Light Pink Pointer

27 Haziran 2020 Cumartesi

Kar Küresi | Kitap Yorumu


Hepinize selamlar! Bugün sizlere Beyza Alkoç’un yazdığı “Kar Küresi” adlı kitabı inceleyeceğim. Giriş bölümünde düşüncelerimi çok uzatmayacağım daha çok tüm içimdekileri “Benim Düşüncelerim Neler?” kısmında size aktaracağım. Sizlerin huzurunda incelememe geçiyorum!

Ne anlatıyor?

Eylül Arsal, yaşadığı depresyon ve sosyal anksiyete sebebiyle Kar Küresi Psikolojik Destek Merkezi’nde bir anda kendini bulur. Kar Küresi Psikolojik Destek Merkezi’nin işleyişi şöyledir: 50 tane genç bu destek merkezinde yatılı olarak kalır ve burada problemlerini halledecekleri görüşmeler ve aktivitelere katılırlar.

Eylül geldiği ilk günden buraya karşı önyargılı olsa da buraya gelmek durumunda olduğu gerçeğini kabullenir. Kendisi gibi diğer problemli gençleri de görmek kendisini yalnız hissettirmese de gözü oldukça gizemli ve garip görünen Merih Uyar’da takılı kalır. Oysa habersizdir başına geleceklerden, başlarına geleceklerden… Eylül bu destek merkezine gelerek problemlerinden arınabilecek midir? Gizemli Merih Uyar hayatında ne gibi bir öneme sahip olacaktır? Dahası, bu destek merkezi göründüğü gibi midir?..

Benim düşüncelerim neler?

Beyza Alkoç’un “Karantina” isimli kitabını da okumuştum. Her ne kadar başlarını çok beğenmesem de sonları oldukça iyiydi. “Karantina”dan sonra “Kar Küresi”ni okumak için aldığımda büyük bir umutla başladım. Ama maalesef ki büyük bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldım. Üzülerek söylemem gerekir ki kitap bana amatörce geldi. Yani amatörceden kastım bana kalırsa fazla çocukçaydı. Eylül’ün sürekli yardıma muhtaç ve kırılgan bir kız olarak gösterilmesi ve Merih’in sürekli Eylül’ü kendi başının çaresine bakamayan, yardıma muhtaç biri olarak görmesiydi rahatsız olduğum şeylerden bir tanesi de. Eylül’ün kendi ayakları üzerinde duran, güçlü, her şeyin altından kendi emekleriyle çıkabilen bir karakter olmasını isterdim. Bir erkek olmadan varlığını sürdüremeyen bir karakter değil. Merih’in ve Eylül’ün aşkı da –kitabın arka kapağında zaten âşık olacakları hakkında neredeyse açık açık cümleler kurulmuş yani spoiler vermiyorum- bana fazlasıyla saçma geldi. Merih ise çok ayrı bir konu. Eylül’le yemekhanede sohbet ederken –şimdi spoiler veriyorum eğer görmek istemiyorsanız bu cümleyi atlayın- Eylül’e her kötü davrananı “dövmesi” bana o kadar saçma ve çocukça geldi ki gülmeden edemedim doğrusu. Tamam anlıyorum bu bir genç yetişkin romanı aşklar yüce ve sevimli olur genelde ama bana kalırsa bu sevimlilik değil tam tersi o kadar bayat bir aşktı ki okurken ne zaman bitecek diye sayfa saydım. Eylül’ün daha 1- 2 haftalık tanıdığı birine böylesine sanki yıllardır hasret çekiyormuşçasına bağlanması da beni şok etmedi değil doğrusu.

Anlayacağınız şu ki bana kalırsa günümüz gençlik romanları böyle olmamalı. Eylül’ler Merih’lerden bağımsız yaşayabilmeli. Kadınlar kendi ayakları üzerinde durabilmeli. Hiçbir kadın karakter bir erkek karakterin korumasına ihtiyaç duymamalı. Adaşım olan Eylül karakterinde bunları görmeyi çok isterdim. Her kadın karakterde görmek isteyeceğim gibi.

Diyaloglar, olay örgüsü, karakterlerin yaşlarına göre olması gereken davranışların olmayışı vb. durumlardan ötürü zayıf kalmış bir kurguydu. Her kitapta olduğu gibi bu kitapta da fazlasıyla emek olduğu aşikâr ama bana kalırsa mantıklı bir şekilde düşününce uzman bir psikiyatrist ya da psikolog olmama rağmen yanlış bulduğum birkaç olay da oldu. Ve olay örgüsü o kadar hızlıydı ki “Ne ara sen ona âşık oldun yahu!” dedim. Çok ama çok garip bir kitaptı. Beğenemedim maalesef. Depresif özlü sözler yerine bunlara odaklanılabilirdi bence.

Siz “Kar Küresi”ni okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?
Umarım bu incelemem size faydalı olabilmiştir. İncelememi okuduğunuz için teşekkür ediyor sağlıcakla kalmanızı diliyorum!

Bu kitaba puanım: 3/10

Alıntılar

“Hayatın biz kalktıkça düşüren bir çift el olduğunu anlaması çok uzun zamanını almadı.”

“Dünya bazen sadece yeşil, bazen rengârenk, bazen ise kapkaranlık olabilir. Her renge hazır olmalıyız; yoksa yaşam bizi içine çeker ve o an hangi renkse ona dönüştürür. Korktuğumuz neyse ona dönüşürüz, neyden kaçarsak o oluruz.”

“Zaten hayat bir bilinmeze doğru düşe kalka yürümek değil midir? Sahi ya, nedir bu hayat?”

“-Bu da ne böyle?
+Ateş…
+Isıtan, aydınlatan ve yakan…
-Hem ısıtıyor, hem aydınlatıyor, hem de yakıyor. Bir şey hem böylesine iyi hem de böylesine kötü olabilir mi anne?
+Dünyadaki her şey böyledir, seni ısıttığını sandığın her şey her an senin yangınına dönüşebilir…”

“Sen ki kasırgasın, gelmen gerek. Sen ki kar tanesisin, yağman gerek. Sen ki dalgasın, kıyıya vurman gerek. Sen ki insansın, yaşaman gerek…”

“Bir gün iç çekerek anlatacağım bunu, asırlar sonra bir yerde, diyeceğim ki: Bir ormandaydım ve yol ikiye ayrıldı ve ben, daha az geçilmişinden gitmeyi seçtim. Bütün farkı yaratan da bu oldu işte.”

 “Bizler birer küçük noktasıyız evrenin. Nasıl ki noktalar bir cümleyi bitirip yenisini başlatmak için varlar, biz de bir şeyleri bitirip yenilerini başlatmak için varız bu dünyada. Her birimiz birer noktayız bu dünyada. Geldik, başladık ve bitiyoruz işte…”

“-Hayır… Dünyanın çok büyük olması beni korkutuyor. Dünya çok büyük yaratılmış…
+Sanki içinde küçücük kalalım diye bu kadar büyük yaratılmış gibi geliyor, değil mi?”
“+Ait olmadığın bir dünyaya tutunmaya çalışmanın ne kadar gurur kırıcı bir his olduğunu tahmin edebiliyor musun?
-Belki de henüz bu dünyanın neresine ait olduğunu bulamamışsındır Merih. Öyle değil mi? Her şey kendini tanımakla başlıyor. Korkularını, hayallerini bilmekle… En büyük korkun mesela, en büyük korkun ne senin?
+Çocukken karanlıktan korkardım.
-Sonra ne oldu? Korkunu nasıl yendin?
+Sonra büyüdüm ve ben de karanlık oldum. Korktuğum ne varsa ona dönüştüm. Korkunu ancak ona dönüşerek yenersin Eylül. Bunu sakın unutma.”

