Light Pink Pointer

12 Temmuz 2020 Pazar

3391 Kilometre | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar. Bugün sizlere Beyza Alkoç’un kaleme aldığı “3391 Kilometre” isimli kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Şimdi sizlerin huzurunda incelememe geçiyorum.

Ne anlatıyor?

İzmir, hayatı boyunca asosyal ve yalnız kalmış bir kızdır. Babası asker olduğundan da hep taşınıp durmuşlardır ve bu durum da yalnızlığına yalnızlık katmıştır. Tumblr adlı platformda yazılar yayımlayan İzmir yine bir gün Tumblr’da gezinirken ilk defa mesaj kutusunun üzerinde beliren “1” rakamı ile kendisine mesaj geldiğini anlayıp heyecanlanır. Mesajı açar ama çok da umduğu gibi bir mesaj çıkmaz. Yine de konuşmaya devam eder karşısındaki gençle. Gencin ismi ise Ege’dir. İzmir, isimlerindeki uyumluluğu düşünse de çok önemsemez belki ama sonradan yavaş yavaş harlanmaya başlayan aşk kıvılcımlarından habersiz olduğu pek söylenemez…

Benim düşüncelerim neler?

Birçok yeri sırıtarak okudum. Bazı yerlerde ise gülücüklerimi armağan ettim cümlelere. Hoş bir romandı ama hoş olması eleştirilecek yanlarının olmadığını göstermiyor elbet. İzmir ve Ege’nin aşklarını onca mesafeye karşı yürütebilmeleri, yan yanaymış gibi davranmaları o kadar güzeldi ki… Ama bence aşkları biraz fazla üst düzeydi. Yani bu üst düzey aşk bana pek inandırıcı gelemedi. Gerçek hayatlarımızda bu kitaptaki gibi şaşalı aşklar görebileceğimizi sanmıyorum. Bundandır ki dediğim gibi pek inandırıcı gelemedi. 18 yaşındaki bir kızın yapamayacağı şeyler de bu inandırıcı gelmeyen şeylerden birkaç tanesiydi. Gerçi düşünmek gerekirse günümüzde de zaten internetten birileriyle tanışıp konuşmak pek güvenli değil. Özellikle de çok fazla bilinen sosyal ağlarda. Ama bu kitap yine de imkânsızlıklara göğüs geren iki genci anlattığı için memnun oldum. Bir de gereksiz küfür olayımız var yine. Her kitapta itinayla dikkat ettiğim bir şey varsa o da yazarımızın tüm erkek karakterlerinin ağzından gereksiz küfür çıkarışı. Bu bir yerden sonra fazlasıyla sıkıyor insanı, bayıyor.

İzmir ve Ege’nin aşkı bence daha naif bir aşk olabilirdi. Ya da naiflik yerine bu üst düzey aşkın miktarını biraz kısıp daha makul dereceye indirilebilirdi. Çünkü romanı okurken Leyla ve Mecnun’un aşkının bir parodisini mi yoksa bir genç yetişkin romanı mı okuduğumu anlayamadım.

Umarım bu incelemem sizin için faydalı olabilmiştir. Siz “3391 Kilometre” kitabını okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?
Bir sonraki incelemede buluşuncaya dek hoşça kalın, sağlıcakla kalın…

Bu kitaba puanım: 5/10

Alıntılar

“Bir şövalye, aştığı dağların ardından atıyla ilerliyordu. Ta ki yedi dağ ötede gökyüzünden düşen bir yıldız görene kadar. Şöyle düşündü şövalye 
'Yıldızlar neden hiç dibime düşmez ey göklerin koruyucusu, söyle bana; güzel olan her şey uzakta mıdır?' "

“Kimse, hiçbir yeri geri dönmek üzere terk etmez.”

“İnsan her daim eve dönmek istiyor.”

“Söyle bana, kavuşmak dokunmadan olur mu? Her dokunan kavuşur mu?”

