Hepinize selamlar. Bugün sizlere Lev Nikolayeviç Tolstoy'un yazdığı "Savaş ve Barış" isimli kitabını inceliyorum. Umarım bu incelememden memnun kalırsınız.
Ne anlatıyor? / Benim düşüncelerim neler?
Savaş ve Barış belli bir ana karakteri olmayan bir kitap. Kitapta üst tabakadaki ailelerin içsel çatışmalarıyla birlikte bir yandan da devletler arasındaki savaşı anlatıyor.Bu kitapta zengin ailelerin entrikalarını ve kendi aralarında bile bir sınıflandırmaya tabi olmalarını okurken, bir yandan da savaş ortamının kendileri üzerindeki
tesiriyle halk üzerindeki tesirini karşılaştırarak okuyoruz.
Bu kitabın karakterlerinden biri olan Piyer dikkat çekicidir. İlk başta kendisi normal bir gelir düzeyindeki farklı düşüncelere sahip bir gençti. Bundan dolayı katıldığı sosyetik ortamlarda gülünç bulunuyor ve önemsenmiyordur. Ama daha sonrasında babasının yüklü miktardaki mirası kendisine kalınca işler değişir. Herkesin gözünde bir anda zengin bir damat adayı konumuna yükselir.
Farklı düşünceleriyle sosyeteye zıt düşen Piyer'i bir tek Prens Andrey isimli diğer bir karakterimiz anlıyordur. Bu ikilinin dost olması da pek uzun sürmez tabi.
İlerleyen sayfalarda istemediği bir evlilik yapan Piyer'in duygusal olarak çöküşüne şahit oluyoruz. Bu sayfalarda Piyer'in hayat görüşü sosyetik, miskin ve sıradanlıktan uzaklaşmaya başlıyor. Tanıştığı Mason bir din adamı sayesinde dine yöneliyor ve hayatı sil baştan değişiyor. Aslında burada Piyer'in içindeki boşluğu dolduramadığı aşkı ve harcayamadığı parasının, olmayan hayat kaygısının yerini din doldurmaya başlıyor; hayatı değişmeye başlıyordur. Tolstoy'un kitaplarında sıkça gördüğümüz dine yönelme, iyiliği bulma, insanlığın çirkinliklerinden uzaklaşma durumu birçok karakterimizin daha başına geliyor. Örneğin az önce de bahsettiğimiz Prens Andrey'in.
628. sayfada okuduğumuz Prens Andrey'in kayıkla bir ağacın yanından geçmesi sahnesi. Prens Andrey daha önce de gördüğü bu ağacın yanından geçerken daha farklı bir ağaç gördüğünü ama aslında aynı ağaç olduğunu ifade ediyor. Buradan şunu anlıyoruz: İnsan ruhunun kötü dönemleri geride bırakmasıyla ruhunun içinde bir devinimin başlaması. Ağaç burada semboliktir. Ağaç yine aynı ağaçtır ama farklı çağrışımlarla çevrelenmiştir. Tıpkı insan ve insan ruhu gibi. Aynı zamanda ölümle baş başa kalınca da dine yönelme duygusunun kendisinin de başına geldiğini görüyoruz. Hayata ve insanlara sevgiyle yaklaşmaya başlıyor.
Elbette ki bu dine yönelme duygusu tamamen karakterlerde bir değişiklik yaratmaz. İnsanoğlu her ne kadar değiştiğini ifade etse de yine kendisi gibi insanlarla çevrelenmiştir ve yine karakterinin eski halinden parçalar taşır. Bu duruma kitabımızın karakterleri de birçok kere düşüyorlardır. Ama elbette ki karşılaşılan başka zorluklar bu çirkinliklerin törpüsü oluyor ve insan ruhunda tekrardan bir devinim yaratıyordur.
Kitabımız sistem eleştirileri de içermekte. 2. kitabın 107. sayfasında hükümdarın penceresinden halka bisküvi atması ve halkın o bisküvi için birbirlerini parçalaması buna örnektir. Günümüze pek uzak örnekler değil bakılacak olursa.
Veyahut 112. sayfada gördüğümüz sahte vatansever tavırlar. Formayla birlikte
değişen kişilikler ve statünün insan karakteri üzerindeki etkisini ordu gibi en düşünülmeyecek yerlerde bile insan aklını karıştırışını ve hırsla dolmasını sağlamasını okuyoruz.
141. sayfada evlerin yakılmasını izleyen halkın içindeki insanlığın kayboluşunu okuyoruz. Savaş zamanı olmasına rağmen bu şekilde hareket ediyorlardır.
Aynı zamanda sosyetenin çirkinliğine de şahit oluyoruz. Türlü türlü terbiyesizlikler ve saçmalıklar paranın ve statünün arkasına saklanıyor, görülmüyordur.
Kitabı özetleyecek kısa bir şeyler yazmam gerekirse savaş da barış da insanın ellerinde ve içindedir. Bunu yüksek zümre üzerinden görüyor ve somut bir savaş tasviri üzerinden de adeta yaşıyoruz.
Siz Savaş ve Barış'ı okudunuz mu? Sizin düşünceleriniz neler?
İncelememi okuduğunuz için teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın, sağlıcakla ve sevgiyle kalın.
Bu kitaba puanım: 7/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder