Hepinize selamlar. Bugün sizlere Oscar Wilde’ın yazdığı “Dorian Gray’in Portresi”ni inceliyorum. Umarım bu incelememden hoşnut kalırsınız. Çok fazla uzatmak istemediğimden hemen incelememe geçiyorum.
Ne
anlatıyor?
Dorian Gray,
tapınılası bir yakışıklılığı olan, genç ve herkesin hayran hayran baktığı biridir.
Gençliğinin baharında olan Dorian; hayatı tozpembe görüyor, hayatını pek de
düşünmeden yaşıyordur.
Günün
birinde portrelerini çizen Ressam Basil için tekrardan bir poz verirken Ressam
Basil’in arkadaşı olan Lord Henry ile tanışır.
Lord Henry de
herkesin kaldığı gibi Dorian Gray’e hayran kalır. Çok güzel ve çok gençtir.
Lord Henry,
Dorian Gray’e bu zamanlarının kıymetini bilmesini, yaşlanacağını ve yüzüne
bakılmayacağı, bu yakışıklılığının kıymetini bilmesini söyler. Bu sırada da
tablodaki Dorian’ın ne güzel çizildiğini, gençlik pırıltılarını ne güzel
taşıdığından bahsederek tabloyu över.
Bunun
üzerine Dorian Gray’in aklına bir anda bu korkunç fikirler yerleşir. Yaşlanacaktır.
Artık yüzüne bakılmayacaktır. İyi de artık yakışıklı olmazsa elinde başka neyi
kalırdı ki?
Bunun
üzerine Dorian Gray “Keşke ben hiç yaşlanmasam da bu tablo yaşlansa!” diye
içinden yakarır, dua eder. Ama duasının gerçekten gerçekleştiğini görene kadar
bunu öylesine bir yakarış olarak düşünür…
Benim
düşüncelerim neler?
Dorian Gray
duasını ettikten sonra artık ruhu tamamıyla tabloya yansımaya başlar. Kendisi
hiç yaşlanmaz ama tablo yaşlanır. Ne kadar günah işlerse işlesin ruhunun kirlenmediğine
inanır ama tablodaki resimden günahlarının ruhunu nasıl etkilediğini görür.
Dorian
bencil ve berbat bir insana dönüşür. Yaşlanmayacağının, günahların ruhunu
kirletemeyeceğini düşünerek istediği gibi davranır. Oysa ruhundaki her şey
tabloya yansır.
Buradan şu
yorumları çıkarabiliriz:
Öncelikle bir bölümde Basil; artık Dorian’ın eski Dorian olmadığını,
değiştiğini ve değişmeyen gerçek Dorian’ın tablodaki Dorian olduğundan
bahseder. Buradan aslında yaşayan Dorian’ın sadece bir kılıftan başka bir şey
olmadığını anlıyoruz. İçindeki, zihnindeki tüm kötülükler aslında yerli
yerindedir. Bunlar ruhuna yansır ve bunları tabloda görür. Gerçek Dorian
tablodakidir ve kendisi her ne kadar değişmediğini söylese de günden güne
karanlığa doğru yol alıyordur.
148. sayfada
Dorian tablodaki Dorian’ın kendisinin rehberi olacağını söylüyor. Aslında burada
Dorian, biz insanların yapamayacağı bir şekilde ruhunu gözlemleme fırsatı
buluyor. Bundan ötürü günahlarının ve hatalarının tabloya yansımasıyla aslında
hatalar yaptığını fark edip kendini düzelmeye çalışıyor ama zihni bu kadar
kirlenmiş ve kendi benliğini kaybetmiş bir insan için bu pek de mümkün
değildir.
Dorian aynı
zamanda Sybil denen bir kızdan hoşlanıyor. Sybil bir tiyatro oyuncusudur.
Berbat bir yerde çalışıyordur ama harika bir oyuncudur. Juliet’i, Ophelia’yı ve
daha nice tutkulu ve isimlerini tarihe kazımış kadın karakterleri
canlandırıyordur.
