Light Pink Pointer

30 Ocak 2022 Pazar

1984 | Kitap Yorumu

Hepinize selamlar. Bugün sizlere George Orwell’ın yazdığı “1984” isimli kitabı inceliyorum. Umarım bu incelemem sizler için yararlı olabilir.

Ne anlatıyor?

İnsanlar Büyük Birader denilen bir adamın tiranlığı altında yönetiliyordur. Buram buram solipsizm kokan bu yönetim biçiminde ise insanlar sürekli diken üstünde tutuluyor, her yerde bulunan telekranlar aracılığıyla izlenip dinleniyor, herhangi ufak bir hatalarında ise Düşünce Polisi tarafından sanki hiç var olmamışlar gibi ortadan kaldırıyorlardır.

Parti’nin bütün bu yaptıkları insanlar tarafından kabulleniliyor, hatta herkes Büyük Birader’e adeta tapıyordur. Öyle ki bu parti yönetimine karşı herhangi bir muhalefet bile yoktur. Bu korku tiranlığında, Parti’nin yönetimine karşı çıkmak ölüm demekti.

Tabii bu yönetim biçimini insanlara benimsetmek ve bu yönetim biçimini desteklemek adına çeşitli bakanlıklar kurulmuştur. Winston Smith ise bu bakanlıklarda çalışan kişilerden bir tanesidir.

Bakanlıkta çalışmasına çalışıyordur ama Winston her ne kadar bunu sesli söyleyemeyecek olsa da buradaki insanlardan farklı düşünüyordur. Bu yönetime karşıdır ve olanları doğru bulmuyordur.

Kendisinin bakanlıktaki görevi ise kayıtları değiştirmektir. Mesela Parti’nin zamanında söylediği bir şey eğer yanlış çıkarsa bu kayıtları sanki Parti böyle bir şeyi hiç söylememiş gibi düzenliyordur. Tarihi kayıtlarla da oynayarak insanların kanıt ve dayanak olarak kullanabilecekleri her şeyi yok ediyorlardır.

Çocukluktan itibaren çocukların zihinlerini yıkıyor, ailelerinden şüphelendikleri zaman direkt olarak ailelerini Düşünce Polis’ine şikâyet etmeleri öğretiliyordur. Böylece aile içindeki güvensizlik ile aslında ortada aile denilen herhangi bir şey kalmıyordur.

Bunların tümden yanlış olduğunu düşünen Winston, bir şeyler yapmaya çalışır. Sürekli bahsi geçen parti karşıtı gizli bir örgüt hakkında bir şeyler duymuştur ama bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyordur. Bu örgütü bulmaya ve bu örgüte katılmaya çalışır. Peki, her açıdan izlenen bir insan, bu ve bunun gibi hedeflerini gerçekleştirip özgür olabilir mi? Özgürlüğü arzulayabilir mi?

Benim düşüncelerim neler?
Okurken tüylerim diken diken oldu. İnsanların zihinlerinin nasıl yıkandığını ve nasıl koyunlar gibi kontrol edildiklerini okuduğumuz bu kitap hem çok gerçekçi hem de çok çarpıcı.

İnsanların mantıklı düşünme yetileri devlet tarafından bastırılıyor ve birer duygusuzuz ve akılsız kimseler haline getiriliyorlar. Öyle ki gözlerinin önünde olan bir olayı görmüyorlar, görmezden geliyorlardır.

Solipsizm’i ilke edinen bu yönetim, kendilerine karşı çıkanları sadece yok etmekle kalmıyor, ilk başta karşı çıkan kişilere işkence de ediyordur. Öyle ki bunu bir vahşet gösterisine bile dönüştürüp bazı günler idamı şehrin merkezinde herkesin izleyebileceği şekilde yapıyorlardır.

Böyle bir ortamda olan Winston, bir şeyler yapmaya, en azından bir şeylerin gerçekten yanlış olduğunu kanıtlayacak dayanaklar bulmaya çalışır. Aynı zamanda duygularının da esiri olur, bir aşka yelken açar. Ama bu haldeyken duygularının sesini dinlemek ne kadar doğrudur?
İliklerinize kadar sizi titreten ve sistemi sorgulatan çok güzel bir eser. Akıcı ve yalın bir dili var. Daha öncesinde “Hayvan Çiftliği” isimli kitabını da okumuştum George Orwell’ın. Bu sefer de hayal kırıklığına uğratmadı.

Siz “1984”ü okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?

İncelememi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok dikkat edin, sağlıcakla kalın…

Bu kitaba puanım: 8/10

Alıntılar

“Eski günlerde olsaydı, diye düşündü, bir erkek bir kadının bedenine bakınca onun arzulanabilir olduğunu düşünürdü ve hikâye burada biterdi. Ama günümüzde saf aşk ya da saf şehvet mümkün değildi, çünkü her şeye korku ve nefret karışmış durumdaydı.”

“Hiçbir sonuç yaratmayacak olduğunda bile insan kalmanın kıymetini hissedebiliyorsan, onları yenmişsin demektir.”

“Gerçekleri saklı tutmak hiçbir koşulda mümkün değildi. Sorularla izleri bulunabilir, işkenceyle canını çıkartarak içerikleri öğrenilebilirdi. Ama kişi canlı kalmayı değil, insan kalmayı becerirse tüm bunlar neyi değiştirebilirdi ki?  Duygularını değiştiremezlerdi, gerçi istesen dahi sen de değiştiremezdin duygularını. Yaptığın, söylediğin ya da düşündüğün her şeyi en ufak ayrıntısına kadar açığa çıkarabilirlerdi, ama işleyişi senin için bile gizemli olan kalbinin içindekilere dokunamazlardı.”

“Azınlık olmak, hatta tek kişilik bir azınlık olmak sizi deli yapmıyordu. Bir yanda doğru vardı, diğer yanda doğru olmayan vardı ve tüm dünyaya karşı gelip doğruya inancını yitirmiyorsan deli değildin.”

 

4 yorum:

  1. Çok sevdiğim bir kitap. Her ne kadar sosyalizm eleştirisi olarak görülüp belli bir kesim tarafından sevilmiyor olsa da günümüzde çeşitli yönetimlerde örneklerini görmek mümkün. Bu tür distopyaların gerçeğe ne kadar yaklaştıklarını gördükçe insan daha çok tedirgin oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum. Günden güne 1984 distopyasına yaklaştığımızı söylersek yanılmış olmayız. Bu durumun eşiğinde olmamız belki de okurken bu kadar etkilenmemizin sebeplerinden biridir. Bu güzel yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. okudum gerçekten de etkileyici, bak bunun filmini de izle, yönetmen michael radford :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filminin olduğunu duydum. Bakalım, eğer bu hafta müsait olursam araya sıkıştırabilirim. :)

      Sil