Light Pink Pointer

7 Kasım 2021 Pazar

Orion | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar. Bugün sizlere Youtube’da kitap incelemeleri yapan ve günlük hayatını bizlerle paylaşan Almina Taner’in yeni çıkan kitabı “Orion”u inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Almina Taner kim diye merak edenleriniz olursa buraya tıklayarak Youtube kanalına ulaşabilirsiniz. O zaman sizleri daha fazla bekletmeden incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

Alnilam, yakın arkadaşları Capella ve Polaris ile oldukça mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmektedir. Kendisine ev görevi gören küçük çatı katı, her sabah yediği sandviçler ve çalıştığı oyuncakçı dükkânıyla sıradan bir yaşama sahiptir. 

Skyera, yani Alnilam ve arkadaşlarının yaşadığı gezegen, oldukça farklı bir yerdir. Burada insanlar hasta olmuyor, en kötü sadece hapşırıyor ya da öksürüyorlardı. Aynı zamanda burada insanlar ölmüyordu. Gölgeye dönüşüyorlardı.

Gölgeye dönüşen insanlar onları tanıyan ve değer veren insanların hafızalarından siliniyor, yaşanan anılarla beraber Gölgeler Diyarının yolunu tutuyorlardı.

Günün birinde Alnilam’ın yakın arkadaşı ve Capella’nın ikizi olan Polaris’in gölgeye dönüşmesi üzerine olaylar iyice karışır. Polaris’i geri getirmeye, onun nereye nasıl ve ne için gittiğini çözmeye çalışırken gölgeler hakkında çok daha farklı ve gizemli bilgilere ulaşan Alnilam ve Capella; aslında tüm Skyera’yı ilgilendiren bir gizem perdesini aralamaya çalıştıklarının farkında değildirler.

Duygularının sesine de kulaklarını kapatamayan Alnilam; Alphard denilen, ruhunun içerisinde büyük bir teessür barındıran bu gence kalbini kaptırırken aynı zamanda birçok gizemi çözmeye çalışıyor, zamana karşı yarışıyordur.

Bir gün arkanızda bıraktığınız tüm şeylerle beraber unutulacağınızı bilmenize rağmen yine de sever, yine de savaşır mıydınız?

Benim düşüncelerim neler?

Almina Taner’i zamanında birkaç kitap incelemesi videosuna denk gelerek tanımıştım. Son zamanlarda çok fazla takip edemesem de arada birkaç videosuna denk geliyordum.

Ana sayfamda kitabının çıktığına dair attığı videoyu görünce ise ister istemez adına çok mutlu oldum. Bir şeyler yazdığını biliyordum ama kendisini çok fazla takip edemiyordum. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Daha sonra bu videosu karşıma çıkınca gerçekten çok farklı hissettim.

Direkt olarak kitabı internetten istetip incelemek istedim. Bundan dolayı da geldiği gibi hemen okuduğum kitabı bırakıp yerine “Orion”u okumaya başladım.

İlk başlarda biraz süslü cümle kurma kaygısı güdüldüğünü hissettim. Ama kitabı okudukça bu durumun yerini gerçekten yerinde kurulan süslü cümlelere bıraktığını gördüm. Birçok altını çizdiğim ve beğendiğim cümleler oldu kitap boyunca. Gerçekten cümlelerin kuruluşu ve içlerinde barındırdıkları anlamlar okura güzel bir şekilde yansıtılmıştı.

Biraz da karakterlere ve kurguya değinelim. Bir ilk kitaba göre gerçekten kaliteli bir kurgu işlenmişti. Açıkçası “Bunu nasıl düşünmüş ya.” Dediğim yerler oldu. Nasıl aklına geldiği ya da neden etkilenerek yazdığını bilmiyorum ama gerçekten kurgu konusunda kaliteli bir iş çıkarmış. Yaratılan dünya oldukça güzel ve okuru içine çekmeyi başarıyor.

