Hepinize selamlar. Bugün sizlere Youtube’da kitap incelemeleri yapan ve günlük hayatını bizlerle paylaşan Almina Taner’in yeni çıkan kitabı “Orion”u inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Almina Taner kim diye merak edenleriniz olursa buraya tıklayarak Youtube kanalına ulaşabilirsiniz. O zaman sizleri daha fazla bekletmeden incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
Alnilam,
yakın arkadaşları Capella ve Polaris ile oldukça mutlu ve huzurlu bir yaşam
sürmektedir. Kendisine ev görevi gören küçük çatı katı, her sabah yediği sandviçler
ve çalıştığı oyuncakçı dükkânıyla sıradan bir yaşama sahiptir.
Skyera, yani
Alnilam ve arkadaşlarının yaşadığı gezegen, oldukça farklı bir yerdir. Burada insanlar
hasta olmuyor, en kötü sadece hapşırıyor ya da öksürüyorlardı. Aynı zamanda
burada insanlar ölmüyordu. Gölgeye dönüşüyorlardı.
Gölgeye
dönüşen insanlar onları tanıyan ve değer veren insanların hafızalarından
siliniyor, yaşanan anılarla beraber Gölgeler Diyarının yolunu tutuyorlardı.
Günün
birinde Alnilam’ın yakın arkadaşı ve Capella’nın ikizi olan Polaris’in gölgeye
dönüşmesi üzerine olaylar iyice karışır. Polaris’i geri getirmeye, onun nereye
nasıl ve ne için gittiğini çözmeye çalışırken gölgeler hakkında çok daha farklı
ve gizemli bilgilere ulaşan Alnilam ve Capella; aslında tüm Skyera’yı
ilgilendiren bir gizem perdesini aralamaya çalıştıklarının farkında
değildirler.
Duygularının
sesine de kulaklarını kapatamayan Alnilam; Alphard denilen, ruhunun içerisinde
büyük bir teessür barındıran bu gence kalbini kaptırırken aynı zamanda birçok
gizemi çözmeye çalışıyor, zamana karşı yarışıyordur.
Bir gün
arkanızda bıraktığınız tüm şeylerle beraber unutulacağınızı bilmenize rağmen
yine de sever, yine de savaşır mıydınız?
Benim
düşüncelerim neler?
Almina Taner’i
zamanında birkaç kitap incelemesi videosuna denk gelerek tanımıştım. Son zamanlarda çok fazla takip edemesem de arada birkaç videosuna denk geliyordum.
Ana sayfamda
kitabının çıktığına dair attığı videoyu görünce ise ister istemez adına çok
mutlu oldum. Bir şeyler yazdığını biliyordum ama kendisini çok fazla takip
edemiyordum. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Daha sonra bu videosu karşıma çıkınca gerçekten
çok farklı hissettim.
Direkt
olarak kitabı internetten istetip incelemek istedim. Bundan dolayı da geldiği
gibi hemen okuduğum kitabı bırakıp yerine “Orion”u okumaya başladım.
İlk başlarda
biraz süslü cümle kurma kaygısı güdüldüğünü hissettim. Ama kitabı okudukça bu
durumun yerini gerçekten yerinde kurulan süslü cümlelere bıraktığını gördüm. Birçok
altını çizdiğim ve beğendiğim cümleler oldu kitap boyunca. Gerçekten cümlelerin
kuruluşu ve içlerinde barındırdıkları anlamlar okura güzel bir şekilde
yansıtılmıştı.
Biraz da
karakterlere ve kurguya değinelim. Bir ilk kitaba göre gerçekten kaliteli bir
kurgu işlenmişti. Açıkçası “Bunu nasıl düşünmüş ya.” Dediğim yerler oldu. Nasıl
aklına geldiği ya da neden etkilenerek yazdığını bilmiyorum ama gerçekten kurgu
konusunda kaliteli bir iş çıkarmış. Yaratılan dünya oldukça güzel ve okuru içine
çekmeyi başarıyor.