Bana kalırsa
Dorian’ın Sybil’i sevme sebebi buydu. Sybil, ölümsüz karakterleri
canlandırıyordu. Kaç yüzyıl geçerse geçsin isimlerini yaşatan karakterlerdi
bunlar. Dorian yaşlanmamaya ve ölümsüzlüğe fazla odaklanmış bir karakter. Sybil’i
de hiçbir zaman Sybil olarak görmüyor. Sybil onun için hep canlandırdığı
ölümsüz ve tutkulu karakterlerden ibaret. Bu ölümsüzlük, isimlerin tarih
sahnesine kazınması ve asla unutulmaması Dorian’ı cezbediyor, Sybil’i gözünde
değerleştiriyor. Bunu 155. Sayfada söylediği “Tüm dünya sana taparken sen benim
ismimi taşıyabilirdin.” Demesinden anlıyoruz. Burada Sybil, Dorian’a o kadar âşıktır
ki artık âşık karakterleri başkalarının yüzüne bakarak oynayamıyordur. Çünkü
gerçek aşkı tiyatro sahnesinde değil Dorian’da bulduğunu düşünüyordur. Ama
Dorian Sybil’in bu düşünce sonucu gerçekleştirdiği berbat oyunculuk sonrasında
Sybil’in ne hayal ettiği gibi bir Juliet ya da Ophelia olduğunu görüyor. O da
herkes gibi yaşlanacak, çirkinleşecek basit bir insandır. Böylece Sybil Vane’in
hayatından çıkıp gidiyor ve arkasında büyük bir enkaz bırakıyor. Sybil Vane,
Dorian’ı ölümsüzleştirecek isim değildir.
Dorian belli
bir dönemde sanata merak salıyor. Sanata merak saldığı bu dönemde “Sanat’ın da
kötü ve iğrenç canavarlara sahip olduğunu” söylüyor. Burada Dorian sanatı
kendiyle özleştiriyor. Sanat, görselliktir. Estetik zevktir. Dorian da
insanların gözünde sadece görünüşünden ibarettir. Sanatın da kendi içerisinde
bu tarz çirkinliklere sahip olması Dorian’ı içindeki çirkinliklere karşı
avutuyor.
En sonunda
ise Dorian; yaşlılığın getirdiği kötülüğün, çirkinliğin aslında ruhun
kendisinde olduğunu anlıyor. Aslında da anlatılmak istenen buydu zaten.
Bir sürü
meteforlar barındıran “Dorian Gray’in Portresi” kitaplığımın enleri arasında
girdi. En sevdiğim kitapları sayarken artık “Dorian Gray’in Portesi”ni de
sayacağımdan eminim.
Alttan altta
bu kadar mesaj barındıran bir kitabı okumak beni hem düşündürdü hem de
heyecanlandırdı. İnsanların nasıl sadece görünüşe önem verdiğini, günahların
ağırlığını taşımanın neleri etkilediğini, insanı ne hale soktuğunu okumak
oldukça ilginçti. Kitabı okurken kitap karakterlerini analiz etmek ise ayrı
eğlenceliydi.
Çevirmenin de çok kaliteli olduğunu düşünüyorum. Okuduğum "Tess" kitabını da Handan Ünlü Haktanır çevirmişti. Açıkçası "Tess"in o uzun ve betimlemeli cümlelerini oldukça düzgün bir şekilde çevirebilen çevirmenimizin "Dorian Gray'in Portresi"ni de oldukça başarılı bir şekilde çevirdiğini düşünüyorum.
Okurken bol
bol düşündüğüm bu akıcı kitabı herkese öneririm. Siz "Dorian Gray’in Portresi"ni
okudunuz mu? Okuduysanız sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize çok iyi bakın, sağlıcakla kalın…
Bu kitaba
puanım: 10/10
NOT: Çok
fazla alıntı olduğundan alıntılar bölümü boş bırakılmıştır.
Dorian Gray'in Portresi kitabını okuyalı epey zaman oldu. Çok beğendiğimi hatırlıyorum ama ayrıntıları çıkmış hafızamdan. Yanılmıyorsam yazarın yazım tarzını da çok sevmiştim. Sizin bu incelemenizi okuduktan sonra yeniden okumak geldi içimden. Teşekkürler:)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için. Gerçekten çok güzel bir kitaptı. İnsanın tekrardan okuyası geliyor. :)
SilÇok teşekkür ederim bu güzel yorumun için. Güzel inceleyebilmişsem ne mutlu bana!
YanıtlaSilbunun da filmi var, eski film, güzel, kitabı da okudum, iyiydi ama unuttum :) ay evet yaa tess sen eveey, tess in filmi de dizisi de nefis nefis ayrıcaaa :) sen yazınca insanın yine okuyası geliyor hepsini :)
YanıtlaSilFilmdeki Dorian ile kitaptaki Dorian biraz farklı galiba. Ama yine de merak ettim. :)
SilTeşekkür ederim deeps, eğer tekrar okuma isteği uyandırabilmişsem ne mutlu bana! :)