.
İlk
başlarını okuduğumda “Kesinlikle sevemeyeceğim bu kitabı.” diye düşünürken
sonlarında “Vay canına, şaka gibi gerçekten.” diyerek bitirdim “Otomatik
Portakal”ı. Gerçekten derin bir etki bıraktı. Yalnız belirtmeliyim ki çok
stresli olmadığınız ya da moralinizin çok bozuk olmadığı sakin bir zamanda
okumanız sizin için daha iyi olur. Ben biraz yanlış bir zamanda okudum. Ama yine
de sonunu okuduğumda iyi ki okumuşum dediğim bir eser oldu.
Siz “Otomatik
Portakal”ı okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim. Biraz dağınık bir şekilde incelemiş
olabilirim kitabı bunun için affınıza sığınıyorum. Biraz yoğunum ve aceleye
getirdim.
Kendinize
çok dikkat edin, sevgiyle ve saygıyla kalın…
Bu kitaba puanım: 7/10
Güzel bir inceleme yazısı olmuş. Ben henüz okumadım geçenlerde yine bir yorumunu görmüştüm ama çok dikkatimi çekmemişti. Şimdi yorumunuzu okuyunca merak ettim.
YanıtlaSilUmarım okursanız beğenirsiniz. Biraz sabır gerektiren bir kitap. Uygun zamanda okunmalı.
SilBlogda yine tanıtımlarını görmüştüm kitabın. Bu tanıtımı da okuyunca iyice gıcık oldum, kitabı seveceğimi hiç sanmıyorum. Ettiğini bulmalı insanlar. Fazla merhamet o acıların yaşatıldığı insanlara haksızlık olur. Ben başıma bir şey gelse o kişiyi affetmem, benim yerime de kimsenin affetmesini istemem.
YanıtlaSilBiraz spoiler gibi olacak ama ana karakter zaten ettiğini buluyor. Tabii bu söylediklerimle asla Alex karakterini savunmuyorum. Ama ettiğini bulduğunu söyleyebilirim. Tabii okurken sinir olunabilecek bir kitap. Şahsen ben de oldum.
Silkitabı da filmini de sevmedim ben yaa :) ne kötü bir dil var yaaa :)
YanıtlaSilEvet gerçekten öyle. Okuması ağır ve sevebilmesi biraz zor. Ben de sonlara doğru sevdim. İşlenen psikolojiyi vb. :))
Sil