Altan alta
verilen “Birini unutmak mı yoksa ölümünün arkasında bıraktığı anılara tutunarak
mı yaşamak” mesajı okuru kitap boyunca düşündürüyor ve empati kurmasını
sağlıyor. “Ya ben de sevdiklerimi unutmak durumunda kalsaydım? O zaman tepkim
ne olurdu? Ne yapardım?” gibisinden kendimizle münakaşaya giriyor ve kitabı da
bu soruların yarattığı bir zevkle okuyoruz.
Bana kalırsa
kitapta ölenlerin gölgeye dönüşmesinin altında da güzel bir anlam yatıyor.
Gölgeler kitaptaki karakterlerin peşini bırakmıyor ve yarattıkları teessürle
sürekli olarak karakterlerimizi onlardan kaçmak mecburiyetinde bırakıyorlar. Aslında
buradan ölüleri hiçbir zaman ardımızda bırakamadığımızı ve ruhumuzda hep
onlardan bir parça taşıdığımızı çıkarabiliriz. Aynı zamanda kitapta birkaç
karakterin ebeveynleri ve aile yapısı sıkıntılıydı. Bu durumun çocukların
psikolojisine ve düşünce biçimine olan etkisini de gözlemliyoruz.
Karakterler
için hafif bir eleştiride bulunmak istiyorum. Alnilam ve Alphard’ın
aşklarının bu kadar büyük olmasına çok fazla anlam veremedim. Her ne kadar
kitapta eskiden beri tanıştıkları bize söylense de yine de çok ani ve çok hızlı
gelişmiş gibi geldi bana. Ve bu kadar hızlı gelişen bu duyguların bu kadar
yoğun ve sonsuz olması ise bana biraz kitabın inandırıcılığını zedelemiş gibi
geldi. Aynı zamanda karakterler bana biraz fazla kusursuz geldiler. Yine de çok fazla takıldığım bir durum olmadı bu.
Genel olarak
okurken merak ettiğim ve diğer Wattpad kitaplarında olduğu gibi “Neden böyle
yazmış ki?” ya da “Çok çocukça olmuş!” gibi sözler söylemeden zevkle okuduğum
bir kitap oldu. Okuma zorluğu çektiğiniz ya da kafa dağıtacak bir kitaba
ihtiyacınız olduğunda okuyabileceğiniz bir kitap. Diğer gençlik kitaplarına
nazaran kaliteli yazıldığını ve incelikle işlendiğini düşünüyorum. Karşılaştırma
yapmayı ya da herhangi bir kitabı övüp diğer kitabı aşağıda tutmayı sevmem ama
bana kalırsa durum böyleydi.
Küçük eleştirilerim ve daha iyi olmasını dilediğim birkaç şey olsa da genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Sonuyla beni etkiledi. İyi
ki almışım, iyi ki okumuşum dedirtti. Kafa dağıtmaya ihtiyacım olan bir
dönemdeyim. Bana iyi geldiğini söyleyebilirim.
Almina Taner’i
tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Bir ilk kitaba göre oldukça
kaliteli bir iş çıkardığını düşünüyorum. Umarım her şey gönlünce olur ve daha
nice yazılar yayımlayarak yoluna emin adımlarla devam eder.
Siz “Orion”u
okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sevgiyle ve
saygıyla kalın…
Bu kitaba
puanım: 8/10
Alıntılar
“Gökyüzümün
ne kadar büyük olduğunu düşlerken kendi kalbimin ne kadar küçük olduğunu
unuttum. Belki senin kalbin ikimize de yeter sandım.”
“Sen bu
dünyadaki her şeyin güzellik tanımına uyan şeysin. Sen öyle güzelsin ki ben
küçük aynama geçip kendi yansımama her baktığımda o ayna cam kırıklarına dönsün
istiyorum ki ben de üstünde tepineyim.”
“Buradaki
herkes ağlasın, dünya ağlasın ve hatta gökyüzü her şeye küssün ancak sen
ağlama.”
“Ben hep
beni unutmandan korktum Alphard. Senin o güzel kalbinin beni silik bir gölgeye
çevirmesinden, henüz daha sesimi duymamışken unutmandan korktum. Bir gün sana
adımı söylediklerinde belleğinin kayıtsız kalmasından korktum. Oysa hayat bana
hep balık hafızalı olduğumu hatırlattı.”
“Sana ne
olduğunu anlatamam çünkü anlamazsın. Sana nereye gittiğimi söyleyemem çünkü sen
de beni bulamazsın. Sadece keşkelerim var geride. Ve en acısı da keşkeler hep
keşke olarak kalıyor. Her şey bir anda gerçekleşiyor ve ben neyin hangi anda
geleceğini kavrayamıyorum. Oysa her anı, o an'mış gibi yaşamak gerekiyor. O an.
Bilirsin, hayatının o anı.”
“Sanırım
başkalarının bizim acılarımız için yeterince üzülememesini bu kadar sorun
etmemeliydik.”
“Hayır, kelimeler
söylenmediğinde ve sükunet sağlandığında bazı şeyler düzelebilir. Ancak ya bir
gün söyleyemediklerim seni benden koparırsa?”
“Böylesine
üzgün bir ruha sahip olup her haliyle nasıl mutlu görünebiliyordu?”
“İnsanların
arasındayken takındığı gülüşün ona ait olmadığını fark etmek çok güç, belki de
imkansızdı.”
“+Unuttuğun
birini özlemek çok mu garip olurdu?
-Belki de
sadece onları hatırlamayı özlüyorsundur.”
“Dünya'da
insanlar ağlıyorlar, korkuyorlar ve sanıyorum ki içlerinde en üzücü olanı ise,
sevmiyorlardı.”
“Beni yanlış
anlama lütfen, ölüme dair hiçbir korkum yoktur ki ölüm bir nevi huzura eriştir,
fakat artık sevememekten öyle çok korkarım ki!”
“O zaman
aşkı boş ver gitsin. Zaten zırvalıktan başka bir şey değil.”
“İnsanların
sözcüklerini gör ama hep gözlerini dinle.”
“Eğer kalp
kırıklıkları tıpkı kitaplarda söylendiği gibi kalbimin cam kırıkları
olabilseydi, öyle çok batsın isterdim ki artık acıyı hissetmeyeyim.”
“Hislerimi kâğıda
döksem, onları görebilir miyim?”
“Ne zaman
nihayetinde karar verip yazacak olsam içimden bir ses benden uzaklaştığın
adımların senin için doğru bir yol olabileceğini söylüyor, vazgeçiyorum. Fakat
sanıyorum ki artık kendi adımlarımın nerede olduğunu göremiyorum.
Söyleyemediğim şeylerin pişmanlığını duymaktan korkuyorum.”
“Günün her
vakti öyle çok aklıma geliyordun ki oralarda bir yerlerde kendi düşüncelerime
yer var mıydı bilmiyordum.”
“Ruhun bir
nefes alış kadar uzaktayken, bedenini görememek biraz yüreğimi burktu.
Duvarlara konuşmaya çalışırken ağzımdan çıkan kelimeler birazcık boğazımda
düğümlendi. Sadece birkaç mektup yazacak kadar çaresizleştim, o kadar.”
“İnsanların
kendilerini en çok kalabalıklarda yalnız bulabilmeleri garip değil miydi? Bu
odanın içi yalnızca üç kişiyle dolu olsa birileri beni mutlaka görürdü. Yalnız
başıma, yüzümü ellerime dayamış öylece oturduğumu birileri mutlaka fark ederdi.
Ancak kalabalıklar... Kalabalıkta herkes çok yalnızdı.”
“Bana
kendini anlatmak istemeyen birini kendinden kurtarmaya çalışıyordum; üstelik
kendimi dahi kendimden kurtaramamışken. Ne uğrunaydı?”
“Oysa
vedalar gitmeyi gerektirmiyor. Ve gitmeden hiçbir sözün veda olduğunu
anlayamıyorsun.”
“O kadını
hayalimde mi yaratmıştım? Neden yerin ortasında iki büklüm yatmış, vücudumdaki
ağrının dinmesi için tanrılara yalvarıyordum?”
“Ona gülmeyi
hatırlatmak istedim. Ona, eğer gülerse her şeyin rayına oturacağını, eğer
kırılacak olursa kalbini her daim sarıp sarmalayacağımı söylemek istedim.”
“Yüreğim çok
acıyor. Bir serçe gibi küçük, fanustaki bir balık kadar kapana kısılmış
hissediyorum. Oysa eğer bir şansım olsaydı... Eğer geriye dönüp son bir şey
yapabilecek olsaydım gülmeyi seçerdim.”
“Oysa ne
komikti, şimdi kendi yalnızlığımı dahi duyamayacak kadar uzaklardaydım.”
“Oysa şu an
onun için bir anı bile olamıyordum.”
“Herkes
madem bu kadar mutlu ve huzurluydu, biz neden onlar gibi olamıyorduk?
Robotlaşmak gibi bir isteğim yoktu ancak yine de garip geliyordu. Madem her şey
hayalimizdeki gibiydi de neden hala içimdeki acının beni yiyip bitirdiğini
hissediyordum?”
“Çünkü bazen
acı, doğru yolu seçmen için bir fırsattır.”
“Delirmeyeyim
diye aynalarda aksimi aradım. Kaskatı, kambur vücudum bir çıta gibi dikildi.
Gözlerimle aradım kendimi amansızca. Ellerimle uzandım sanki çekip
çıkarabilirmişim gibi kendimi dipsiz kuyulardan. Oysa yoktu. Benim gülmeyi
bilmeyen görüntüm bana bakmıyordu. Çığlıklar içinde ruhum hala duvarların arasındaydı.
Şimdi ben tüm çaresizliğimle kendinden korkan, ve belki de kendi aksini bile
kaybetmiş bir adamım.”
“Bazen
insanların kendilerini dahi anlamsızlaştırdığına çok tanık olmuştum bu yaşıma
dek, ancak özlemin anlamsızlaşacağına hiç inanmamıştım.”
“Seni kaybettim
oysa bazen sesini tam kulağımın dibinde hissediyor gibi oluyorum. Kendimi
ufalaya ufalaya ışıktan bir noktaya dönüştüm fakat senin yüreğine dokunmuş
olmanın mutluluğuyla yanıp tutuşuyorum. Şu an neredesin bilmiyorum. Beş yıl
sonra kime âşık olacağını, on yıl sonra kiminle evleneceğini ve bizim
dünyamızın kaçınılmaz gerçeği gölgelere ne zaman katılacağını merak ediyorum.
Ancak her şeyi bir kenara bırak, sana ne olduğunu merak ediyorum. Hangi
çıkmazda ışıksız kaldığını anlamlandıramadıkça kahroluyorum.”
“Şimdi ben
bu uçsuz bucaksız, kafayı sıyırmış dünyada öyle yalnızım ki mektuplarım dahi
tükendi. Sanırım aklım ve kelimelerim de artık beni terk ediyor.”
“Benim
çirkin, benim küskün zihnim bazen bana öyle kötü oyunlar oynardı ki gerçekle
hayalin arasında bir boşlukta süzülüp gittiğimi hissederdim.”
“Hiç
dinmeyecek mi? İçimde kendi ellerimle besleyip büyüttüğüm bu karamsarlık, bu
dar odalar ve sessizce gözlerimden kustuğum bu çığlıklar beni hiç terk
etmeyecek mi? Bir şey var. Orada, kalbimin tam ortasında bir yumru...”
“İnsanlar
hatırlanmadıkça daha güvenilir olmalıydılar.”
“Hayır,
burada olmamalıydılar. Benim aynadaki görüntüsüne baktıkça iğrenen, koştukça
kafamdaki sesi susturmaya çalışan ruhumun yanında bir saniye bile
durmamalıydılar.”
“Onlara
güvendiğim ve bir an olsun beni gerçekten sevebileceklerini düşündüğüm için
aptal olmalıydım. Hayır, herkes inkâr edilemez bir bencillikle yaratılmıştı.
Benim için atan bir kalp asla olmamış, asla da olmayacaktı.”
“Bazen
hayatın karmaşası içinde yalnızca ufak bir toz tanesi olduğumuzu kabullenmemiz
gerekiyor.”
“Ancak
nihayetinde, bunca acının ardından çok önemli bir şey öğrendim Alphard: Bazen
bizim yolumuz, diğerlerinin hikâyesini tamamlamaktan geçiyor.”
duymadıydım, piku, aklımda olsun, okuyabiliriim, 10 vermesen de iyi demekkisi, konu da hoş gibi :)
YanıtlaSilYeni çıktı. Çıtır çerezlik okunabilir. Güzel konusu. :)
Sil