“İnsan, elindekileri tutabilen bir varlık değil maalesef.”

“+Belki bir gün biz de birer kahraman olabiliriz, değil mi?
-Birbirlerimizin ruhlarını kurtarırsak neden olmasın?”

“Kestirmesi olsa her yolun, anlamı kalır mı kavuşmanın?”

“Uzakta olan güzel olmasaydı bu kadar, bakar mıydı gözler bu kadar uzağa? İnsan öyle bir yaratılmış ki, gözleri en uzağı, gökyüzünü bile görüyor. Çünkü güzel olan uzak olandır, her daim ve daima…”

“Onunla konuşmaktan daha güzeldi belki de onunla susmak.”

“Onun sessizliği, yüz binlerce insanın cümlelerinden daha güzeldi.”

“Görmemek değildi katlanılamayan, yanında olamamak, yanı başında duramamaktı.”

“Unutma, herkes gittiğinde bile ruhun seninle kalacak… Senin en yakın arkadaşın, en daimi ailen sensin…”

“Hayalini kurmadığın her şey imkânsız olarak kalır.”

“Kendine sarılmış, yalnızlığını kendi kollarına sarılarak unutmak istemiş.”
“Çünkü mesafeler, aşılmak içindir…”

“Siyah beyazız ikimiz, sarılınca renkleneceğiz.”

“İnsanın aşkı kaybettiği her şeyin yansımasıymış aslında. İnsanın yâri annesiymiş, babasıymış, kardeşi, çocuğuymuş. İnsan bunu bilir, hisseder öyle ararmış aşkını yıllarca dağ bayır durmadan. Aşkta insan kaybettiklerini bulurmuş.”

“Ölü ruhlar, canlı ruhları da öldürür.”

“Karanlık ondan korkmayıp içine daldığında ışığını veriyor geri.”

“Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç, başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar, ikimize yetmez.”

“ ‘Aşk nelere kadir?’ demiş kendi kendine, ‘Bir zamanların duasını şimdi bedduasına çeviriyor…’ “

“İnsanlar insanlarla kalabalıklarını bile paylaşamazken biz seninle yalnızlığımızı paylaştık.”

“+Bir yeri, içindeki insanlar güzelleştirir.
-Peki bir yeri içindeki anılar da güzelleştirmez mi?”

“Çünkü yol bizim onun sonun ulaşabilmek için yaptığımız her şeye şahit, yollar bizim üstlerinden geçerken çektiğimiz acılara, döktüğümüz gözyaşlarına şahit. Varsın ulaşamasın ayaklarımız o yolun sonuna. O yollarda düşmek bile güzel…”

“İnsan sadece karanlıkta kaldığında kendini görebiliyor. İnsan sadece karanlıkta kaldığı zaman kendisiyle tanışıyor.”

“İnsanın en büyük çaresizliği kendi kendini teselli etmek zorunda kaldığı andır.”

“Ve iki kişi bazen dünyanın en kalabalık topluluğuymuş.”

“Korkarak tuttuğum her şey avuçlarımın içinde ölür.”



3 yorum:

  1. Ben wattpad'eyken okuyordum. Tabi o zamanlar biraz daha ergendim galiba aşırı sevmiştim :D Kitap olunca almadım ama hala aklım biraz kitapta :D Nasıl bittiğini merak ediyorum. Bir de ikinci kitabı falan çıkmıştı en son sonra bir yetişemedim ben de :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de ergenlik dönemlerim ve o yüzden bana da çok kötü gelmedi. :D İkinci kitabı da çıkmış ama sanırsam almayacağım biraz daha klasiklere ağırlık vermeyi düşünüyorum. Genç yetişkin nereye kadar :D Yorumun için teşekkür ediyorum! :))

      Sil
  2. Yorumun için teşekkür ederim sevgili İlkay! Tam da dediğin gibi yaz dizisi tadında ama öyle herkesin çok çok beğenebileceği bir kitap mı bilemem. :)

    YanıtlaSil