Hepinize
selamlar. Bugün sizlere Beyza Alkoç’un kaleme aldığı “3391 Kilometre” isimli
kitabını inceleyeceğim. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Şimdi
sizlerin huzurunda incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
İzmir, hayatı boyunca asosyal ve yalnız kalmış bir kızdır. Babası asker olduğundan da hep taşınıp durmuşlardır ve bu durum da yalnızlığına yalnızlık katmıştır. Tumblr adlı platformda yazılar yayımlayan İzmir yine bir gün Tumblr’da gezinirken ilk defa mesaj kutusunun üzerinde beliren “1” rakamı ile kendisine mesaj geldiğini anlayıp heyecanlanır. Mesajı açar ama çok da umduğu gibi bir mesaj çıkmaz. Yine de konuşmaya devam eder karşısındaki gençle. Gencin ismi ise Ege’dir. İzmir, isimlerindeki uyumluluğu düşünse de çok önemsemez belki ama sonradan yavaş yavaş harlanmaya başlayan aşk kıvılcımlarından habersiz olduğu pek söylenemez…
Benim
düşüncelerim neler?
Birçok yeri
sırıtarak okudum. Bazı yerlerde ise gülücüklerimi armağan ettim cümlelere. Hoş
bir romandı ama hoş olması eleştirilecek yanlarının olmadığını göstermiyor
elbet. İzmir ve Ege’nin aşklarını onca mesafeye karşı yürütebilmeleri, yan
yanaymış gibi davranmaları o kadar güzeldi ki… Ama bence aşkları biraz fazla
üst düzeydi. Yani bu üst düzey aşk bana pek inandırıcı gelemedi. Gerçek
hayatlarımızda bu kitaptaki gibi şaşalı aşklar görebileceğimizi sanmıyorum.
Bundandır ki dediğim gibi pek inandırıcı gelemedi. 18 yaşındaki bir kızın
yapamayacağı şeyler de bu inandırıcı gelmeyen şeylerden birkaç tanesiydi. Gerçi
düşünmek gerekirse günümüzde de zaten internetten birileriyle tanışıp konuşmak
pek güvenli değil. Özellikle de çok fazla bilinen sosyal ağlarda. Ama bu kitap
yine de imkânsızlıklara göğüs geren iki genci anlattığı için memnun oldum. Bir
de gereksiz küfür olayımız var yine. Her kitapta itinayla dikkat ettiğim bir
şey varsa o da yazarımızın tüm erkek karakterlerinin ağzından gereksiz küfür
çıkarışı. Bu bir yerden sonra fazlasıyla sıkıyor insanı, bayıyor.
İzmir ve
Ege’nin aşkı bence daha naif bir aşk olabilirdi. Ya da naiflik yerine bu üst
düzey aşkın miktarını biraz kısıp daha makul dereceye indirilebilirdi. Çünkü
romanı okurken Leyla ve Mecnun’un aşkının bir parodisini mi yoksa bir genç
yetişkin romanı mı okuduğumu anlayamadım.
Umarım bu
incelemem sizin için faydalı olabilmiştir. Siz “3391 Kilometre” kitabını
okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?
Bir sonraki
incelemede buluşuncaya dek hoşça kalın, sağlıcakla kalın…
Bu kitaba
puanım: 5/10
Alıntılar
“Bir
şövalye, aştığı dağların ardından atıyla ilerliyordu. Ta ki yedi dağ ötede
gökyüzünden düşen bir yıldız görene kadar. Şöyle düşündü şövalye
'Yıldızlar
neden hiç dibime düşmez ey göklerin koruyucusu, söyle bana; güzel olan her şey
uzakta mıdır?' "
“Kimse,
hiçbir yeri geri dönmek üzere terk etmez.”
“İnsan her
daim eve dönmek istiyor.”
“Söyle bana,
kavuşmak dokunmadan olur mu? Her dokunan kavuşur mu?”
“İnsan,
elindekileri tutabilen bir varlık değil maalesef.”
