Hepinize
Selamlar! Bugün daha önceden 2 kere okuduğum ama birkaç gün önce serinin 2. Kitabını
okumaya başlayıp “İnceleyecek daha çok şey var bari ilk önce bu kitabı
inceleyeyim.” Dediğim kitabı inceleyeceğim. Ne uzun bir cümle oldu! Neyse…
Bugün
sizlerle birlikte Meryem Nart’ın kaleme aldığı “Renkli Düşler Sahnesi” adlı
kitabını inceleyeceğim. Kitap hakkındaki düşüncelerimi incelememin en sonuna
yazacağım. O zaman ne duruyorum? Hemen incelememe geçeyim!
Ne
anlatıyor?
Pelin
adındaki deli dolu, meraklı, herkesin deyimiyle “çocuksu” olan ana
karakterimizin hikâyesi anlatılmakta bu kitapta. Pelin en sevdiği arkadaşları
Sibel, Rana, Emre ve Muhittin yani takma adıyla namı diğer Kaptan ile beraber
zamanını geçirmekte ve Antalya’da okumaktadır. İlk başta sadece oda arkadaşı olduğu
Sibel ile Rana, onun için geçen seneler boyunca oda arkadaşından çok kardeş
olmuşlardır. Emre ve Kaptan da aynı şekilde onun için kardeşten farksızdır.
Pelin’in
babası vefat etmiştir. Annesi ise babasından sonra 2. Evliliğini gerçekleştirmiştir.
Evlendiği adamın 2 kızı vardır ve adam varlıklı biri olduğundan Zümrüt Evleri
denen sosyete bir sitede yaşamaktadırlar. Elbette ki Pelin Zümrüt Evlerini de
artık üvey kardeşleri sayılacak o iki kızı da hiç sevmemektedir. Bir yandan Antalya
da okumasının sebebi de başka bir şehre gidip Zümrüt Evlerinden kurtulmasıdır.
Pelin’e 2 üvey kardeşinden dolayı “Külkedisi” denmektedir. Normal bir şekilde
okuluna devam ederken üvey kardeşlerinden en büyüğü olan Azra ile Pelin her
zamanki gibi aralarında sorun yaşarlar. Azra da Pelin’e yapabileceği en kötü
şeyi yapar.
Babasıyla
konuşur ve Pelin’i Antalya’dan alıp Zümrüt Evlerine götürüp oranın kolejinde
okutmaya ikna eder.
Tabii ki de
Azra bunu iyiliğinden yapmadı. Pelin’in ne kadar arkadaşlarına bağlı olduğunu
biliyordu. Aynı zamanda Pelin okulun Amigo takımındaydı. Azra’nın yaptığı bu
kötülükten sonra ne yapsa boştu. Amigo takımını da arkadaşlarını da bırakmak
zorunda kalıp Zümrüt Evlerine yani annesi, onun eşi ve 2 üvey kardeşleriyle
yaşamaya başlar. Akşam olunca annesiyle bir tartışma yaşar ve evden ayrılarak
tehlikeli bir mahalle sayılan Akasya Mahallesine girer. İlerledikçe ilerler. En
sonunda durur ve ağlamaya başlar.
Hıçkırarak ağlarken arkasında birini gördü.
Mavi gözleri ve sarı saçları olan bir genç arkasında sigara içmekteydi. Pelin
tanımadığı bu kişiye içini dökmek istedi. Zaten onu bir daha görmeyeceğini ve
onu hatırlamayacağını düşünüp ona her şeyi anlattı. Gencin adı Uğur’du. Uğur
Pelin’in anlattıklarına ilgisizdi. Uğur az da olsa en sonunda konuşmaya
başlarlar. Uğur Pelin’e buranın ne kadar tehlikeli olduğunu ve iyi ki sadece
kendisiyle karşılaştığını söyler çünkü bu mahallede oturan diğerleri oldukça
tehlikeli insanlardı. Pelin ağlamanın etkisiyle uykusu geldiğini anlar ve oracıkta,
çimenlerin üstünde uyuyakalır. Gençte orada uyuya kalır. Sabah kalktıklarında
Pelin ne kadar büyük bir aptallık yaptığını fark eder ve evine geri döner ona
Uğur eşlik eder. Çünkü Uğur’un da dediği gibi orası tehlikeli bir mahalleydi.
İşte Pelin’in hayatı dün gece “bir daha görmeyeceğim” dediği genç ile değişir.
Pelin’in daha sonra neler yaşadığını ve daha neler neler olduğunu merak
ediyorsanız hemen kitabı okumalısınız! Pişman olmayacaksınız. Keyifli okumalar!
^^
Benim
düşüncelerim neler?
Kitabı hayat
dolu bulmama ve sevmeme rağmen Pelin ve Uğur’un tanışması bana hiçte uygun
gelmedi. Bir gencin kolayca güvenip birinin yanında kolayca uyuması elbette ki
hiçte doğru değil. Okurken bundan rahatsızlık duydum. Aynı zamanda bir şeyi
nitelerken veya normal konuşmada kullanılan argo laflardan da açıkçası rahatsız
oldum. Ama elbette ki çoğu gençlik romanının aksine bu roman oldukça keyifli ve
diğer gençlik romanlarına göre daha masum. Öyle kitaplar var ki bu rahatsız
olduğum şeylerden fazlasını yazan…
Açıkçası ben
kitabı beğendim. Genel olarak Pelin’in hayat dolu, rengârenk yaşamını okurken
zevk aldım, çoğu yerde de üzüldüm.
Umarım sizde
kitabı beğenirsiniz! Bir sonraki incelememde görüşmek üzere diyelim o zaman ve
yazımı bitireyim! ^^
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder