Hepinize selamlar. Bugün sizlere Fyador Mihayloviç Dostoyevski’nin yazdığı “İnsancıklar” isimli kitabı inceliyorum. Umarım bu incelemem sizler için yararlı olur.
Ne anlatıyor / Benim düşüncelerim neler?Makar
Devuşkin oldukça yoksul bir memurdur. Bir çay içecek bile durumu olmayan bu
adam zar zor geçiniyordur. Varvara Alekseyevna ile mektuplaşıp onu kendi kızı
gibi benimseyen Makar Devuşkin, bir yandan da Varvara’ya maddi destek sağlamaya
çalışıyordur. Varvara da kendisiyle aynı durumda
olan yoksul bir öksüzdür
çünkü.
Bu ikilinin
mektuplaşmaları üzerinden yürüyen kitapta insanların paraya verdikleri önemi,
parası olmayanı ezip kakmaları ve aslında yoksul ile zengin çatışmasını
okuyoruz.
Toplum
içerisinde ezilen ve kimliklerini kaybeden bu ikilinin mücadelesini okumakla
kalmıyor, o dönemin toplum yapısıyla ilgili de bilgi sahibi oluyoruz. O dönemki
maddi durumun izleri karakterler üzerinde çok güzel bir şekilde yansıtılmıştı. Sanki
o küçücük odalarda ben yaşamış, gününü hiçbir şey yemeden geçiren benmişim gibi
hissederek okudum tüm kitabı. Son sayfalarda ise şok geçirdim ve yaşanan durumu
yüzümdeki buruk gülümseme ile okudum.
Bu zor durumda
birbirlerinin sevgisiyle güç bulan Varvara ve Devuşkin’in hayatlarına dâhil
olurken bir yandan da yazarımızın eşsiz gözlem ve yansıtma becerisine hayran
kalıyoruz.
Kısa ama
okuması zevkli, oldukça beğendiğim bir kitap oldu.
Siz “İnsancıklar”ı
okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler? İncelememi okuduğunuz için çok
teşekkür ederim, kendinize çok dikkat edin sağlıcakla kalın.
Bu kitaba
puanım: 8/10
Alıntılar
“Çok
tuhaftı! Ağlayamadım; ama ruhum paramparça olmuştu.”
“(...) ama
en iyi anlarımda bile, ben hep hüzünlenirim.”
“Fakat artık
yaşadıklarımı anlatmaya gücüm yetmiyor; onları düşünmek bile istemiyorum; bu
hatıralar çok rahatsız ediyor beni.”
“Size şunu
söyleyeyim, canım, insan yaşayıp gidiyor, ama hemen yanında böyle bit kitabın
varlığını, bütün hayatının içine ilmek ilmek işlendiği bir kitabın varlığını
bilmiyor.”
“Zaten
dünyanın düzeni bu, canım, hepimiz birbirimize hava atıyoruz, hepimiz birini
azarlıyoruz.”
“Bazen
saklanır insan, saklanır, yakalanmamak için gizlenir, burnunun ucunu bile
göstermeye korkar; yerini belli etmez, çünkü önyargı kol geziyordur, çünkü
yeryüzünde başka şey kalmamış gibi, herkesin arasından seni bulup şamataya
alırlar (...)”
“(...) ve
sizin benim mutluluğum için vermek istediğiniz her şey, benim için bir kedere
dönüştü ve yararsız bir üzüntüden başka bir şey bırakmadı bende.”
“Mutsuzluk
bulaşıcı bir hastalıktır.”
“Para değil
beni öldüren, bütün bu yaşam kaygıları, bütün bu fısıltılar, gülüşler, şakalar.”
“Sizi
tanıyınca birincisi, kendimi daha iyi tanıdım ve sizi sevmeye başladım; küçük
meleğim, sizden önce, tek başımaydım ve yeryüzünde uyuyor, yaşamıyordum sanki.
Onlar, bana zalimlik edenler, çehremin bile uygunsuz olduğunu söylüyorlardı ve
hor görüyorlardı beni, kendi kendimi hor görür olmuştum; kütük gibi olduğumu
söylüyorlardı, ben de gerçekten kütüğüm ben, diye düşünüyordum, ama siz karşıma
çıkınca, siz karanlık hayatımı aydınlattınız kalbimi ve ruhumu aydınlattınız ve
ben ruhsal huzur bularak diğerlerinden daha kötü olmadığımı anladım; belki
parıltı yok, ışıltı yok, renk yok, ama yine de insanım, kalbiyle ve
düşünceleriyle bir insanım ben.”
“Ve bugün
yaşadığım her şey, acı olsun, kederli olsun, tatlı olsun, her şey bana
geçmişimdeki benzer bir şeyi, genellikle de çocukluğumda, çocukluğumun altın
çağlarında olan bir şeyi hatırlatıyor.”
“Bazen öyle
dakikalar oluyor ki tek başıma kalmaktan, tek başıma hüzünlenip tek başıma
kesintisiz kederlenmekten mutlu oluyorum ve böyle hallerim git gide sıklaşıyor
artık.”
“Bir sürü
şerefli insan var, canım, emeklerinin karşılığını alamasalar da, kimseye boyun
eğmeyen, kimseden ekmek istemeyen insanlar var.”
“Hatıralar
mutlu olsun, kederli olsun, hep acı verir; en azından benim için öyle; ama bu
tatlı bir acı. Ve kalp ağırlaştığı, daraldığı, sıkıldığı, kederli olduğu zaman,
o zaman hatıralar onu tıpkı sıcak bir günün ardından gelen rutubetli bir gecede
çiy damlalarının zavallı, kurumuş, gündüz vakti sıcaktan kavrulmuş çiçeği
canlandırması gibi aydınlatıp canlandırır.”
“Tanrım,
yaşamak ne kederli şey, Makar Alekseyeviç!”
“Ah, ne
yapacağım, ne olacak benim kaderim? Çok ağır geliyor benim böyle bir
bilinmezlikle olmam, bir geleceğimin olmaması, başıma ne geleceğini tahmin
edememek. Geriye bakmak da korkutucu. Orada hep acı var, bir hatırayla bile
kalbim iki parçaya ayrılıyor.”
Çok teşekkür ederim sevgili İlkay. Mutlaka okumalısın, beğeneceğine eminim. Çokça sevgiler. :)
YanıtlaSilKitabı çok duydum ama konusunu bilmiyordum. İlgimi çekti, okumak isterim. Güzel bir tanıtım olmuş, teşekkürler. :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Okursanız mutlaka düşüncelerinizi yazın. :)
Silbunu da okumadım, senin kitap seçimlerin ve yazılarını seviyom zaten, senden kitap seçiyom zaten, saoool :)
YanıtlaSilÇok mutlu oldum deeps, teşekkür ederim. Oku mutlaka, İvan İlyiç'in Ölümü ile beraber bunun da yorumunu okuruz artık senden. :))
SilHep görüp hiç almadığım bir kitaptı, sanırım bir sonraki denk gelişimde alacağım. :)
YanıtlaSilMutlaka alın. Pişman olmayacaksınız. :)
Sil