Altan alta verilen “Birini unutmak mı yoksa ölümünün arkasında bıraktığı anılara tutunarak mı yaşamak” mesajı okuru kitap boyunca düşündürüyor ve empati kurmasını sağlıyor. “Ya ben de sevdiklerimi unutmak durumunda kalsaydım? O zaman tepkim ne olurdu? Ne yapardım?” gibisinden kendimizle münakaşaya giriyor ve kitabı da bu soruların yarattığı bir zevkle okuyoruz.

Bana kalırsa kitapta ölenlerin gölgeye dönüşmesinin altında da güzel bir anlam yatıyor. Gölgeler kitaptaki karakterlerin peşini bırakmıyor ve yarattıkları teessürle sürekli olarak karakterlerimizi onlardan kaçmak mecburiyetinde bırakıyorlar. Aslında buradan ölüleri hiçbir zaman ardımızda bırakamadığımızı ve ruhumuzda hep onlardan bir parça taşıdığımızı çıkarabiliriz. Aynı zamanda kitapta birkaç karakterin ebeveynleri ve aile yapısı sıkıntılıydı. Bu durumun çocukların psikolojisine ve düşünce biçimine olan etkisini de gözlemliyoruz.

Karakterler için hafif bir eleştiride bulunmak istiyorum. Alnilam ve Alphard’ın aşklarının bu kadar büyük olmasına çok fazla anlam veremedim. Her ne kadar kitapta eskiden beri tanıştıkları bize söylense de yine de çok ani ve çok hızlı gelişmiş gibi geldi bana. Ve bu kadar hızlı gelişen bu duyguların bu kadar yoğun ve sonsuz olması ise bana biraz kitabın inandırıcılığını zedelemiş gibi geldi. Aynı zamanda karakterler bana biraz fazla kusursuz geldiler. Yine de çok fazla takıldığım bir durum olmadı bu.

Genel olarak okurken merak ettiğim ve diğer Wattpad kitaplarında olduğu gibi “Neden böyle yazmış ki?” ya da “Çok çocukça olmuş!” gibi sözler söylemeden zevkle okuduğum bir kitap oldu. Okuma zorluğu çektiğiniz ya da kafa dağıtacak bir kitaba ihtiyacınız olduğunda okuyabileceğiniz bir kitap. Diğer gençlik kitaplarına nazaran kaliteli yazıldığını ve incelikle işlendiğini düşünüyorum. Karşılaştırma yapmayı ya da herhangi bir kitabı övüp diğer kitabı aşağıda tutmayı sevmem ama bana kalırsa durum böyleydi.

Küçük eleştirilerim ve daha iyi olmasını dilediğim birkaç şey olsa da genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Sonuyla beni etkiledi. İyi ki almışım, iyi ki okumuşum dedirtti. Kafa dağıtmaya ihtiyacım olan bir dönemdeyim. Bana iyi geldiğini söyleyebilirim.

Almina Taner’i tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Bir ilk kitaba göre oldukça kaliteli bir iş çıkardığını düşünüyorum. Umarım her şey gönlünce olur ve daha nice yazılar yayımlayarak yoluna emin adımlarla devam eder.

Siz “Orion”u okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sevgiyle ve saygıyla kalın…

Bu kitaba puanım: 8/10

Alıntılar

“Gökyüzümün ne kadar büyük olduğunu düşlerken kendi kalbimin ne kadar küçük olduğunu unuttum. Belki senin kalbin ikimize de yeter sandım.”

“Sen bu dünyadaki her şeyin güzellik tanımına uyan şeysin. Sen öyle güzelsin ki ben küçük aynama geçip kendi yansımama her baktığımda o ayna cam kırıklarına dönsün istiyorum ki ben de üstünde tepineyim.”

“Buradaki herkes ağlasın, dünya ağlasın ve hatta gökyüzü her şeye küssün ancak sen ağlama.”

“Ben hep beni unutmandan korktum Alphard. Senin o güzel kalbinin beni silik bir gölgeye çevirmesinden, henüz daha sesimi duymamışken unutmandan korktum. Bir gün sana adımı söylediklerinde belleğinin kayıtsız kalmasından korktum. Oysa hayat bana hep balık hafızalı olduğumu hatırlattı.”

“Sana ne olduğunu anlatamam çünkü anlamazsın. Sana nereye gittiğimi söyleyemem çünkü sen de beni bulamazsın. Sadece keşkelerim var geride. Ve en acısı da keşkeler hep keşke olarak kalıyor. Her şey bir anda gerçekleşiyor ve ben neyin hangi anda geleceğini kavrayamıyorum. Oysa her anı, o an'mış gibi yaşamak gerekiyor. O an. Bilirsin, hayatının o anı.”

“Sanırım başkalarının bizim acılarımız için yeterince üzülememesini bu kadar sorun etmemeliydik.”

“Hayır, kelimeler söylenmediğinde ve sükunet sağlandığında bazı şeyler düzelebilir. Ancak ya bir gün söyleyemediklerim seni benden koparırsa?”

“Böylesine üzgün bir ruha sahip olup her haliyle nasıl mutlu görünebiliyordu?”

“İnsanların arasındayken takındığı gülüşün ona ait olmadığını fark etmek çok güç, belki de imkansızdı.”

“+Unuttuğun birini özlemek çok mu garip olurdu?

-Belki de sadece onları hatırlamayı özlüyorsundur.”

“Dünya'da insanlar ağlıyorlar, korkuyorlar ve sanıyorum ki içlerinde en üzücü olanı ise, sevmiyorlardı.”

“Beni yanlış anlama lütfen, ölüme dair hiçbir korkum yoktur ki ölüm bir nevi huzura eriştir, fakat artık sevememekten öyle çok korkarım ki!”

“O zaman aşkı boş ver gitsin. Zaten zırvalıktan başka bir şey değil.”

“İnsanların sözcüklerini gör ama hep gözlerini dinle.”

“Eğer kalp kırıklıkları tıpkı kitaplarda söylendiği gibi kalbimin cam kırıkları olabilseydi, öyle çok batsın isterdim ki artık acıyı hissetmeyeyim.”

“Hislerimi kâğıda döksem, onları görebilir miyim?”

“Ne zaman nihayetinde karar verip yazacak olsam içimden bir ses benden uzaklaştığın adımların senin için doğru bir yol olabileceğini söylüyor, vazgeçiyorum. Fakat sanıyorum ki artık kendi adımlarımın nerede olduğunu göremiyorum. Söyleyemediğim şeylerin pişmanlığını duymaktan korkuyorum.”

“Günün her vakti öyle çok aklıma geliyordun ki oralarda bir yerlerde kendi düşüncelerime yer var mıydı bilmiyordum.”

“Ruhun bir nefes alış kadar uzaktayken, bedenini görememek biraz yüreğimi burktu. Duvarlara konuşmaya çalışırken ağzımdan çıkan kelimeler birazcık boğazımda düğümlendi. Sadece birkaç mektup yazacak kadar çaresizleştim, o kadar.”

“İnsanların kendilerini en çok kalabalıklarda yalnız bulabilmeleri garip değil miydi? Bu odanın içi yalnızca üç kişiyle dolu olsa birileri beni mutlaka görürdü. Yalnız başıma, yüzümü ellerime dayamış öylece oturduğumu birileri mutlaka fark ederdi. Ancak kalabalıklar... Kalabalıkta herkes çok yalnızdı.”

“Bana kendini anlatmak istemeyen birini kendinden kurtarmaya çalışıyordum; üstelik kendimi dahi kendimden kurtaramamışken. Ne uğrunaydı?”

“Oysa vedalar gitmeyi gerektirmiyor. Ve gitmeden hiçbir sözün veda olduğunu anlayamıyorsun.”

“O kadını hayalimde mi yaratmıştım? Neden yerin ortasında iki büklüm yatmış, vücudumdaki ağrının dinmesi için tanrılara yalvarıyordum?”

“Ona gülmeyi hatırlatmak istedim. Ona, eğer gülerse her şeyin rayına oturacağını, eğer kırılacak olursa kalbini her daim sarıp sarmalayacağımı söylemek istedim.”

“Yüreğim çok acıyor. Bir serçe gibi küçük, fanustaki bir balık kadar kapana kısılmış hissediyorum. Oysa eğer bir şansım olsaydı... Eğer geriye dönüp son bir şey yapabilecek olsaydım gülmeyi seçerdim.”