“+Belki bir
gün biz de birer kahraman olabiliriz, değil mi?
-Birbirlerimizin
ruhlarını kurtarırsak neden olmasın?”
“Kestirmesi
olsa her yolun, anlamı kalır mı kavuşmanın?”
“Uzakta olan
güzel olmasaydı bu kadar, bakar mıydı gözler bu kadar uzağa? İnsan öyle bir
yaratılmış ki, gözleri en uzağı, gökyüzünü bile görüyor. Çünkü güzel olan uzak
olandır, her daim ve daima…”
“Onunla
konuşmaktan daha güzeldi belki de onunla susmak.”
“Onun
sessizliği, yüz binlerce insanın cümlelerinden daha güzeldi.”
“Görmemek
değildi katlanılamayan, yanında olamamak, yanı başında duramamaktı.”
“Unutma,
herkes gittiğinde bile ruhun seninle kalacak… Senin en yakın arkadaşın, en
daimi ailen sensin…”
“Hayalini
kurmadığın her şey imkânsız olarak kalır.”
“Kendine
sarılmış, yalnızlığını kendi kollarına sarılarak unutmak istemiş.”
“Çünkü
mesafeler, aşılmak içindir…”
“Siyah
beyazız ikimiz, sarılınca renkleneceğiz.”
“İnsanın
aşkı kaybettiği her şeyin yansımasıymış aslında. İnsanın yâri annesiymiş,
babasıymış, kardeşi, çocuğuymuş. İnsan bunu bilir, hisseder öyle ararmış aşkını
yıllarca dağ bayır durmadan. Aşkta insan kaybettiklerini bulurmuş.”
“Ölü ruhlar,
canlı ruhları da öldürür.”
“Karanlık
ondan korkmayıp içine daldığında ışığını veriyor geri.”
“Bana
yaşadığın şehrin kapılarını aç, başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu
evler, bu sokaklar, bu meydanlar, ikimize yetmez.”
“ ‘Aşk nelere
kadir?’ demiş kendi kendine, ‘Bir zamanların duasını şimdi bedduasına
çeviriyor…’ “
“İnsanlar
insanlarla kalabalıklarını bile paylaşamazken biz seninle yalnızlığımızı
paylaştık.”
“+Bir yeri,
içindeki insanlar güzelleştirir.
-Peki bir
yeri içindeki anılar da güzelleştirmez mi?”
“Çünkü yol
bizim onun sonun ulaşabilmek için yaptığımız her şeye şahit, yollar bizim
üstlerinden geçerken çektiğimiz acılara, döktüğümüz gözyaşlarına şahit. Varsın
ulaşamasın ayaklarımız o yolun sonuna. O yollarda düşmek bile güzel…”
“İnsan
sadece karanlıkta kaldığında kendini görebiliyor. İnsan sadece karanlıkta
kaldığı zaman kendisiyle tanışıyor.”
“İnsanın en
büyük çaresizliği kendi kendini teselli etmek zorunda kaldığı andır.”
“Ve iki kişi
bazen dünyanın en kalabalık topluluğuymuş.”
“Korkarak
tuttuğum her şey avuçlarımın içinde ölür.”
Ben wattpad'eyken okuyordum. Tabi o zamanlar biraz daha ergendim galiba aşırı sevmiştim :D Kitap olunca almadım ama hala aklım biraz kitapta :D Nasıl bittiğini merak ediyorum. Bir de ikinci kitabı falan çıkmıştı en son sonra bir yetişemedim ben de :D
YanıtlaSilBenim de ergenlik dönemlerim ve o yüzden bana da çok kötü gelmedi. :D İkinci kitabı da çıkmış ama sanırsam almayacağım biraz daha klasiklere ağırlık vermeyi düşünüyorum. Genç yetişkin nereye kadar :D Yorumun için teşekkür ediyorum! :))
SilYorumun için teşekkür ederim sevgili İlkay! Tam da dediğin gibi yaz dizisi tadında ama öyle herkesin çok çok beğenebileceği bir kitap mı bilemem. :)
YanıtlaSil