“Anladı ki bir kalp çok üşüyünce yanmayı bile düşleyebiliyordu…”

“Sanki karanlık bir ormanın ortasında yolumu kaybetmiş ve ışıksız kalmıştım, kendimi yakarak yolumu aydınlatmaya çalışıyordum…”

“Gözlerini kendine kapadığın sürece dünyayı izlemen hiçbir anlam ifade etmiyor.”

“İnsan ancak kaybedebileceği hiçbir şey kalmayınca kazanmak için çabalamaya başlıyor.”

“Koşa koşa kaçtığın ne varsa bir gün peşine düşeceksin. Sakladığın her şeyi mumla arayacaksın, unutma bunları.”

“İnsan en çok kendi içindeki sessizliği duyduğunda korkuyordu hayattan. İnsanın en büyük karanlığı kendi içindeki ışıklar söndüğünde çıkıyordu ortaya.”

“Sessizlik de bazen sağır edecek derecede gürültülü olabiliyordu.”

“Gitmeye o kadar hazırdık ki hiçbir yer evimiz olamadı.”

“Misafir olduğumuz tek yer geçmişimiz. Gittik, misafir olduk ve çıkıp gittik geçmişlerimizden. Oysa şu anın sahibi biziz ve şu andan daha önemli tek bir şey daha yok.”

“O kadar yorul ki dinlenmenin değerini anla. O kadar üzül ki mutluluğun değerini anla. Ve belki bana hak vermeyeceksin ama mutsuzluğun değerini anla; çünkü mutsuzluk da bir parçan senin ve ne olursa olsun her parçanın değerini bilmelisin. Sahip olduğun tek şey kendinsin.”

“Bir yerden çıkabilmenin tek yolu, o yerin içinden geçmektir.”

“Oysa bu dünya böyle bir dünyaydı işte; birilerine izlemesi güzel olan şey bir başkasının büyük yangını olabiliyordu. Durup izlediğin her şey birilerinin felaketi olabiliyordu…”

“Burası başkasının felaketine kör olanların dünyası.”

“Bu dünyada kendi felaketinin alevleri içinde yanan milyarlarca insan vardı, kimse onları fark etmiyordu.”

“Aşk iç çekişlerimizden artakalan bir buğudur, buğu dağılınca, sevgililerin gözlerinin önünde tutuşan bir aleve dönüşür…”

“Bir kibrit bir kâğıt yakar, o kâğıt bir ağıt yakar ve tüm dünya alev alır. Ateş bazen ısıtıp yakmaz insanı, üşüttükçe üşütür. İnsan alevlerin ortasında durup donabilir bazen, kar yığıntılarının altında sıcacık hissedebilir ve karanlıkta görebilir aydınlıkta görmediği her şeyi… Hayat bu.”

“Su hiçbir zaman ateşten korkmaz.”

“Her şeyden güçlü bir başka şey vardı bu dünyada, herkesten güçlü bir başka insan vardı.”

“Hayat kim olduğunu bilmeye doğru giden bir yolculukmuş, daha fazlası değil…”

“Yaşamak akla gelen bir fikirdir yalnızca, ötesi değil. Hayat bizi bir yerlerden alıp bir yerlere götüren rüzgârın ta kendisidir aslında. Kuzeye gitmek isterken güneyde bulabiliriz kendimizi, güneye gitmek isterken kuzeyde de bulabiliriz. Rüzgâr bazılarına karşı koyarken bazılarını arkadan iter.”

“Herkesin bir şiiri vardır evrende, herkes kendi şiirini yazar.”