“Oysa ne komikti, şimdi kendi yalnızlığımı dahi duyamayacak kadar uzaklardaydım.”

“Oysa şu an onun için bir anı bile olamıyordum.”

“Herkes madem bu kadar mutlu ve huzurluydu, biz neden onlar gibi olamıyorduk? Robotlaşmak gibi bir isteğim yoktu ancak yine de garip geliyordu. Madem her şey hayalimizdeki gibiydi de neden hala içimdeki acının beni yiyip bitirdiğini hissediyordum?”

“Çünkü bazen acı, doğru yolu seçmen için bir fırsattır.”

“Delirmeyeyim diye aynalarda aksimi aradım. Kaskatı, kambur vücudum bir çıta gibi dikildi. Gözlerimle aradım kendimi amansızca. Ellerimle uzandım sanki çekip çıkarabilirmişim gibi kendimi dipsiz kuyulardan. Oysa yoktu. Benim gülmeyi bilmeyen görüntüm bana bakmıyordu. Çığlıklar içinde ruhum hala duvarların arasındaydı. Şimdi ben tüm çaresizliğimle kendinden korkan, ve belki de kendi aksini bile kaybetmiş bir adamım.”

“Bazen insanların kendilerini dahi anlamsızlaştırdığına çok tanık olmuştum bu yaşıma dek, ancak özlemin anlamsızlaşacağına hiç inanmamıştım.”

“Seni kaybettim oysa bazen sesini tam kulağımın dibinde hissediyor gibi oluyorum. Kendimi ufalaya ufalaya ışıktan bir noktaya dönüştüm fakat senin yüreğine dokunmuş olmanın mutluluğuyla yanıp tutuşuyorum. Şu an neredesin bilmiyorum. Beş yıl sonra kime âşık olacağını, on yıl sonra kiminle evleneceğini ve bizim dünyamızın kaçınılmaz gerçeği gölgelere ne zaman katılacağını merak ediyorum. Ancak her şeyi bir kenara bırak, sana ne olduğunu merak ediyorum. Hangi çıkmazda ışıksız kaldığını anlamlandıramadıkça kahroluyorum.”

“Şimdi ben bu uçsuz bucaksız, kafayı sıyırmış dünyada öyle yalnızım ki mektuplarım dahi tükendi. Sanırım aklım ve kelimelerim de artık beni terk ediyor.”

“Benim çirkin, benim küskün zihnim bazen bana öyle kötü oyunlar oynardı ki gerçekle hayalin arasında bir boşlukta süzülüp gittiğimi hissederdim.”

“Hiç dinmeyecek mi? İçimde kendi ellerimle besleyip büyüttüğüm bu karamsarlık, bu dar odalar ve sessizce gözlerimden kustuğum bu çığlıklar beni hiç terk etmeyecek mi? Bir şey var. Orada, kalbimin tam ortasında bir yumru...”

“İnsanlar hatırlanmadıkça daha güvenilir olmalıydılar.”

“Hayır, burada olmamalıydılar. Benim aynadaki görüntüsüne baktıkça iğrenen, koştukça kafamdaki sesi susturmaya çalışan ruhumun yanında bir saniye bile durmamalıydılar.”

“Onlara güvendiğim ve bir an olsun beni gerçekten sevebileceklerini düşündüğüm için aptal olmalıydım. Hayır, herkes inkâr edilemez bir bencillikle yaratılmıştı. Benim için atan bir kalp asla olmamış, asla da olmayacaktı.”

“Bazen hayatın karmaşası içinde yalnızca ufak bir toz tanesi olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor.”

“Ancak nihayetinde, bunca acının ardından çok önemli bir şey öğrendim Alphard: Bazen bizim yolumuz, diğerlerinin hikâyesini tamamlamaktan geçiyor.”

 


2 yorum:

  1. duymadıydım, piku, aklımda olsun, okuyabiliriim, 10 vermesen de iyi demekkisi, konu da hoş gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeni çıktı. Çıtır çerezlik okunabilir. Güzel konusu. :)

      Sil