“Kendimizi bulabilmemiz için önce kaybolmamız gerekiyordu biraz… Çünkü insan kaybolmadığı sürece bulunamazdı hiçbir zaman…”

“İnsan hayatı boyunca ne olursa olsun, her şeyin sonunda ‘yok olacak’tı. Hepimiz var olarak başlamıştık ve yok olarak bitirecektik bu hayatı. Yok olmak yeni bir his gibi de değildi aslında. Her birimiz çoğu zaman yok olduğumuz anlar yaşıyorduk zaten.”

“Her yok oluştan bir var oluş meydana gelebilirdi…”

“Ne garip… Dünyanın bazı yerlerinde birileri acı çekerken birileri havai fişeklerle kutlama yapacak kadar mutlu olabiliyor. Hayat çok acımasız.”

“Hayatta her şey kalabalıktan yalnızlığa doğru ilerler, her şey gürültülerden sessizliğe doğru ilerler ve her şey çoğuldan tekile doğru gider. Hayat hiçbir zaman etrafımızda olup bitenlerin hikâyesini anlatmaz bize; hayat bizden ibarettir. Hayat, bizim hikâyemizdir.”

12 yorum:

  1. Karakterin güçsüz ve bir erkeğe mecbur olması beni kitapdan direk soğuttu açıkcası :( Pek benlik değilmiş. Yorumun için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl ben yorumun için teşekkür ediyorum! :) Çok haklısın, bu durum direkt kitaptan soğutmaya yetiyor okuru. Çokça sevgiler!:)♡

      Sil
  2. Karanti'nadan sonra gerçekten böyle bir kitap çıkarmış olmasına ben de şaşırdım zira Karantina kitabında yazarın kalemini çok sevmiştim. 3391 kilometre kitabını da wattpad'e okumuştum zamanında. Konusunu anlatınca ben de biraz hayal kırıklığına uğradım :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için çok teşekkür ederim Gonca! :) Karantina kitabının hoş bir kafası vardı ama bana kalırsa "Kar Küresi" herkes tarafından okunabilecek bir kitap değil... Benim de şu an elimde 3391 Kilometre var. Okunmayı bekliyor. Umarım Kar Küresi gibi değildir. Kendine çok iyi bak çokça sevgiler! :) ♡

      Sil
  3. Yazarı henüz okumadım ama Gonca Karantina'yı okuyup çok sevince merak ediyorum. Kar Küresi de instagramda sürekli karşıma çıktığı için merak ediyordum ama yorumunu okuyunca bütün merakım uçtu gitti. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için çok teşekkür ederim! :) Karantina hoştu özellikle sonlara doğru. Kar Küresi'ni ben de bookstagram sayfalarından birinde görmüştüm ve öyle almıştım. Doğrusu çok pişman oldum :/ Yorumun için tekrardan teşekkür ediyor çokça sevgiler gönderiyorum! ♡

      Sil
  4. Yorumun için çok teşekkür ederim İlkay! :) Maalesef günümüzde böyle kitaplar basılıyor ve bu durum içler acısı... Bunu okuyan kitle de bu durumu normalmiş gibi görebiliyor, gösterebiliyor. Tüm gençlik kitapları böyle değil ama azımsanamayacak bir bölümü de böyle. Umuyorum en kısa sürede düzelir. Kendine çok iyi bakman ve sevgiyle kalman dileğiyle! :)♡

    YanıtlaSil
  5. Okumayı düşündüğüm bir kitaptı. Tekrar düşüneceğim. İnceleme için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl ben yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Umarım kendiniz için doğru bir karar verirsiniz. :)

      Sil
  6. Bende güzel bir kitapdır düşüncesiyle aldım fakat kitap çok anlamsız bi şekilde bitti sonunda acaba sonra ne oldu ? Diye merak ettim çünkü direkt aylar sonra diyip Eylül'e iğne vurduruyolar ve kızın vicudu yaniyo diyo yazar sonrası yok

    YanıtlaSil
  7. bende gerçekten orada hiçbir şey anlamadım. Kız öldü mü yaşıyor mu? Hiç bir şey anlamadım. -_-

    YanıtlaSil